Basın Tarihi Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Türk modernleşme tecrübesinde basın ve yayın önemli bir görev üstlenmiş ve kurucu bir hüviyete sahip olmuştur. Düşünce dünyasının farklı kesimleri fikirlerini gazete ve dergiler vasıtasıyla halka iletmiş, halka modern anlamda vatan,... more

Cumhuriyet Türkiyesinin ilk yıllarında çocukların temel bilgi ihtiyacını karşılayacak ve yeni yetişen nesillerin çağı yakalayabilmesine yardımcı olabilecek eserlerden biri de 1927 yılında yayınlanan Çocuk Ansiklopedisi’dir. İlk olarak... more

Cumhuriyet Türkiyesinin ilk yıllarında çocukların temel bilgi ihtiyacını karşılayacak ve yeni yetişen nesillerin çağı yakalayabilmesine yardımcı olabilecek eserlerden biri de 1927 yılında yayınlanan Çocuk Ansiklopedisi’dir. İlk olarak İngiltere’de yayınlanan Ansiklopedi Faik Sabri, Mehmet Zekeriya ve Sabiha Zekeriya’nın tercümeleriyle Türkçeye kazandırılmıştır. Cumhuriyet döneminin ilk Çocuk Ansiklopedisi olan bu eserde okuyucuya bilimden sanata, oyuncaklardan tarihe kadar birçok alanda anlaşılır ve bilimsel bilgi sunulmuştur.
Çocukların eğitim özellikleri dikkate alarak hazırlanan ve sekiz cilt olarak planlanan ansiklopedi, merak uyandıran konu içeriğiyle okul çocukları başta olmak üzere geniş bir okuyucu kitlesine de hitap etmeyi amaçlamıştır. İlk dört cildi Osmanlıca olan ve 1 Kasım 1928 tarihinde gerçekleştirilen harf inkılabıyla birlikte Latin esaslı yeni Türkçe harflerle yayınlanması sürdürülen ansiklopedi, dönemin okul çocukları arasında en çok okunan eserlerden biri olmuştur.
Çalışmada, Cumhuriyet kuşağının yetişmesinde, bilimin rehber edinilmesinde, milli ve evrensel birçok konunun çocuğun anlayabileceği şekilde anlatılmasında önemli bir yeri olan ilk çocuk ansiklopedisinin içeriği incelenmiştir. Bu bağlamda, çocuğun eğlenerek öğrenmesi, kalıcı bilgi kazanması, deney ve gözleme dayalı anlayışını arttırması, edebi ve sanatsal yönlerini geliştirmesi konusunda Ansiklopedinin etki ve yansımaları değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Ansiklopedi, Çocuk Ansiklopedisi, Sabiha Zekeriya, Mehmet Zekeriya, Faik Sabri.
CHILD ENCYCLOPEDIA
Abstract
In the early Republic of Turkey there were many publishes for children’s basic information needs one of them is also Child Encyclopedia which is published in 1927. Firstly published in England, Child Encyclopedia was transcripted by Faik Sabri, Mehmet Zekeriya and Sabiha Zekeriya from English to Turkish. The first Child Encyclopedia has given varies and interesting information for public, especially there are many subject from scientist to art and from toys to history for readers.
To prepare to be considering the education characters of children and to be planed as eight volumes, encyclopedia has a rich knowledge treasure for majority reader, especially for children with subjects to be curiosity and also a wide readership appeals. The first forth volume of encyclopedia was the Ottoman Turkish language. Continuously, after Turkish letter Alphabet revolution in 1928, it has published New Turkish language, among school children has to be one of the most popular broadcasts.
In this study has tried to determine the first child encyclopedia which it is related to national and international subjects and also guided by science being suitable for growing generation in the early republic of Turkey. In this context, the encyclopedia was evaluated aspects which the child has had to funny learning, to gain lasting knowledge, increasing experimental and observational approach and literary and artistic of impact and implications on child developing period.
Keywords: Encyclopedias, Child Encyclopedia, Sabiha Zekeriya, Mehmet Zekeriya, Faik Sabri.

Paşa Kazım, Millî Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’nın nüktedan kimliğiyle tanınmış şöhretli bir ismidir. Onun paşalığı, Şam Harbiye Mektebi’nde öğrenciyken arkadaşlarıyla sahneledikleri bir tiyatro oyunundaki rolünden... more

Paşa Kazım, Millî Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara’nın nüktedan kimliğiyle tanınmış şöhretli bir ismidir. Onun
paşalığı, Şam Harbiye Mektebi’nde öğrenciyken arkadaşlarıyla sahneledikleri bir tiyatro oyunundaki rolünden gelir. Bu oyunda
kazandığı paşalık unvanı, ömrünün sonuna kadar isminin başında bir sıfat olarak kalmıştır. Hayatının merkezine neşeyi koyan
ve bulunduğu meclislerin güldüren yüzü olan Paşa Kazım, Atatürk’ün sofrasında ve Anadolu seyahatlerinde yer alacak kadar
Ankara muhitinde kendini sevdirmiştir. Onun mizahi kişiliğinde anılması gereken başlıca özellik, ilmi konuları tetkik ve tahlil
eder gibi açıklamaya çalışıp kurduğu saçma cümleler ile muhatabını güldürmesidir. Bu yönüyle tanınan Paşa Kazım, davetli olarak
yer aldığı konferanslarda, gazete röportajlarında, dostlarına yazdığı mektuplarda adından sıkça söz ettirmiş, mantıksız olayların
anlatımında kullanılan “Paşa Kazım uydurması” tabirine kaynaklık etmiştir. Millî Mücadele yıllarından itibaren Paşa Kazım, aynı
zamanda bir mizah yazarıdır. Sırasıyla Anadolu’da Peyam-ı Sabah gazetesinde, Türk Hava Mecmuası ’nda, Hâkimiyeti Milliye
gazetesinde mizah içerikli köşe yazıları, hatıralar, vecizeler, maniler ve şiirler kaleme almıştır. Bu çalışmada onun süreli
yayınlarda tespit edilen yazıları incelenecek, yazılarından hareketle mizahi kişiliğinden bahsedilecektir. Çalışma hem Cumhuriyet
döneminin unutulmuş bir mizahi kişiliğini tanıtması hem de topluma ulaşmada mizahın rolüne değinmesi bakımından önem arz
etmektedir.

