Aile Sosyolojisi Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Toplumsal bütünleşmenin ve bireyler arasındaki birlikteliğin önemli unsurlarından biri olan toplumsal hafıza, bir toplumun tarihi geçmişi ile ortak değerler, gelenekler ve normlarla örülü sosyokültürel dokusunun harmanıdır. Bireyler bu... more

Toplumsal bütünleşmenin ve bireyler arasındaki birlikteliğin önemli unsurlarından biri olan
toplumsal hafıza, bir toplumun tarihi geçmişi ile ortak değerler, gelenekler ve normlarla örülü sosyokültürel
dokusunun harmanıdır. Bireyler bu hafızanın aktarıcısı olarak hem kendinden önceki
kuşaklarla hem de gelecek kuşakla ilişki halinde bulunuşlarıyla “şimdi”yi şekillendirmektedir. Bu
nedenle gençlik, toplumun sosyo-kültürel yapısını çözümleme ve geleceğe yönelik tahminler
yapabilme noktasında üzerinde çalışılması gereken önemli bir sosyal kategoridir. Diğer bir ifadeyle
gençlik, toplumsal yapıdaki değişim ve dönüşümlerden soyutlanamayacağı gibi geleceğin toplumsal
formasyonuna yönelik önemli bir projeksiyon kaynağıdır. Bu doğrultuda çalışmada günümüzde aile
yapısında görülen değişmeler ve durağanlıklar, geleceğin eşleri ve ebeveynleri olacak gençlerin bakış
açısıyla birlikte değerlendirilmektedir.
Selçuk Üniversitesi öğrencilerine uygulanan alan araştırmasını içeren bu çalışma kapsamında,
cinsiyetin toplumsallaşma sürecine, kadın ile erkek arasındaki eşitsiz rol paylaşımı ile güç ve iktidar
ilişkilerine, aile içi şiddete, evlilik kurumu ve ataerkillik algısına ilişkin bulgulara erişilmiştir.
İstatistiksel oranlar ile birlikte gençlerin kadınlık ve erkeklik tipolojilerine odaklanarak özellikle aile
içindeki ataerkil kültürün gelecekteki seyri ortaya konmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Ataerkillik, Cinsiyetin Toplumsallaşması, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği.

“Asırlar boyu toplumların sağlıklı dönüşümünde anahtar rol oynayan, temel değerlerin nesilden nesile aktarılması noktasında vazgeçilmez bir unsur olan aile ve onun ruhunu oluşturan kadın konusunu ele alıp inceleyen bu çalışma, özgün... more

“Asırlar boyu toplumların sağlıklı dönüşümünde anahtar rol oynayan, temel değerlerin nesilden nesile aktarılması noktasında vazgeçilmez bir unsur olan aile ve onun ruhunu oluşturan kadın konusunu ele alıp inceleyen bu çalışma, özgün duruşuyla, değerlerimizin aktarılmasında aracı rolü yüksek bir potansiyel taşımaktadır. Tarihin her döneminde olduğu gibi bu döneminde de toplumların gelişmişliğinde en önemli gösterge, insani unsurların ve değerlerin göz ardı edilmemesidir. Tarihsel ve kültürel birikimimizin, bu gösterge noktasında sergilemiş olduğu yüksek nitelik, bizden sonraki nesillere de şevkle aktarılmaya devam ettiği sürece gelişerek dönüşen kültürümüzün her türlü olumsuz duruma yüksek mukavemet göstermesi kaçınılmazdır.
Fatma Bacı Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezimiz tarafından gerçekleştirilen bu kitap projesi, tarihsel ve kültürel birikimimize katkı sağlayacak bir zihniyet oluşturma noktasında önemli bir adımdır. Kitabın bu yüksek nitelikli gaye ile oluşturulmuş içeriği; Türk-İslam tarihi ve kültüründe kadın ve ailenin vazgeçilmez yerine ilişkin katkıda bulunmasının yanı sıra kadının çalışma hayatındaki yeri ile toplumun güçlendirilmesinde oluşturduğu esası hassas bir şekilde dile getirmesi ile de dikkat çekicidir.”
Prof. Dr. Vatan KARAKAYA
Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü

Öz Çalışmada, eğitimde olunması gereken ve psiko-sosyal yönden hazır olunmayan bir yaşta, erken evlenen Roman çocukların önemli bir sorununu gün yüzüne çıkarmayı ve sorunu anlamayı amaçladık. Araştırmada, Roman çocuklarda erken... more

Öz Çalışmada, eğitimde olunması gereken ve psiko-sosyal yönden hazır olunmayan bir yaşta, erken evlenen Roman çocukların önemli bir sorununu gün yüzüne çıkarmayı ve sorunu anlamayı amaçladık. Araştırmada, Roman çocuklarda erken evliliklerin hangi bo-yutlarda olduğu; zamanla değişip-değişmediği; cinsiyete göre farklılaşıp-farklılaşmadığı; Romanlarda erken evliliklerin sonuçlarının neler olduğu ortaya konulmuştur. Araştırmanın amacı doğrultusunda seçilen Roman ailelere ilişkin veriler, alan ta-raması (survey) ile elde edilmiştir. Sakarya ili Adapazarı ilçesindeki Romanların yoğun ya-şadıkları Şeker Mahallesindeki Roman aileleri kapsamaktadır. Sakarya evrenini oluşturan Romanlardan da temsil yeteneğine haiz seçilen 200 Roman aileye yüz yüze görüşme yoluyla anket uygulanmış ve şu bulgulara ulaşılmıştır: En erken ilk evlilik yaşı Romanlarda 12'dir. Evliliklerin yarısına yakını, 18 yaş al-tındadır. Kızlar, erkek çocuklarına oranla daha erken evlenmektedirler. Roman çocuklarının evliliklerden dolayı evi geçindirmek için çalışmak zorunda oldukları ve bu yüzden de okula gidemedikleri tespit edilmiştir. Romanlarda çocuk gelinler olgusu temel bir sorun alanıdır. Araştırma sonucunda, erken evliliklerin Romanlarda yaygın olduğu, özellikle kızlarda çok daha yaygın olduğu, erken evlilik yapan çocukların eğitim yaşamından erken koptuğu, oku-lu terk ettikleri, devam edenlerin ise okul başarısının düşük olduğu tespit edilmiştir. Abstract In this presentation, we propose to unearth and understand the problem of early marriages among Romani children, who get marry in early age that does not fit for their psychological and social situation. In relation to this, in the research, the dimensions of early marriages, their change in terms of time and gender will be outlined and the values among Romanies in terms of marriage and family will be presented.