Gazeteci, araştırmacı, yazar ve akademisyen Orhan Koloğlu, yaşamı boyunca yazdığı 70'e yakın kitap ile Türkiye'de basın tarihi alanında en çok eser veren isimlerden biridir. Bir yandan gazeteler ve gazeteciler hakkında yazdığı... more

Gazeteci, araştırmacı, yazar ve akademisyen Orhan Koloğlu, yaşamı boyunca yazdığı 70'e yakın kitap ile Türkiye'de basın tarihi alanında en çok eser veren isimlerden biridir. Bir yandan gazeteler ve gazeteciler hakkında yazdığı monografilerle ele aldığı dönemlerin ruhunu irdeleyen Koloğlu, öte yandan başlangıcından günümüze dek basın tarihinin ana hatlarını sergileyen çalışmalara imza atmıştır. Reklam, karikatür gibi basın tarihinin paralelinde ilerleyen alanlarda da çalışmalar yapan Koloğlu, yayına hazırladığı çevirilerle de Türkiye ile ilgili az bilinen çalışmaların Türk okura ulaşmasını sağlamıştır. Bu çalışmada, daha çok popüler eserleri ile bilinen Koloğlu'nun, Türkiye'de akademik bir ilgi alanı olarak yeteri kadar dikkat çekmeyen basın tarihi alanına katkıları ele alınacak ve Koloğlu'nun farklı eserlerinde dile getirdiği perspektif bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirilecektir.
* * *
Journalist, researcher and academic, Orhan Koloğlu was one of the most productive names with his contribution to the history of the press in Turkey, having written almost 70 books throughout his life. Presenting the spirit of the times in his monographies on newspapers and journalists, Koloğlu also defined the major outlines of the history of the press. He also studied related areas like advertising and caricature, and he translated lesser known works about Turkey, making them available to the Turkish readers. This study deals with Koloğlu’s contribution to the history of the press in Turkey, which has not attracted the academic attention it deserves despite Koloğlu’s reputation as a popular author, and evaluates Koloğlu’s perspective as a unity, expressed dispersedly in his various works.

Osmanlı döneminde Anadolu'da çıkarılan ilk Türkçe gazete Erzurum'da yayın hayatına atılır. 1867 yılında çıkarılan Envar-ı Şarkiye (Doğunun Nurları) adlı resmi gazeteden sonra şehirde yayın hayatı gelişmeye başlar. Özellikle cumhuriyet... more

Osmanlı döneminde Anadolu'da çıkarılan ilk Türkçe gazete Erzurum'da yayın hayatına atılır. 1867 yılında çıkarılan Envar-ı Şarkiye (Doğunun Nurları) adlı resmi gazeteden sonra şehirde yayın hayatı gelişmeye başlar. Özellikle cumhuriyet döneminde gelişen basın hayatı bu kitapta ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Birinci bölümde 20. Yüzyılın başlarında Çarlık Rusyası`nda ve Azerbaycan`da olan siyasi durum, Şark-i Rus gazetesinin yayına başlaması ve büyük aydın Muhammed ağa Şahtatlı`nın uzun süredir Azerbaycan`da olmayan anadilli basını nasıl... more

Birinci bölümde 20. Yüzyılın başlarında Çarlık Rusyası`nda ve Azerbaycan`da olan siyasi
durum, Şark-i Rus gazetesinin yayına başlaması ve büyük aydın Muhammed ağa Şahtatlı`nın
uzun süredir Azerbaycan`da olmayan anadilli basını nasıl oluşturabildiği hakkında kısa bilgi
verilmiştir.
Çalışmanın ikinci bölümünde Şark-i Rus gazetesinin siyasi ideolijisi, kültürel yazıları, kısacası
bir gazete olarak içeriği analiz edilmiştir. Muhammed ağa Şahtahtlı Şark-i Rus`un birinci
sayısında yayınlanmış "Niyet ve Meramımız" başlıklı makalesinde gazetenin fikri yönü, hangi
idealler uğruna mücadele edeceği hakkında basit bir dille yazmıştır ki, Şark-i Rus`un meramı
halkın bilgilenmesine, fikirlerinin aydınlanmasına, dolayısıyla kültürel gelişimine hizmet etmektir.
Muhammed ağa Şahtatlı ve Ahmet Ağaoğlu arasında yapılan ve gazetede yer alan polemikler
de çalışmanın araştırma konuları arasında kendisine yer bulmaktadır.
Çalışmanın Sonuç kısmında gazetenin kapanması ve bunun nedenleri belirtilmiştir. Gazetenin
kapanmasında kişisel faktörlerin, ona karşı yönelik sert eleştirilerin rolu araştırılmıştır.
Çalışmada nitel araştırma ve veri toplama yöntemlerinden olan döküman analizi kullanılmıştır.
Arşiv belgeleri, kitaplar ve akademik makaleler kaynak olarak kullanılmıştır.

İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından ilkini yazı teşkil ederken, ikinci dönüm noktasını matbaanın oluşturduğuna ilişkin genel bir fikir birliği vardır. İnsanoğlunun yazının bulunmasından önce kaydettiği ilerleme, gelişme ve değişme ile... more

İnsanlık tarihinin dönüm noktalarından ilkini yazı teşkil ederken, ikinci dönüm noktasını matbaanın oluşturduğuna ilişkin genel bir fikir birliği vardır. İnsanoğlunun yazının bulunmasından önce kaydettiği ilerleme, gelişme ve değişme ile yazının ortaya çıkmasından sonraki gelişme karşılaştırıldığında yazının ne denli önemli rol oynadığı açıkça ortaya çıkar. Yine aynı şekilde insanın siyasal, sosyal, kültürel ve bilimsel alanda 16. yüzyıl sonrasında yaşadığı değişmenin odağında matbaa olmuştur. Sonraki asırlarda bilimsel düşüncenin gelişmesi başta olmak üzere sanayileşme, yeni keşifler, dinde reform hareketleri, kültürel gelişmişlik gibi birçok alanda elde edilen başarının temel taşını basım sanatındaki gelişme oluşturmuştur. Bu çalışmada yazılı basının tarihi ele alınmıştır.

Page Numbers: 985-100 Publication Date: 2021 Publication Name: National Beykoz Symposium Proceedings Book Türkiye’de Koalisyonlar Döneminin (1973-1980)Türk Basınında Beykoz Algısı Demokrat Parti’nin 27 Mayıs 1960 Darbesi’yle iktidardan... more

Page Numbers: 985-100
Publication Date: 2021
Publication Name: National Beykoz Symposium Proceedings Book
Türkiye’de Koalisyonlar Döneminin (1973-1980)Türk Basınında Beykoz Algısı Demokrat Parti’nin 27 Mayıs 1960 Darbesi’yle iktidardan düşürülmesiyle 1965 yılı genel seçimlerine kadar Türkiye, tarihinde ilk kez koalisyon hükümetleriyle tanışır. Türkiye bu dönemde 1968 olaylarıyla da tanışacaktır. Türkiye’deki iç siyasi olaylar 12 Mart 1971 Askeri Muhtırasının gerekçesini oluşturacaktır. 12 Mart Muhtırası siyasetteki istikrarın bozulmasına da yol açmıştır. 12 Mart muhtırasından 12 Eylül 1980 Darbesine kadar hiçbir seçimde hiçbir parti tek başına iktidar olacak oy oranına erişmez. Türkiye koalisyonlar dönemine girer. Siyasi istikrarsızlık, zayıf iktidarlar dönemi başlamıştır. Türkiye hızla ekonomik darboğaza girer. Siyasi cinayetlerde de artış olur. Sokak gösterileri artar. Bu çalışma böyle bir dönemde Beykoz ilçesinin Türk basınında ne şekilde haber yapıldığını araştırmaktadır. İstanbul Boğazı’nın doğu kesiminde kalan Beykoz, konumu itibariyle ormanları, sayfiye yerleri, su yatakları bakımından ün kazanmış yerdir. Bu anlamda kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetler anlamında önemli bir alandır. Çalışmamızda Hürriyet, Tercüman, Milliyet ve Cumhuriyet gibi gazeteler Beykoz haberleri bağlamında taranmıştır. Alan taraması yapıldığında çalışmamıza benzer bir araştırmanın yapılmadığı görülmüştür. Taranan gazetelerde Beykoz’a dair çok fazla haberin olmadığı tespit edilmiştir. Bunun nedenleri arasında Beykoz’un ekonomik anlamda fabrikalarıyla ön planda olan ve daha çok işçi nüfusun yaşadığı bir yer olması, diğer ilçelere nazaran az nüfusu, doğanın hâkim olduğu düzenli yapısı ve sosyo-kültürel bakımdan bir takım ücretsiz etkinliklerin yapılması olarak görülebilir.

Osmanlıdaki matbaanın kuruluşu ve kuruluşunu konu edinen kitabın en önemli özelliği ilk defa Orlin Sabev tarafından bulunan İbrahim Müteferrikanın tereke defterlerinin kitabın ana kaynağı olarak kullanılması. Ölülerin vefatından sonra... more

Osmanlıdaki matbaanın kuruluşu ve kuruluşunu konu edinen kitabın en önemli özelliği ilk defa Orlin Sabev tarafından bulunan İbrahim Müteferrikanın tereke defterlerinin kitabın ana kaynağı olarak kullanılması. Ölülerin vefatından sonra bıraktıkları eşya, borç ve alacakların listesi demek olan tereke defterlerinde varsa ölenin kitapları da kaydedildiğinden tereke defterleri Müslümanların gündelik hayatlarında kitabın yeri ve rolünü anlamak için önemli bir kaynak niteliğindedir...

Türk Basın-Yayın hayatını başlangıç döneminden ele alan ve 2000'li yıllara kadar getiren ders kitabı niteliğindeki bir araştırmadır. Uygurlar döneminde kullanılan matbaacılık yöntemleri, İbrahim Müteferrika'nın kurduğu matbaa çıkarılan... more

Türk Basın-Yayın hayatını başlangıç döneminden ele alan ve 2000'li yıllara kadar getiren ders kitabı niteliğindeki bir araştırmadır. Uygurlar döneminde kullanılan matbaacılık yöntemleri, İbrahim Müteferrika'nın kurduğu matbaa çıkarılan ilk gazeteler, basın-edebiyat-ideoloji arasondaki ilişkiler bu çalışmada ele alınmaktadır.

Türkiye'de Yerel Basının gelişimi ve Kırıkkale Yerel Basın Tarihi hakkında kapsamlı bir çalışma...

Tanzimat dönemi, Osmanlı Devleti’nin batılı kurum ve kuruluşlarıyla yeniden yapılandırıldığı bir dönemdir. Esasen Gülhane Parkı’nda okunan bir padişah fermanından ibaret olan Tanzimat Fermanı, etkisi Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar... more

Tanzimat dönemi, Osmanlı Devleti’nin batılı kurum ve kuruluşlarıyla yeniden yapılandırıldığı bir dönemdir. Esasen Gülhane Parkı’nda okunan bir padişah fermanından ibaret olan Tanzimat Fermanı, etkisi Cumhuriyetin ilk dönemlerine kadar devam etmiş olup; hukuktan siyasete, ekonomiden eğitime, sosyal hayattan devlet idaresine kadar pek çok alanda bir dizi yeniliği ifade etmektedir. Bunlara ilaveten, basın tarihi açısından da dönemin çeşitli yansımaları söz konusudur. Bu kapsamda Osmanlı Devleti, Vilayet Matbaalarını kurmak suretiyle matbuat âleminde bir takım yeniliklerin önünü açmıştır.

İfade özgürlüğünün en etkin kullanım araçlardan biri olan basın, çoğulcu demokratik rejimlerde, dördüncü kuvvet olarak yer alması nedeniyle tartışmasız bir öneme sahiptir. Basın, meşruiyetini kendisini demokratik rejimin bir parçası... more