Ülkemizde sağlık-hastalık alanı ve sosyal teori arasındaki boşluk her geçen biraz daha azalmaktadır. Bu eser genel olarak böyle bir katkı sunma çabasındadır. Çalışma içerisindeki farklı bölümlerde şu tartışmalar yer almaktadır. Sağlık ve... more

Ülkemizde sağlık-hastalık alanı ve sosyal teori arasındaki boşluk her geçen biraz daha azalmaktadır. Bu eser genel olarak böyle bir katkı sunma çabasındadır. Çalışma içerisindeki farklı bölümlerde şu tartışmalar yer almaktadır.
Sağlık ve hastalığa ilişkin temel kavramlar izah edilmekte, sağlık sosyolojisinin Türkiye’deki gelişimi üzerinde durulmakta ve daha önce yapılmış çalışmalar ele alınmaktadır. Sosyal teorinin sağlık sosyolojisi alanına uygulanması temel teoriler ekseninde izah edilmekte, sağlık ve onun toplumsal temelleri, kültürel örüntüler dikkate alınarak tartışılmaktadır. Genel bir problem olan sağlık ve hasta iletişimi incelenmekte, Türkiye’de sağlık hizmetlerinin geldiği nokta ve sağlık hizmetlerinin sunumu ele alınmakta, Türkiye’deki sağlık hizmetleri istatistiki bulgular ile gözler önüne serilmektedir. Genel olarak dünyada sergilenen ideolojilerin sağlık politikalarına yansımasına değinilmektedir. Sosyoloji literatüründeki temel tartışmalardan olan beden sosyoloji ve toplumsal cinsiyet konusu sağlık ve kültür ekseninde eleştirel bir tutumla ele alınmaktadır.
Diğer yandan literatürde pek tartışılmayan sağlık ve din-darlık konusu incelenmektedir. Oldukça popüler hale gelen yaşlılık tartışmaları da sağlık ve hastalık ekseninde ele alınmaktadır. Yoğun entelektüel tartışmalara kapı aralayan biyo-kültürel ve biyo-medikal sağlık perspektifleri üzerinden, sağlık-insan-toplum tartışmaları yürütülmektedir. Küreselleşme ve sağlık etkileşimi eleştirel bir bakış açısıyla, faydaları ve zararları bağlamında ele alınmaktadır. Hasta hakları kavramı üzerinde durulmakta, tıp etiği ekseninde hasta mahremiyeti yeniden tartışılmaktadır.
Bu tartışma konuları dikkate alındığında elinizdeki eser, konuya ilgi duyan, kendisini bu alanda geliştirmek isteyen ve genel kültür düzeyini yükseltmek isteyen bireyler için rahatlıkla okunabilecek bir eser olmaktadır.

ÖZ Bu araştırmanın amacı, 20-30 yaş grubuna dahil olan erkeklerin eş seçimine yönelik tutumlarının ve eşten beklentilerinin farklı değişkenler açısından betimlenmesidir. Araştırmada Tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma... more

ÖZ Bu araştırmanın amacı, 20-30 yaş grubuna dahil olan erkeklerin eş seçimine yönelik tutumlarının ve eşten beklentilerinin farklı değişkenler açısından betimlenmesidir. Araştırmada Tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmanın çalışma grubunu, Bir Kamu kurumununca 2013 yılı Mayıs ayı itibarıyla hizmet içi eğitime alınan 100 kişilik bekâr erkek memur grubu oluşturmaktadır. Araştırmanın verileri " Kişisel Bilgi Formu " ve " Romantizm ve Eş Seçim Tutum Ölçeği " kullanılarak toplanmıştır. Toplanan veriler SPSS (17.0) paket programı yardımıyla ilgili analizler yapılarak yorumlanmıştır(p<0.05). Elde edilen sonuçlar çalışmaya katılan memurların eş seçim tutumlarının ve eşten beklentilerinin aylık gelir düzeyi, doğum yeri ve öğrenim düzeyi değişkenlerine göre farklılaşmadığı yaş değişkenine göre ise anlamlı bir farklılık görülmüştür. ABSTRACT The aim of this study is investigating through some demographic variables the 20-30 years old single men's attitudes of spouse selection and their expectations from their spouses. Scanning model has been used in the research.. The study group of the research consists of 100 single men who were recruited and given on-the-job training by a public organization in May 2013. The data are collected through the tools titled " Personal Information Form " and " Romanticism and Spouse Selection Attitude Scale ". The data are analyzed and interpreted through SPSS (17.0) programme (p<0.05). The results show that 20-30 years old men's spouse selection attitudes and their ecpectations from spouses do not depend on monthly income, birth place or education level but tightly depend on age variable.