İfade özgürlüğünün en etkin kullanım araçlardan biri olan basın, çoğulcu demokratik rejimlerde, dördüncü kuvvet olarak yer alması nedeniyle tartışmasız bir öneme sahiptir. Basın, meşruiyetini kendisini demokratik rejimin bir parçası olarak gören bu görüşten alırken, aynı şekilde devlet de meşruiyetini ve güvenilirliğini basının denetim gücüyle sağlamakta; belgelemektedir.
Basın özgürlüğü; haber, düşünce ve bilgilere ulaşma, onları yorumlama, yayınlama ve dağıtabilme olarak özetleyebileceğimiz hak ve özgürlüklerden oluşmaktadır. Sorumluluklar çerçevesinde kullanılabilecek bu hakkın her özgürlük gibi çeşitli nedenlerle sınırlandırılması da kaçınılmazdır. Bu sınırlamalar, toplumdan topluma farklılık arz etmekle birlikte; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, demokratik ülkelerde bu sınırlama alanının gittikçe daraltılması yönünde bir eğilim olduğunu göstermektedir.
Türkiye, 2001 yılından itibaren, gerek 5187 sayılı Basın Kanunu’yla gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddeleriyle ifade ve basın özgürlüğüne yönelik yeni düzenlemelere yönelmiş, bu düzenlemelerde uluslararası standartlar yakalanmaya çalışılmıştır. Ancak yaklaşık aynı dönemlerde yapılan bu düzenlemeler arasında bile çelişkiler ve tutarsızlıklar mevcuttur. Nitekim Türkiye’de tutuklu gazeteci sayısında son yıllarda meydana gelen artış da söz konusu iyileştirmelerin uygulamaya yansıtılamadığını göstermektedir.
Türkiye’de basın özgürlüğünü olumsuz etkileyen bir diğer unsur ise medya sektöründe meydana gelen ticarileşme ve yoğunlaşmadır. Bütün dünyada basın özgürlüğünü etkileyen bu unsurlar, günümüzde klasik anlamdaki sansürün yerini oto sansüre bırakmasına ve gazetecilerin kendilerinin ya da medya patronlarının maddi çıkarlarını mesleki etik değerlerin önüne koymasına neden olmuştur. Demokratik sistemin vazgeçilmez bir unsuru olan basının kamusal bir görev ifa ettiği gerçeği gerek gazeteciler gerekse iktidarlar tarafından ihmal edilmektedir. Gazetecinin kişisel çıkarlar adına ya da basın özgürlüğünü kısıtlayan olumsuz unsurlar nedeniyle kamusal görevini yerine getirememesi durumunda, başta demokrasi ve halk iradesi olmak üzere siyasal sistemi ayakta tutan bütün değerler zarar görecektir. Bu nedenle, bir yandan mesleki etik değerler gözden geçirilirken diğer yandan devletin pozitif edim yükümlülüğü çerçevesinde gerekli tedbirler alınması suretiyle basının yasal ve maddi bağımsızlığı tesis edilmelidir.

Osmanlı Devleti 15. yüzyılda Avrupa’da siyasi, askeri ve ekonomik üstünlüğü ele geçirerek dünya siyasetine yön veren bir devlet konumuna gelmişti. Ancak 16. yüzyılda Batı karşısında aldığı ağır mağlubiyetler, başta askerî sistemi olmak... more

Osmanlı Devleti 15. yüzyılda Avrupa’da siyasi, askeri ve ekonomik üstünlüğü ele geçirerek dünya siyasetine yön veren bir devlet konumuna gelmişti. Ancak 16. yüzyılda Batı karşısında aldığı ağır mağlubiyetler, başta askerî sistemi olmak üzere diğer müesseselerinde bir çözülmeye neden olmuştur. Bu bozulmanın nedenlerinin tespiti ve ortadan kaldırılması için yapılması gerekenler konusunda devrin ilim ve idare adamları tarafından “Siyasetnâme” denilen eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bu eserler bozulmanın çözümü olarak, ilk etapta problemleri devletin kendi şartları içerisinde çözmeyi ve bilhassa Kanun-ı Kadim’e dönmeyi önermişlerdir.
Lale Devri’nde Siyasetnâme tarzında eser veren şahsiyetlerden biri de İbrahim Müteferrika olmuştur. Bildirimizde İbrahim Müteferrika’nın “Usûlü’l-Hikem Fî Nizâmi’l-Ümem” adlı bu eserinde işaret edilen Osmanlı askerî sisteminin aksayan yönleri ve bu aksaklıkları gidermek için önerilen çözüm yöntemleri değerlendirilecektir. İbrahim Müteferrika’yı diğer Siyasetnâme yazarlarından ayıran özellik, devletin aksayan yönlerini düzeltmek için Kanun-ı Kadim’e dönmek yerine “Batı’yı model alıp kendi kimliğimize uygun hale getirerek uygulamayı” önermesidir. İbrahim Müteferrika’nın bu özelliğinin kendisinden sonra gelen devlet adamlarının ıslahat konusundaki düşünce yapısını derinden etkilediği şüphesizdir.

Ege bölgesinin tarihteki en eski yerleşim birimlerinden olan İzmir, neolitik çağa dayanan tarihinde yüzyıllarca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliği şehre muazzam bir kültür hazinesi biriktirme şansı vermiştir. Bu... more

Ege bölgesinin tarihteki en eski yerleşim birimlerinden olan İzmir, neolitik çağa dayanan tarihinde yüzyıllarca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bu ev sahipliği şehre muazzam bir kültür hazinesi biriktirme şansı vermiştir.
Bu muazzam kültür hazinesi, şehrin isminin Türk basın tarihi açısından da önemle alınmasına zemin oluşturmuştur.
18. yüzyıldan itibaren özellikle Yahudiler, Ermeni ve Rumlar şehirde kitaplar bastılar 19. Yüzyıla gelindiğinde özellikle Fransızlar ve hatta Amerikalılar şehirde matbaalar kurdular.
Osmanlı coğrafyasında yayınlanan ilk gazetelerden çoğunluğu Fransızların öncülüğünde İzmir’de çıkarılmıştır.
Le Spactetaur Oriental (1821-1824), Smyrnéen (1824), Courrier de Smyrne (1828-1829), Journal de Smyrne (1832-1842), Echo de l’Orient (1838-1846), L’Impartial (1841-1915) gibi gazetelerin hepsi İzmir’de yayınlanmıştır.
Türk basın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Le Spectateur Oriental İstanbul dışında, Osmanlı topraklarında yayınlanan ilk gazete olmuştur. İzmir aynı zamanda Anadolu’da çıkarılan ilk Türkçe gazeteye de ev sahipliği yapmıştır.
Çalışmada Türk basın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan İzmir’de 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başına kadar yayınlamış gazeteler ile ilgili bir envanter hazırlanmaya çalışılacaktır.

Osmanlı Devleti’nde ilk matbaa ve kitap basım girişimi azınlıklar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti bu dönem matbaaya ilgi duymamış lakin azınlıkların faaliyetlerini de engellemeye çalışmamışlardır. 2. Bayezid dönemiyle... more

Osmanlı Devleti’nde ilk matbaa ve kitap basım girişimi azınlıklar tarafından gerçekleştirilmiştir. Osmanlı Devleti bu dönem matbaaya ilgi duymamış lakin azınlıkların faaliyetlerini de engellemeye çalışmamışlardır. 2. Bayezid dönemiyle birlikte matbaa Osmanlı ülkesinin değişik alanlarında yaygınlaşmıştır. Osmanlı Devleti kendi topraklarındaki bu olup bitenlerden elbette haberdardır ve tüm bunlar devletin izniyle olmaktadır. Ancak bu dönem genel veya soyut herhangi bir hukuki düzenleme yapılmamıştır. Azınlıklar kitap basmak için ya da matbaa açmak için padişaha başvurmuşlar, padişah izin vermişse faaliyete geçmişlerdir. Yöneticiler de Arapça ve Türkçe dillerinde yayın yapmamak kaydıyla basım ve yayım faaliyetlerine karışmamışlardır. Bununla birlikte Rum, Ermeni ve Cizvit matbaaları dini propaganda yaptıkları için zaman zaman devlet tarafından kapatılmışlardır

Türkiye’de yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi bulunan basının, kurumsal bir yapı kazanması, Cumhuriyet sonrası dönemde gerçekleşmiştir. 25 Temmuz 1931 tarih ve 1881 sayılı Basın Kanunu ile basının kurumsal bir statü kazanmasında ilk önemli... more

Türkiye’de yaklaşık 200 yıllık bir geçmişi bulunan basının, kurumsal
bir yapı kazanması, Cumhuriyet sonrası dönemde gerçekleşmiştir. 25 Temmuz
1931 tarih ve 1881 sayılı Basın Kanunu ile basının kurumsal bir statü
kazanmasında ilk önemli adım atılmıştır. 1923’ten 1950’ye kadar süren tek
parti iktidarında basın-iktidar ilişkileri mevcut kanun üzerinden yürütülmüş
ancak II. Dünya Savaşı sonrası değişen dünya konjonktürü ve Türkiye’nin Batı
bloğunda yer alma çabaları, mevcut hükümetin demokratikleşme yolunda
adımlar atmasını zorunlu kılmıştır. Bu çerçevede basın sahasında da çeşitli
düzenlemelerin yapılması gündeme gelmiş ve dönemin hükümeti Hüseyin
Cahit Yalçın’ı incelemeler yapmak üzere Avrupa’ya göndermiştir. Basın
Birliği Başkanı Hüseyin Cahit Yalçın İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya ve
Danimarka’da çeşitli gözlem ve incelemelerde bulunarak bir rapor
hazırlamıştır. Bu çalışmada Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1946 tarihli raporu
merkeze alınarak raporun 1946 ve sonraki yıllarda yapılan basınla ilgili
düzenlemelere etkileri üzerinde durulmuştur. Çalışmanın sonunda basın
rejimimizin demokratikleşmesi yolunda dikkate değer adımların atıldığı 1946
ve 1950 tarihli düzenlemelerde, Hüseyin Cahit Yalçın’ın 1946 tarihli
raporunun da önemli izlerinin bulunduğunu ifade etmek mümkündür.

Türkiye'de Atatürk döneminde uygulanmak istenen fakat başarılamayan çok partili sistem 1946 yılında hayat bulmuştur. Bu dönemde kurulan muhalefet partileri arasından en önemli olanı hiç şüphesiz Demokrat Partidir. Öyle ki kısa sürede... more

Türkiye'de Atatürk döneminde uygulanmak istenen fakat başarılamayan çok partili sistem 1946 yılında hayat bulmuştur. Bu dönemde kurulan muhalefet partileri arasından en önemli olanı hiç şüphesiz Demokrat Partidir. Öyle ki kısa sürede halkın dikkatini çekmiş ve bir iktidar alternatifi olduğunu kanıtlamıştır. Demokrat Parti kurulduktan kısa bir süre sonra, 1947 yılında yapılması gereken seçimler bir yıl öne alınmış ve 1946 yılında iktidar lehine olan uygulamaları bakımından son derece tartışmalı bir seçime rağmen Ana Muhalefet konumuna yükselmiştir. Dört yıl süren bu süreçte Demokrat Parti, İktidarın ve Bürokrasinin yarattığı birçok güçlüğü de aşmaya çalışmıştır. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ise tek başına iktidar olma şansı yakalayan Demokrat Parti bundan sonraki 10 yılda da aynı şekilde iktidarda kalmıştır. Türkiye'nin demokrasi tarihi açısından son derece önemli olan bu yıllarda Demokrat Parti'nin muhalefet ve basın ile olan ilişkileri sıklıkla tartışılmıştır. Özellikle 1957-1960 arası dönemde iyice gerilen bu ilişkiler 27 Mayıs 1960 Askeri müdahalesinin temel sebepleri arasında gösterilmesinden dolayı son derece önemlidir. Bu çalışmada Demokrat Parti'nin 1946-1950 arası olan muhalefet yıllarında yaşadığı güçlüklerin yanı sıra iktidarının 1950-1956 yıllarındaki uygulamalara da yer verilmiştir. Böylece son üç yılda yaşanan olayların sebepleri anlaşılmaya çalışılırken özellikle DP ve CHP arasındaki gerginliğin sonuçları da belirtilmeye çalışılmıştır.
Multiparty system, which desired to be implemented during Ataturk's period but hadn't been achieved, has found life in 1946. The most important of the opposition parties established during this period is undoubtedly the Democratic Party. Democratic Party soon attracted the attention of the public and proved itself that it's an alternative for ruling the government. Shortly after the establishment of the Democratic Party, the elections to be held in 1947 held a year early in 1946, despite the highly controversial election in favor of Main Power, it became the Main Opposition Party. The Democratic Party tried to overcome too many difficulties created by the Main Power and the Bureaucracy during this for years.In the elections of May 14, 1950 the Democratic Party had the chance of become a ruler by itself and kep the power for the next 10 years. These years are extremely important for Turkey's History of Democracy and during this time the relations of the Democratic Party with the opposition parties and the press have been frequently discussed. These relations which became very tense in between 1957 and 1960 are important because of their involvement in the military intervention. This thesis includes the difficulties faced by the Democratic Party in 1946-1950 and it's practices in 1950 and 1956. While trying to understand the reasons of the events happened in the last three years, the results of the tension between DP and CHP were also mentioned

İlk baskı makinesinin Gutenberg tarafından 1440 yılında çıkarıldığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde ise ilk basımevleri 15.yüzyılın sonlarına doğru yabancılar eliyle kurulmuştur. Türkçe baskı yapılan ilk matbaa ise İbrahim... more