Bu makalenin amacı yaşlılığa bağlı olmayan ve literatürde solo (yalnız, tek) yaşam olarak adlandırılan bu yeni yaşam tarzını tartışmaktır. Bu amaçla öncelikli olarak solo yaşamın öznesi olarak kabul edilen bekârlar ve bekâr-... more

Bu makalenin amacı yaşlılığa bağlı olmayan ve literatürde solo (yalnız, tek) yaşam olarak adlandırılan bu yeni yaşam tarzını tartışmaktır. Bu amaçla öncelikli olarak solo yaşamın öznesi olarak kabul edilen bekârlar ve bekâr- lığa verilen anlamın değişimi incelenecek, daha sonra sosyolojik alan yazı- nında yalnızlığın kavramsallaştırılması tartışılacak, son olarak ise toplumda yükselen bir akım olarak bireyleri solo yaşama iten ya da çeken unsurların altındaki toplumsal değişim ortaya konacaktır.

Talcott Parsons'un sistem yaklaşımına değinmeden önce Parsons ile adı anılan yapısal işlevselciliğe değinmek, aile kurumunu sistem yaklaşımına göre değerlendirmemizde kolaylık sağlayacaktır. Yapısal işlevselcilik, Talcott Parsons ile... more

Talcott Parsons'un sistem yaklaşımına değinmeden önce Parsons ile adı anılan yapısal işlevselciliğe değinmek, aile kurumunu sistem yaklaşımına göre değerlendirmemizde kolaylık sağlayacaktır. Yapısal işlevselcilik, Talcott Parsons ile anlam kazanmıştır. Zira halihazırda var olan bir anlayış olarak Herbert Spencer ve Auguste Comte'a değin uzanan işlevselciliğe "yapısallık" katan Talcott Parsons olmuştur.

Çalışma yaşamında kadınların cinsiyet ve sahip oldukları roller nedeniyle daha dezavantajlı bir konumda oldukları görülmektedir. Bir kadın çalışma yaşamında yer alırken aynı zamanda anne, eş, evlat, gelin, abla vs. rollerini de birlikte... more

Çalışma yaşamında kadınların cinsiyet ve sahip oldukları roller nedeniyle daha dezavantajlı bir konumda oldukları görülmektedir. Bir kadın çalışma yaşamında yer alırken aynı zamanda anne, eş, evlat, gelin, abla vs. rollerini de birlikte yürütmek durumunda kalmaktadır. Çalışan kadınlar iş yaşamında kendilerine biçilen görevleri yerine getirmekte fakat mesai bitiminde ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı gibi üstlendikleri sorumluluklar sebebiyle ikinci mesaiye başlamaktadırlar. Bu şekilde gününü iş yaşamı, özel yaşam ve aile yaşam sorumluluklarına ayıran kadınlar iş yaşamı-özel yaşam ve aile yaşamı arasındaki dengeyi sağlamakta güçlük çekebilmektedirler. Çalışan kadınların iş yaşamında ve aile yaşamında karşılaştıkları sorunlar, alanlar arası denge kurma çabaları, zihnen veya bedenen eve işi, işi ise eve götürme sorunsalı zamanla tükenmelerine yol açmaktadır. Çocuk sahibi bir kadın akademisyen olarak ele aldığım bu eserimde iş ve aile alanları arasında sınır geçirgenlikleri fazla olan kadın akademisyenlerin iş-aile-özel yaşam arasındaki dengeyi kurma aşamalarında tükenmelerine yönelik analiz ve uyumlaştırma politikaları yer almaktadır.

Aile mefhumu, sosyolojik kurumların en temel inceleme nesnelerinden biridir. Çünkü aile okuldan ve toplumdan önce, toplumun bir prototipi olarak mevcut ahlaki, siyasi ve etik değerlerin yeniden üretildiği, toplumun yeni üyesine mevcut... more

Aile mefhumu, sosyolojik kurumların en temel inceleme nesnelerinden biridir. Çünkü aile okuldan ve toplumdan önce, toplumun bir prototipi olarak mevcut ahlaki, siyasi ve etik değerlerin yeniden üretildiği, toplumun yeni üyesine mevcut kültürel rollerin provasının yaptırıldığı, en temel ve esaslı sahne alanıdır. Bu alan kültürel kod-lamalardan bağımsız ele alınamaz. Aile kurumunun son yıllarda Türkiye'de ve aslında diğer gelişmiş ülkelerde de bir dönüşüm ve aşınma süreci içerisine girdiğini sosyolojik yazında gözlemlemekteyiz. Bu değişim süreci postmodern algıların bir sonucu olarak biçimlenen, bireyselleşme, yalnızlaşma, aile bağları, değer, modernizm gibi klasikleşmiş kavramların yeniden tanımlanması sürecinin bir sonucudur. Bu değişim sürecinin esaslı aktör-lerinden biri de kitle iletişim araçları ve sosyal medyadır. Kitle iletişim araçlarından televizyonun en popüler tüketim malzemesi olan televizyon dizilerinde aile temsilini analiz eden bu çalışma, tarihsel bir karşılaştırma sağlamak adına 1990'lar ile 2000'ler arasında değişen aile imajını ortaya koymayı ve aile mefhumundaki aşın-mayla kitle iletişim araçlarının etkisi arasındaki paralelliği sorgulamayı amaçlar. Bu amacı gerçekleştirmek için de 90'lar ve 2000'ler arasında yapılmış iletişim sosyolojisi alanındaki dizi analizlerinden genel bir çerçeve orta-ya koyulduktan sonra, çalışma, Süper Baba ve Yasak Elma dizilerindeki aile temsillerini ekonomik görünüm, aile bağları, aile içi çatışmalar ve aileyi bir arada tutan değer ve normlar kategorileri üzerinden karşılaştırmalı bir betimsel analize tabi tutmayı hedeflemektedir. Çalışmanın sonucunda kitle iletişim araçlarında sergilenen aile formatlarında belirginleşen temel niteliklerin ailelerin lüks yaşantılarındaki artış, gösterişçi tüketime konu olan bir metalaşma ve bu statü temsilinin fütursuzca sahnelenmesi, aile içi alınan kararlarda artan bireysel yaşam talepleri, aile bireyleri arasında bir güvensizlik artışı, aile bağlarının çıkar ilişkileri üzerinden kurgulanması ve maddi taleplerin haklılığının sergilenmesi, ahlaki değerlerin medyanın sunma biçimine göre anlam kazanması olduğu ortaya koyulmuştur. Abstract The notion of family is one of the fundamental objects of the academic study of sociological institutions. The family represent the most primary and essential stage where the existing moral, political, and ethical values are reproduced as a prototype of the society before school, and also, in the family, the present cultural roles are rehearsed for the current members of the society. This study field cannot be handled independently of cultural codes. Family institutions in Turkey in recent years and other developed countries have entered a process of * Dr. Öğr. Üyesi, Sinop Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, nuriyecelik@sinop.edu.tr.