İlk baskı makinesinin Gutenberg tarafından 1440 yılında çıkarıldığı bilinmektedir. Osmanlı Devleti’nde ise ilk basımevleri 15.yüzyılın sonlarına doğru yabancılar eliyle kurulmuştur. Türkçe baskı yapılan ilk matbaa ise İbrahim Müteferrika’nın girişimleriyle 1727 yılında kurulmuş ve işletilmiştir. Matbaanın yaygınlaşmasıyla birlikte gazeteler ortaya çıkmış, Osmanlı Devleti’nde ilk gazeteler matbaada olduğu gibi yabancılar tarafından çıkarılmıştır. İstanbul’daki Fransız Elçiliği 1795’te Bulletin Des Nouvelles (Haber Bülteni), 1796’da Gazete Française de Constantinople (İstanbul Fransız Gazetesi) ve 1797’de Mercure Oriental (Doğu Merkür’ü) gazetelerini Fransız kolonisi ve Fransızca bilenlere dağıtılması amacıyla yayınlamıştır. Osmanlı Devleti’nin ilk resmi gazetesi
1831 yılında yayınlanan Takvim-i Vakayi olsa da, 1828 yılında Osmanlı topraklarında Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın girişimleriyle çıkarılan Vakayii Mısriyye gazetesi TürkçeArapça yayınlanan ilk gazete olarak bilinmektedir. Bu gazetelerin ardından 1840 yılında
Ceride-i Havadis, 1860 yılında ise Tercüman-ı Ahval gazeteleri çıkarılmıştır. Resmi gazete olan Takvim-i Vakayi kamuoyu oluşturmayı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi, Ceride-i
Havadis ise halkı eğitmeyi amaçlamıştır. Tercüman-ı Ahval gazetesi ise özel sermaye ile çıkarılan ilk gazete olma özelliğini taşımaktadır. Zamanla basım teknolojilerinin gelişip
yaygınlaşmasıyla birlikte Osmanlı topraklarında çeşitli gazeteler çıkarılmaya başlanmıştır.
Osmanlı basın hayatını Tanzimat Dönemi (1831-1876), 1. Meşrutiyet Dönemi (1876-1908)
ve 2. Meşrutiyet Dönemi (1908-1918) olacak şekilde üçe ayırmak mümkündür. Osmanlı
Devleti’nde çıkarılan ilk gazetelerin anlatıldığı bu çalışma betimleyici tarihsel analiz
yöntemi ile hazırlanmıştır. Konuyla ilgili literatür taraması yapılarak, çalışmada Osmanlı
basınının Tanzimat Dönemindeki durumu ve ilk Türkçe gazete olarak bilinen Vakayii
Mısriyye gazetesi hakkında genel bir bilgi verilmeye çalışılmıştır.

Osmanlı modernleşme sürecinde kadınlara biçilen rolü anlamak ve o dönemde basının gündeminde yer almış olan kadına ilişkin konuları Kadınlık Gazetesi bağlamında ortaya çıkarmayı amaçlayan bu çalışmada, gazetenin 8 Mart 1330-17 Mayıs 1330... more

Osmanlı modernleşme sürecinde kadınlara biçilen rolü anlamak ve o dönemde basının gündeminde yer almış olan kadına ilişkin konuları Kadınlık Gazetesi bağlamında ortaya çıkarmayı amaçlayan bu çalışmada, gazetenin 8 Mart 1330-17 Mayıs 1330 tarihleri arasındaki orijinal Arap harfli Osmanlıca 11 nüshası, dijital ortama aktarılarak incelenmiştir. Araştırmada öncelikle kimlik bilgileri ve teknik özellikleri gibi gazeteye ait genel bilgiler sunulmuştur. Daha sonra gazetenin kadına biçtiği role ilişkin yaklaşımlar üzerinde yorum yapabilmek ve derginin kadının konumuna ilişkin tutumunu ortaya koymak amacıyla, yazılarında kadının toplumsal konumuyla ilgili meselelere yoğunlaşan Ebussüreyya Sami, Halis Eşref, Şukufe Nihal Mithat, Mahmud Sadık, Nevvera Şükran ve Hacı Cemal’e ait yazılar niteliksel içerik analizi yöntemiyle incelenmiştir. Çalışma bu yönüyle monografi özelliği taşımaktadır. Değerlendirmeler sonucunda gazetenin yazarları arasında kadının kimliği ve konumuna ilişkin farklı bakış açılarının varlığı dikkat çekse de, ağırlıklı olarak, dönemin tarihsel, siyasal ve toplumsal koşulları bağlamında, kadının aile içindeki konumu, eğitimi, evlilik boşanma hukuku, kadının nasıl ve hangi hallerde çalışması gerektiğine yönelik konuların gündeme getirildiği anlaşılmıştır

Öz II. Dünya Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığı bir tarihte bir tarafta Komünizm, diğer tarafta ise Faşizm yer almıştır. Türkiye fiili olarak savaşın içinde yer almamasına rağmen bu siyasi akımlardan oldukça etkilenmiştir. Dış politikada... more

Öz II. Dünya Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığı bir tarihte bir tarafta Komünizm, diğer tarafta ise Faşizm yer almıştır. Türkiye fiili olarak savaşın içinde yer almamasına rağmen bu siyasi akımlardan oldukça etkilenmiştir. Dış politikada yaşanan gelgitler doğal olarak iç politikaya da yansımıştır. Yaşanan tüm bu olağanüstü dönemin tezahürü denilebilecek bir olay 1944 yılında meydana gelmiştir. Bu olay Sabahattin Ali ile Nihal Atsız arasındaki hakaret davasından kaynaklanmıştır. Nihal Atsız, Orhun'da devrin Başbakan'ı Şükrü Saraçoğlu'na ithafen iki mektup yayınlamıştır. Bu mektuplardan ikincisinde Sabahattin Ali'ye " vatan haini " dediği için Ali kendisine hakaret davası açmıştır. Bu dava aslında dönemin tüm siyasi çekişmelerini içinde barındırmaktadır. Bu yüzden davayı izleyen süreçte yaşananlar bu çatışmayı daha da alevlendirmiştir. İşte tüm bu sebeplerden ötürü davanın görüldüğü tarihlerde İstanbul, Ankara ve İzmir'de çıkan toplam 14 gazete taranarak o dönemin basınının gözünden bu davaya nasıl bir bakış açısıyla yaklaşıldığı tespit edilmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sabahattin Ali, Nihal Atsız, Turancılık, Komünizm, Türk Basını The Case Of Sabahattin Ali-Nihal Atsız In The Press Abstract At a time one side, were Fascism on the other side were Communism. Although Turkey did not take part actively in the war, Turkey was highly affected by these political movements. The problems in the foreign policy naturally reflect the internal policy. An event to be regarded as an appearance of all these extraordinary period took place in 1944. This event is the case of defamation between Sabahattin Ali and Nihal Atsız. Nihal Atsız issued two letters dedicated to Şükrü Saraçoğlu, the Prime Minister of then, " Orhun ". In the second of these letters he called Sabahattin Ali, whom he regarded him as one of those people, " traitor " , Ali opened a defamation case to him. This case comprised all the political conflicts of the time. So, the happenings following this case aggravated the conflict. Because of all these reasons, 14 newspapers issued in Istanbul, Ankara, Izmir at the time of the case being heard will be scanned and it will be tried to find out what kind of point of view was followed towards this case.

Bu çalışma, Kocaeli basın tarihine Cumhuriyet devrimlerine verdikleri destek bağlamında geçmiş olan Hür Fikir ve Genç Düşünceler gazetelerini, dönemin siyaset ilişkileri, hukuk meseleleri ve ülke güvenliği gibi konuları da ilgilendiren... more

Bu çalışma, Kocaeli basın tarihine Cumhuriyet devrimlerine verdikleri destek bağlamında geçmiş olan Hür Fikir ve Genç Düşünceler gazetelerini, dönemin siyaset ilişkileri, hukuk meseleleri ve ülke güvenliği gibi konuları da ilgilendiren görünümleriyle ele alacaktır. Bilinen gazetecilik faaliyetleriyle "vasat" ama bilinmeyen ilişkileri ve geçmişiyle "esrarengiz" bir karakter olan Kumandan oğlu Kasım Tevfik adlı kişinin, Kocaeli'nin düşman işgalinden kurtuluşunu takip eden yıllardan itibaren çeşitli gazete sayfalarına yansıyan görünümlerinden de faydalanılarak, öncelikle olası farklı araştırmalarla derinleştirilmeye elverişli bir "biyografi" sahibi olması sağlanacaktır. Bildirinin ilerleyen bölümlerinde, yazılarında çoğunlukla "Kumandan oğlu" imzasını kullanan Kasım Tevfik'in gazetecilik faaliyetleri, bu faaliyetler bağlamında kurduğu ilişkiler, dini değerlere saldırmakla itham edilen çeşitli yayınları ve nihayetinde yaşandığı dönemde ülke gündemini oldukça meşgul eden davasından oluşan yapbozun doğru bir şekilde bir araya getirilmesine çalışılacaktır. Söz konusu yapboza anlamlı bir görünüm kazandırılmasının, yaklaşık bir asır önce gazetelere yansımış ilginç bir casusluk hikâyesi ve polisiye bir olayın içyüzünün aydınlatılmasına katkı sağlaması umulmaktadır. Bu zeminde "tüm ülkenin gözleri önünde" gerçekleşmiş olmasına rağmen, karanlıkta kalan ve aydınlatılmaya muhtaç bulanık tarafları bulunan bir casusluk davasından bahsedilirken, dönemin aydın, siyasetçi ve en nihayetinde yeni rejimin savunucusu rolündeki elitinin farklı görünümleri de ortaya konulmuş olacaktır. Tarihi kayıtlarda kim olduğu ve hayatına dair hiçbir bilgi bulunmasa da 1927-1928 yılları arasında Kocaeli ile İstanbul arasında mekik dokuduğu anlaşılan garip bir "muharririn" hikâyesi özelinde, toplumun heyecanlanmaya teşne kalabalıkların önünde yapılan konuşmalar ve yaygın süreli yayınlara atılan manşetlerle nasıl yönlendirilebileceğine dair örnek teşkil eden ve Erken Cumhuriyet Döneminde yaşanmış bir olay anlatılacaktır. Her dönemde olduğu gibi yaygın süreli yayınlar aracılığıyla yapılan toplumsal ikna ve inşa süreçlerinin parçası olarak söylem ve yazın yoluyla hamaset nutukları atan rol modellerin, aslında "derin entrikalar" içerisinde olabileceğini düşündüren çarpıcı bir olayın tüm görünümlerine değinilmeye çalışılacaktır.

Bağımsız/Tarafsız/Muhalif bir yayın olan Haftalık Uykusuz Mizah Dergisi bu makalede Alternatif Medya tartışmaları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmada öncelikle mizah ve muhalefet ilişkisi incelenmiş, sonrasında Türkiye'de mizah ve... more

Bağımsız/Tarafsız/Muhalif bir yayın olan Haftalık Uykusuz Mizah Dergisi bu makalede Alternatif Medya tartışmaları çerçevesinde ele alınmıştır. Çalışmada öncelikle mizah ve muhalefet ilişkisi incelenmiş, sonrasında Türkiye'de mizah ve muhalefet meselelerine değinilmiştir. Türkiye'de mizah dergilerinin tarihsel serüvenini de ele aldığımız makalede, Gezi Direnişi'nin etkisiyle ve bu süreçte tüm itibarını yitiren ana akım karşısında mizah dergilerinin, örgütleme ve açık kanallara sahip olma bakımından alternatif bir mecraya döndüğü iddiası dile getirilmektedir. Bu bağlamda, Uykusuz'un eleştirel bir dil ve yaklaşım ile demokrasinin güçlenmesi için enformasyon verme görevini yerine getirdiğini de iddia etmek mümkündür.

Bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, Sovyet Rusya’nın Dışişleri Bakanı Molotov’un, Türkiye’nin Sovyet Büyükelçisi Selim Sarper’i makamında davet ederek kendisine savaş sırasında meydana gelen köklü değişikler nedeniyle Sovyet... more

Bu çalışma, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, Sovyet Rusya’nın Dışişleri Bakanı Molotov’un, Türkiye’nin Sovyet Büyükelçisi Selim Sarper’i makamında davet ederek kendisine savaş sırasında meydana gelen köklü değişikler nedeniyle Sovyet hükümetinin Aralık 1925 Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması’nın süresini uzatmayacağını ve feshini bildirdiği notaya odaklanmaktadır. Bu odaklanmayla birlikte çalışma, Mart Sovyet Notası ile başlayan ve Haziran Sovyet Notası ile devam eden dönemde, Türkiye’nin dış ilişkilerine yönelik politika değişimlerinin kamuoyuna sunumunun tespitini amaçlamaktadır. Bu amaç kapsamında, Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Şubesi’nde, belge tarama metoduyla dönemin ulusal basınında yer alan haberlerin ve özellikle de başyazarların değerlendirmeleri üzerinden elde edilen bilgilerle sürecin işleyişi aktarılmaktadır. Sonuçta anlaşılmaktadır ki, Mart Sovyet Notası ile başlayan döneme ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmayan Türk basını, Türkiye’nin nisan başında Sovyet notasına cevap vermesinden hemen sonra, Türk-Sovyet dostluğunu ortaya koymak suretiyle, antlaşmanın tadil edilmesine yönelik olumlu bir bakış açısı sergilemeye başlamıştır. Ancak, Haziran Sovyet Notası ve Londra radyosunun, Sovyetlerin Türkiye’ye yönelik toprak talebini açıkça ortaya sermesinden sonra ise Türk basınında var olan iyimser havanın bu kez kaybolduğu görülmektedir. Nitekim ilgili süreçte başyazarlar, Sovyetlere karşı eleştirel yazılar kaleme almışlardır. İlaveten mezkûr dönemde, Moskova radyosunun, Türkiye’deki gazeteleri faşistlikle suçlamasının ardından, bu kez yazarlar arasında bir de faşistlik tartışmasının başladığı tespit edilmiştir. Çalışma, Türk-Sovyet ilişkisine ait özel bir devre dair ulusal basının, nasıl hareket ettiğini anlatmasıyla alan yazında benzerlerinden ayrılan bir özgünlüğü barındırmaktadır.

The aim of our study; “A newspaper of İstanbul in the occupation years: Dersaadet” is to present a special study about the occupation period of İstanbul that is the most important term of our national history and up to now everybody has... more

The aim of our study; “A newspaper of İstanbul in the occupation years: Dersaadet” is to present a special study about the occupation period of İstanbul that is the most important term of our national history and up to now everybody has made common opinions about it. The extent of our thesis for this purpose is limited to Dersaadet which was published 128 numbers in 1920.
This thesis is not only a newspaper but also a study of a specific period. All of the headlines in the newspaper are transcribed and index table, where the dates and also places of headlines in the newspaper are described, is formed. The transcriptions of news related with İstanbul included in this study. In the text part our studies the news of İstanbul and all of the headlines in the newspaper have been evaluated.
We got important informations about the political, economical,social and cultural changes in occupied İstanbul, which lived fundamental changes in its social structure. We encountered with original news about how the National Defence affected İstanbul. Moreover, by means of Dersaadet, we have found a chance to know the press life of time and also the important intellectuals who wrote in the newspaper.
Thesis, presented many information to researchers. One of the most possible trial is that Dersaadet which was claimed to support the National Defence behaved timidly when giving news about National Defence. The reason for this attitude, the term is applied to cencorship of the press can be like; struggle will be a record of success has not yet being built is on the case.

II. Dünya Savaşı sebebiyle 1940 ve 1944 yıllarında yapılamayan olimpiyatların ardından 29 Temmuz-14 Ağustos 1948 tarihleri arasında İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleşen 14. Olimpiyat Oyunları, Türk spor tarihinde bir dönüm noktası... more

II. Dünya Savaşı sebebiyle 1940 ve 1944 yıllarında yapılamayan olimpiyatların ardından 29 Temmuz-14 Ağustos 1948 tarihleri arasında İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleşen 14. Olimpiyat Oyunları, Türk spor tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyet Bloku ile ABD’nin başını çektiği batılı ülkeler arasında soğuk savaşın günden güne keskinleştiği, Türkiye’de dış politikada Türk - ABD ilişkilerinde yoğun bir gündemin olduğu, iç politikada ise tek partili hayatın sonuna gelindiği bir dönemde yapılan 1948 Londra Olimpiyatları Türk basınında geniş yer bulmuştur. Gazeteler olimpiyatları takip etmek üzere Londra’ya muhabirler göndermişler, günü gününe gelişmeleri okurlarına fotoğraflarla aktarmışlardır. Türk güreşçileri Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celal Atik ve Yaşar Doğu, grekoromen stilde Mehmet Oktav ile Mersinli Ahmet Kireççi’nin olimpiyat şampiyonu olması, gazetelerin 1. sayfalarında tam sayfaya yakın şekilde duyurulmuştur. Türk güreşçilerinin galibiyetle biten müsabakaları ayrıntılarıyla anlatılmıştır. O dönemde, spor haberlerine ayrı bir sayfa ayırmayan gazeteler, olimpiyatların başlamasıyla Türk sporcularının başarılarıyla ilgili haberleri gazetelerin ilk sayfalarından okuyucularına duyurmuştur., Türk güreşçilerinin olimpiyatlardaki başarıları savaşa girmemiş ama siyasi ve ekonomik olarak fazlasıyla etkilenmiş, yıllarca yüzü gülmemiş bir ulusu sevince boğmuştur. Bu araştırmada, belge tarama yöntemiyle 1948 Londra Olimpiyatlarının; Akşam, Cumhuriyet, Hürriyet, Vatan ve Ulus gazetelerindeki yansımaları incelenmiştir.

Kıbrıs’taki Türk varlığının milli mücadelesini örgütleyen Türk Mukavemet Teşkilatı Türklerin izzet ve namuslarını korumalarını, varlıklarını sürdürmelerini ve özgürlüklerine sahip çıkmalarını sağlayarak tarihin seyrini değiştirmiştir.... more

Kıbrıs’taki Türk varlığının milli mücadelesini örgütleyen Türk Mukavemet Teşkilatı Türklerin izzet ve namuslarını korumalarını, varlıklarını sürdürmelerini ve özgürlüklerine sahip çıkmalarını sağlayarak tarihin seyrini değiştirmiştir. Türk Mukavemet Teşkilatı efsanesini var eden Rauf Denktaş’ın temsil ettiği mücadeleci ruh, Türk milletinin asli karakterini yansıtmaktadır. Bugün kurtlar sofrasının kurulduğu Doğu Akdeniz’de ve Kıbrıs’ta Türk milli varlığını ayakta tutmayı başarmış bu mücadeleci ruhun başta Rauf Denktaş olmak üzere bütün mücahitleri, şehitleri, gazileri saygıyla ve şükranla anılmayı hak ediyorlar.