kazanmaktadlr. * Hacettepe Oniversitesi Sosyal ve idari . Bilimler Fakultesi· Sosyal <;:ali~ma ve Sosyal Hizmetler B6lUmu Ogretim Oyesi. 1. Bu yazl; Hacettepe 'Sosyal ve Be~eri Bilimler Dergisi ,cilt 8, saYI 1-2 Mart. Ekim 1976/ s. 46-67... more

kazanmaktadlr. * Hacettepe Oniversitesi Sosyal ve idari . Bilimler Fakultesi· Sosyal <;:ali~ma ve Sosyal Hizmetler B6lUmu Ogretim Oyesi. 1. Bu yazl; Hacettepe 'Sosyal ve Be~eri Bilimler Dergisi ,cilt 8, saYI 1-2 Mart. Ekim 1976/ s. 46-67 de yaymlanan "Aile ve Aile tipleri uzerine bir incelems" adli 9ali~manm devaml niteligindedir. Bu nedenle kullanilan kavramlar bir 6nceki yaymda a91klandlgl ~ekilde ele almml~ ve tekrar uzerinde durulmaml~tlr. 2. Winch, Robert F. The Modern Family, Holt Rinehart and Winston, 1965. s. 655. 3. Koenig, Samuel. Sociology, Barnes and Noble, 1966, .s. 129.

Adler, Bireysel Psikoloji, Aşağılık Kompleksi, Üstünlük Kompleksi, Zillet Psikolojisi, Miskinlik psikolojisi, Kibir Psikolojisi, Rüyalar.

İlk dönemlerde tarımda ücretsiz aile işçisi olarak karşımıza çıkan kadın; daha sonra sanayi devrimiyle birlikte iş hayatında, zorlu ve çok kötü şartlarda çalışan işçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayileşme ile birlikte kadın ve... more

İlk dönemlerde tarımda ücretsiz aile işçisi olarak karşımıza çıkan kadın; daha sonra sanayi devrimiyle birlikte iş hayatında, zorlu ve çok kötü şartlarda çalışan işçi olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanayileşme ile birlikte kadın ve çocuklar maden ocakları başta olmak üzere zor, bir o kadar da kötü, hakları olmadan günlerce ve belki de aylarca çalıştırılıyordu. Kadınlar her alanda olduğu gibi iş hayatında da özellikle ataerkil toplumlarda daha sıkça karşılaştığımız gibi ikinci sınıf insan gibi muamele görmekteydi. Hiçbir sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor, erkek bireylerden düşük maaş alıyor, daha çok çalıştırılmasına rağmen hiçbir hakka sahip olamıyordu.

Polity Press tarafından 2012 yılında ilk baskısını yapan “Why Love Hurts” eseri, sosyoloji bolümü öğretim üyesi olan Eva Illouz tarafından kaleme alınmıştır. Aşk acısının bir sosyolog tarafından ele alınıp incelenmesi, ilk bakışta elbette... more

Polity Press tarafından 2012 yılında ilk baskısını yapan “Why Love Hurts” eseri, sosyoloji bolümü öğretim üyesi olan Eva Illouz tarafından kaleme alınmıştır. Aşk acısının bir sosyolog tarafından ele alınıp incelenmesi, ilk bakışta elbette şaşırtıcı görünmektedir. Ancak başlığın ardından gelen “A Sociological Explanation” alt başlığı, bu eserin esas amacını açıkça ortaya koymaktadır. Eser, aşkın neden acı verdiğini cevaplayan bilimsel bir çalışma olma iddiasındadır. Nitekim yazar kitabın hemen başında, kendisini psikolojik yardım endüstrisinden soyutlamaktadır (Illouz, 2012, 4). Eser, giriş ve sonuç bölümleriyle birlikte toplam yedi bolümden oluşmaktadır. Eserin Türkçe tercümesi, Özge Çağlar Aksoy tarafından çevrilmiş ve Jaguar Kitap tarafından yayımlanmıştır. Yazar, günümüz ilişkilerinde meydana gelen huzursuzlukların kapitalizm tarafından nasıl etkilendiğini açıklamaya çalışmaktadır. Diğer bir ifadeyle Illouz, aşk acısının zamanın sosyal koşulları tarafından şekillendiğini ve hiçbir şekilde tamamen bireysel nedenlere indirgenemeyeceğini ortaya koymaktadır. Ona göre sosyolojik olarak “eski” dünya, din, toplum, düzen ve istikrar iken, “yeni” dünya bünyesinde sekülerleşme, kolektif bağların zayıflaması, artan eşitlik söylemleri ve kimliklerin belirginliğini kaybetmesi gibi çok ciddi değişiklikleri barındırmaktadır (Illouz, 2012, 7). Buradan hareketle Illouz’a göre aşk acısı, sosyolojik bir olgu olarak ele alınmalı ve açıklanmalıdır.

Bugün asrın vicdanlarına merhameti yeniden aşılamalıyız. Asrın en büyük problemi olan merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirmeliyiz. alpeRen manİSalIGİl İle meRhamet ÜzeRİne Söyleşİ Bize sonsuz hayatı kazandıracak bir ömrün içindeysek,... more

Bugün asrın vicdanlarına merhameti yeniden aşılamalıyız. Asrın en büyük problemi olan merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirmeliyiz. alpeRen manİSalIGİl İle meRhamet ÜzeRİne Söyleşİ Bize sonsuz hayatı kazandıracak bir ömrün içindeysek, ona değecek mücadelemizi seçmeliyiz. Merhamet devrimi, uğrunda yürümeye değecek ve Müslümana yakışır bir mücadeledir. yaRatIlIşIn şaheSeRİ Olan İnSanIn DOkunulmazlIğI Kim bir cana kıymamış yahut yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. hakİkat tekelcİlİğİnİn ağIR FatuRaSI Müslümanlar tarihin hiçbir döneminde bu kadar savrulmamışlar, hiç bu kadar karmaşa ve şiddet batağına saplanmamışlardır. BİR İNSANLIK SORUNU MERHAMETSİZLİK D r. Y ü ks el S al m an E D İ T Ö R D E N

Öz Son yıllarda aile yapısında ve ailenin sahip olduğu değerlerde değişimler yaşanmaktadır. Bu değişimler, önemli bir toplumsal sorun olan boşanmaların artışına neden olmuştur. Boşanmaların artışı, aile kurumunun zarar görmesi ve kişiler... more

Öz Son yıllarda aile yapısında ve ailenin sahip olduğu değerlerde değişimler yaşanmaktadır. Bu değişimler, önemli bir toplumsal sorun olan boşanmaların artışına neden olmuştur. Boşanmaların artışı, aile kurumunun zarar görmesi ve kişiler arası ilişkilerin değişen yapısını gösterir niteliktedir. İstatistiki verilere göre boşanmalar, evliliğin ilk beş yılında daha fazladır. İlk beş yıldan sonra boşanma oranları azalmaktadır. Dolayısıyla evlilikte ilk beş yıl "kritik yıllar" olarak değerlendirilmektedir. Bu makalede, boşanma konusuna değinilip, "erken boşanma" kavramsallaştırılması yapılarak özellikle ilk beş yıl içerisinde son bulan evliliklerin, yani erken boşanmaların sebepleri ele alınmıştır. Gerek evlilik ve gerekse boşanma, her şeyden önce hukuki yollarla gerçekleşen bir olgudur. Ancak sadece hukuki açıdan ele alınması ve açıklanması yeterli değildir. Çünkü evliğin hukuki açıdan sona ermesi anlamına gelen boşanmanın, toplumsal olarak da onaylanması gerekmektedir. Bu nedenle çalışmada, genel olarak boşanma özel olarak da erken boşanmaların hukuki ve toplumsal nedenleri ortak başlıklar altında incelenerek boşanmaların yarıya yakınının evliliğin ilk beş yılında gerçekleştiği görülmüştür.

Handan Çağlayan’ın Diyarbekir’den başlayıp farklı Kürt ailelerin gündelik hayatlarında dil kullanımının peşine düşerek yaptığı alan araştırmasına dayalı Aynı Evde Ayrı Diller çalışması, bize Kürtçe’nin farklı kuşaklar arasında hangi... more

Handan Çağlayan’ın Diyarbekir’den başlayıp farklı Kürt ailelerin gündelik hayatlarında dil kullanımının peşine düşerek yaptığı alan araştırmasına dayalı Aynı Evde Ayrı Diller çalışması, bize Kürtçe’nin farklı kuşaklar arasında hangi durumlarda aktarılabilmiş olduğunu, fakat daha çok da nasıl aktarılamamış olduğunu göstermektedir.Çalışma, birçok bakımdan hem güncel siyasi tartışmalara hem de bu alandaki akademik literatüre önemli katkılar sunmaktadır. Aynı Evde Ayrı Diller çalışması, Türkiye bağlamında ve Kürtçe özelinde genellikle eğitim ile ilgili tartışmalara konu olmuş anadili meselesini hem daha geniş bir çerçeveye oturtarak gündelik hayatın diğer alanlarında tartıştığı için hem de sadece anadilinin yasaklanmasından kaynaklanan sonuçlara odaklanmakla kalmayıp aynı zamanda kuşaklar arasında dil aktarımının kesintiye uğramasının hangi sosyal, psikolojik ve siyasi etkiler sonucu gerçekleştiğini de gösterdiği için literatüre oldukça önemli bir katkıda bulunmaktadır. Ayrıca Handan Çağlayan, bu kitapta Kürt hareketinin uzun süreli mücadelesinin dil alanına nasıl yansıdığını, bunun Kürtçe için ne gibi kazanımlar sağladığını kitap boyunca ele alarak anadili etrafında dönen tartışmaları siyasal ve tarihsel olarak da hakikatleri gören ve hakkaniyetli bir bağlama oturtmaktadır. Bununla beraber, çalışmanın saha araştırması devam ederken cereyan eden siyasi gelişmelerin ele alınması, anadili ile ilgili tartışmalarının nasıl bir ortamda cereyan ettiğini göstermesi bakımından oldukça önemli.

Her çağda ve her toplumda iki yetişkin bireyin evlenmesi olağan bir olaydır. Toplulukçu kültürlerde evliliğin daha çok görücü usulü olarak yapıldığı ancak daha bireyselci kültürlerde evliliğin anlaşarak yapıldığı aşikâr olup bu görüş... more

Her çağda ve her toplumda iki yetişkin bireyin evlenmesi olağan bir olaydır. Toplulukçu kültürlerde evliliğin daha çok görücü usulü olarak yapıldığı ancak daha bireyselci kültürlerde evliliğin anlaşarak yapıldığı aşikâr olup bu görüş araştırmalarla kanıtlanmıştır. Türkiye gibi yarı gelenekselci ve yarı yenilikçi toplumlarda iki evlilik türünün de benzer oranlarda gerçekleştiği görülmektedir. Evliliğin gerçekleşmesi kadar sürdürülmesi yani o evlilikteki ilişkiden alınan doyum da önemlidir. Evlilikteki ilişkinin doyumunu etkileyebilecek yaşam doyumu ve cinsiyet gibi farklılıklar belirlenmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı görücü usulü evlenmek ile anlaşarak evlenmenin, alınan yaşam doyumunun ve cinsiyet farklılığının ilişki doyumu üzerinde bir etkisi olup olmadığını, varsa ne derece yordadığını bulmaktır. Veri toplama araçları olarak, bireylerin evlilikteki ilişki doyum düzeylerini belirleyebilmek amacıyla araştırmacılar tarafından İlişki Doyumu Ölçeği ve Demografik Bilgi Formu geliştirilmiş, yaşamdan aldıkları doyumun düzeylerini belirleyebilmek için de Yaşam Doyumu Ölçeği kullanılmıştır. Oluşturulan anket seçkisiz olarak katılan toplam 250 kişiye uygulanmıştır. Toplanan verilerin analizleri sonucunda evlilik türüne göre ilişki doyumları arasında bir farklılık olduğu, evli bireylerin yaşam doyumları ile ilişki doyumları arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğu, cinsiyetin yaşam doyumu ile ilişki doyumu arasındaki ilişkiyi etkilediği görülmüştür. Bu çalışma ile ortaya konulan sonuçlar literatüre katkı sağlamakta ve yeni bakış açıları sunmaktadır.

Bu uniteyi tamamladlktan soma; Ailenin temel yaplsal ozelliklerini ozetleyebilecek, Turkiye'de ailenin genel durumu hakkmda degerlendirme yapabilecek, Turk kad1nl ve ~agda §la §ma konusunu tartl §abilecek bilgi ve becerilere sahip... more

Bu uniteyi tamamladlktan soma; Ailenin temel yaplsal ozelliklerini ozetleyebilecek, Turkiye'de ailenin genel durumu hakkmda degerlendirme yapabilecek, Turk kad1nl ve ~agda §la §ma konusunu tartl §abilecek bilgi ve becerilere sahip olacaks1nlz.

Eğitimin amacı sağlıklı, başarılı, amaçları olan, bağımsız düşünebilen, üretken, yaratıcı ve olumlu kişiliğe sahip bireyler yetiştirmektir. Bu amaca ulaşılması yalnızca çocuğun eğitim olanaklarını artırmak ve desteklemekle gerçekleşemez.... more

Eğitimin amacı sağlıklı, başarılı, amaçları olan, bağımsız düşünebilen, üretken, yaratıcı ve olumlu kişiliğe sahip bireyler yetiştirmektir. Bu amaca ulaşılması yalnızca çocuğun eğitim olanaklarını artırmak ve desteklemekle gerçekleşemez. Çünkü çocuklar aileleriyle bir bütündür ve aile de toplumun bir parçasıdır. Aile, okul ve toplumun ortak amaçlar için karşılıklı iletişim ve işbirliği yapması çocuğu, aileyi ve toplumu güçlendirir. Çocuğun sağlıklı büyüme ve gelişiminde ailenin bilinçlendirilmesi, desteklenmesi ve güçlendirilmesi için aile eğitimi ve katılımı, aile rehberliği ve danışmanlık hizmetleri, aile danışmanlığı, ailelerle işbirliğine yönelik pek çok çalışma bulunmaktadır. Aile Eğitimi kitabında, aile çalışmaları tüm boyutlarıyla tanıtılmış, tarihsel süreç içinde yapılan aile çalışmaları ve bu konudaki değişimler, gelişmeler hem kuramsal hem de uygulamaya yansıyan yönleriyle geniş bir bakış açısından incelenmiştir. Bu kitapta, eğitimci ve uzmanlara çeşitli gruplardan çocuklar ve ailelerle çalışma aşamasında farklı çalışmaları planlama, uygulama ve değerlendirme konusunda gerekli bilgi, beceri ve motivasyonu sağlamak amaçlanmıştır.

Yeis, Kunut, Emel, Rica, Ucub, Manevi Ölüm, Hayal Kırıklığı, Gelişememe, Dalalet, Kötü Ahlak, Ahlaksızlık

Toplumun merkezinde yer alan aile kurumu, bireylerin topluma kazandırılması ve sosyalizasyonunda birincil öneme sahiptir. Bununla birlikte, ailenin sağlıklı işlevlerini yitirmesi, sosyal hizmet biliminin konusu olan birçok sosyal soru-nun... more

Toplumun merkezinde yer alan aile kurumu, bireylerin topluma kazandırılması ve sosyalizasyonunda birincil öneme sahiptir. Bununla birlikte, ailenin sağlıklı işlevlerini yitirmesi, sosyal hizmet biliminin konusu olan birçok sosyal soru-nun doğmasına neden olmaktadır. Bu sosyal sorunlardan biri de bağımlılıktır. Araştırmalar, ailenin sahip olduğu bazı niteliklerin bağımlılık konusunda koruyucu olduğunu, bazılarının ise risk unsuru içerdiğini ortaya koymuştur. Bu çalışmada, bireyi bağımlığa iten ailesel etkenlere odaklanılmış ve ekosistem kuramına göre irdelenmeye çalışıl-mıştır. Ekosistem kuramına göre, aile sistemini oluşturan bireylerin yaşamında ortaya çıkan herhangi bir değişiklik, sistemi ve dolayısıyla sistemi oluşturan diğer bireyleri karşılıklı olarak etkiler. Bu etkileme, aile yapısında mevcut dengenin bozulmasına ve gerilim nedeniyle yeni denge arayışına neden olabilmektedir. Bağımlılık da ailenin denge arayışında karşı karşıya geldiği sorunlardan biri olabilmektedir. Sonuç olarak, mikro boyutta bireyi de kapsayacak şekilde ailelerle koruyucu-önleyici, mezzo boyutta kurumlar arası gerekli işbirliği, makro boyutta bağımlılığı önlemek amacıyla bilinçlendirme çalışmaları yapılması sistem kuramına göre de gerekli görülmektedir. (Anadolu Psikiyatri Derg 2019; 20(özel sayı.1):98-100) Anahtar sözcükler: Bağımlılık, aile, ekosistem kuramı Relationship between addiction and family ABSTRACT Family, a major institution located at the center of the society, has a primary role in the socialization and socialization of individuals. However, loss of healthy functions of the family causes many social problems that are subject of the science of social work. One of these social problems is addiction. Research shows that whereas some factors of family are protective of addiction, some could be risk factors as well. In this study, familial factors that push the individual to addiction have been focused and tried to be examined according to ecosystem theory. According to the ecosystem theory, any change in the individuals' lives who make up the family system affects the system and therefore, the other individuals who make up the system mutually. This effect may lead to the deterioration of existing balance in the family structure and a search for new balance due to tension. Addiction can be one of the problems that family faces in seeking balance. As a result, the system theory suggests: a protective-preventive work with familiesin a micro dimension that includes the individual; multi-agency cooperating in a mezzo dimension; and continuing awareness increasing research to prevent addiction in a macro dimension. (Anatolian Journal of Psychiatry 2019; 20(special issue.1):98-100)

Hz. Aişe'nin Evlilik Yaşı, Nişanlılık, Hz. Esma, Hz. Ebu Bekir, Hicret, Vefat, Pedofili, Müsteşrikler, Oryantalistler, Yerel Kültür, Gelenekler, Büluğ Merasimi.

Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik,... more

Bu kitab›n bas›m, yay›m ve sat›fl haklar› Anadolu Üniversitesine aittir. "Uzaktan Ö¤retim" tekni¤ine uygun olarak haz›rlanan bu kitab›n bütün haklar› sakl›d›r. ‹lgili kurulufltan izin almadan kitab›n tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kay›t veya baflka flekillerde ço¤alt›lamaz, bas›lamaz ve da¤›t›lamaz.

Bu kitabın, basım, yayım ve sa ş hakları Atatürk Üniversitesi'ne ai r. Bireysel öğrenme yaklaşımıyla hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. Atatürk Üniversitesi'nin izni alınmaksızın kitabın tamamı veya bir kısmı mekanik,... more

Bu kitabın, basım, yayım ve sa ş hakları Atatürk Üniversitesi'ne ai r. Bireysel öğrenme yaklaşımıyla hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. Atatürk Üniversitesi'nin izni alınmaksızın kitabın tamamı veya bir kısmı mekanik, elektronik, fotokopi, manye k kayıt veya başka şekillerde çoğal lamaz, basılamaz ve dağı lamaz.

Sanat, yaşamın yansımasıdır. Sosyal kurum ve yapıları, bireyler arası ilişkiler ve daha pek çok şey sanat aracılığıyla tartışmaya ve düşünceye açılabilir. Tartışmaların en somut sunulduğu sanatlardan biri olarak tiyatro, yaşamın etkili... more

Sanat, yaşamın yansımasıdır. Sosyal kurum ve yapıları, bireyler arası ilişkiler ve daha pek çok şey sanat aracılığıyla tartışmaya ve düşünceye açılabilir. Tartışmaların en somut sunulduğu sanatlardan biri olarak tiyatro, yaşamın etkili bir şekilde irdelenmesine aracı olur. Türk Tiyatrosu, konularını günlük yaşamdan alan, toplumcu bir anlayışla gerçekçi oyunlar üretmiştir. 1860 tarihli ilk oyun olan Şair Evlenmesi'nden bu yana aile, aile ilişkileri ve evlilik tiyatromuzun en çok işlenen konularındandır. Ana tema olarak ele alınmasa bile yazılmış oyunların çok büyük bir çoğunluğu, aile ortamında, ailenin yaşadığı evde, bu ilişkiler içinde geçer. Bu çalışmanın amacı, aile ve ilgili ilişkilerin tiyatro oyunlarında nasıl yansıtıldığını, nasıl ele alındığını ortaya koymaktır. Yöntem olarak önce tarihsel bir perspektif sunulacak, aile ve evlilik bağlamında oyunlardan örnekler verilecek, böylece toplumsal değişime paralel olarak oyunlara konu edilip yansıtılan ailelerdeki değişime de değinilecektir. Toplumsal değişimin ailedeki yansımaları, geleneksel değerler bağlamında kutsallık atfedilen ailenin kolayca bağlarını koparacak yapısı, aile bağlarının bireyi kısıtlayan etkilerinin yarattığı bunalımlar gibi bulgular, yine oyun örnekleri ile temsiliyet bağlamında tartışılacaktır. SONUÇ olarak tiyatro sahnesinde yansıtılan oyunlarda aile ve ilişkilerine nasıl bir anlam yüklendiği ortaya konulacaktır. Anahtar kelimeler: aile, aile dramı, Türk tiyatrosu, Türk Oyun Yazarlığı THE FAMILY IN TURKISH THEATRE: Solidarity, Love, Revenge, Pressure, and Falsehood... Art is a reflection of life. Social institutions and their structures, relationships between individuals and many other things can be discussed through via arts. Theatre as one of the most concrete way become a medium for examining life in an effective way. Turkish Theatre has produced realistic drama with a social point of view. It takes the topic from daily life. Since the first Turkish drama, Şair Evlenmesi (Poet Marriage) written in 1860, family, relationships in the family and marriage have been used for some of the most popular topics. Although family isn't a main topic, a majority of plays used family, its home and its relationships. The aim of this study is to present how Turkish drama reflects family and its relationships. As method, a historical perspective will be used with the examples in the context of family and marriage. So, this approach will make the social and the family change more understanding. Findings like the structure of family relationships are very different than their conventional meanings and the family pressures on individuals can be discussed with examples. As a result, this study is presenting the meanings of the family and its relationships in the theatre scene…

Toplumsal hayatın statik değil, dinamik bir süreç halinde sosyo-kültürel olarak değiştiği ve dönüştüğü bilinen bir gerçektir. Toplumsal yapıda kült ve egemen diye nitelendirdiğimiz ilkelerin değişimi sonucunda yaşanan birçok sosyo-... more

Toplumsal hayatın statik değil, dinamik bir süreç halinde sosyo-kültürel olarak değiştiği ve dönüştüğü bilinen bir gerçektir. Toplumsal yapıda kült ve egemen diye nitelendirdiğimiz ilkelerin değişimi sonucunda yaşanan birçok sosyo- kültürel değişmelerden hiç kuşku yok ki ailede nasibini almıştır. Bu açıdan tarihsel anlamda bakıldığında ailenin yapısının da işlevinin de değişiklik gösterdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Durum böyle iken ailenin tarihsel ve genel bir tanımını yapmakta oldukça güç bir uğraş olacaktır. Ancak en genel tanımı ile aile; iki bireyin cinsel ilişkileri sonucu neslinin devamını sağlayan bir kurum veya maddi ve manevi değerleri kuşaktan kuşağa aktaran, karşılıklı ilişkiler sonucu bireyin sosyalleşme sürecinin ilk ortaya çıktığı toplumun en küçük yapı taşıdır. Nitekim sosyolojik olarak aile; toplumsal hayatta bir ‘sosyal kurum’ olarak; gelenek, görenek, örf, adet veya kültürel değerlerin bir sonraki nesle aktarımında önemli bir konuma sahip olduğunu bilmekteyiz. Şöyle ki; Her bir bireyin aile ortamında doğduğu, büyüdüğü ve öldüğünü göz önünde bulundurursak; toplumsal ve kültürel değerlerin aktarımında aile kurumunun işlevinin ne denli önemli olduğunu anlayabiliriz.
Bilhassa; araştırmanın konusu mikro çerçevede Gaziantep de yaşayan bireylerin aile içi edindikleri rollerden hareketle toplumsal etkileşim süreçlerini ve kültürel eğilimlerinin ardında yatan aile içi faktörlerin neler olduğunu saptayabilmektir. Keza bu saptamaları yaparken de değişen aile yapısının yanı sıra ailenin işlev ve yapısını teorik olarak açıklamak da yararlı olacaktır. Toplumsal hayatın merkezinde yer alan aile kurumunun değerleri aktarmadaki rolünü bilmek, o toplumun geleceğe yönelik planlarını da anlayabilmek anlamına gelmektedir. Küçük çapta da olsa yapılacak olan bu araştırma Gaziantep’in toplumsal yapısını ve geleceğe yönelik planlarını analiz etme açısından önem arz etmektedir.
Sonuç olarak öncelikle kavramsal olarak ailenin ne olduğu, ne gibi işlevlerinin olduğu ve tarihsel süreçte değişen aile yapısından kısaca söz edilecektir. Bu kavramlara açıklık getirdikten sonra Gaziantep ilinde dört(4) kişi ile derinlemesine mülakat görüşmesinden elde edilen veriler ile bölgede ki ailelerin geleneksel rollerinden sıyrılıp modern bir kimlik kazanıp kazanmadığının yanı sıra kültürel değerleri gelecek nesle aktarmadaki etkisinin ne derecede olduğu gibi bir takım sorulara açıklık getirilmeye çalışılacaktır.

Azerbaycan’da Yabancılarla Yapılan Evliliklerin Sosyal Psikolojik Tahlili ÖZET Azerbaycan toplumu, özellikle sosyo-kültürel açıdan önemli bir değişim süreci yaşamaktadır. Bu süreç içinde Azerbaycan ailesine has bir takım özelliklerin de... more

Azerbaycan’da Yabancılarla Yapılan Evliliklerin
Sosyal Psikolojik Tahlili
ÖZET
Azerbaycan toplumu, özellikle sosyo-kültürel açıdan
önemli bir değişim süreci yaşamaktadır. Bu süreç içinde
Azerbaycan ailesine has bir takım özelliklerin de değişime
uğraması kaçınılmazdır. Bir yandan siyasi ve ekonomik
sistemdeki değişmeler, diğer yandan kitle iletişim araçlarının
etkileri aile yaşantısını da etkilemekte ve bu etkileşim çok hızlı
olmaktadır. Bu bağlamda dikkat çeken önemi bir husus
geleneksel toplum değerlerinin sorgulanmasına açık davetiye
çıkartan yabancı evliliklerin sayısındaki son dönemlerde
gözlenen hızlı artıştır.
Nitekim 2007 yılı verilerine göre ülkede gerçekleşen
81756 evliliğin 1707’i, 2008 yılında 1855’i yabancılarla
yapılmış evlilikler olarak kayda geçmiştir. 2009 yılında ise
2221 Azerbaycan vatandaşının yabancılarla dünya evine girdiği
saptanmıştır. Önceleri, Azerbaycanlı erkekler ile yabancı
uyruklu kadınlar arasında gerçekleşen evliliklerin yanında, bu
değişim sürecinde farklı dinlere mensup yabancı uyruklu
erkeklerle Azerbaycanlı kadınların evlilik oranı da hızla
artmıştır.
Yıldan yıla artan bu olguyu irdelemek için tarafımızdan
anket ve derinlemesine bir mülakat tekniğile araştırma
gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamına yabancılarla evlilik
yapmış Azerbaycan’ın farklı bölgelerinde ve yurt dışında
bulunan (internet üzerinden) toplam 76 Azerbaycanlı denek (38
erkek ve 38 kadın) alınmıştır. Araştırmada denekler amaçlı
136
örnekleme yöntemlerinden kartopu (snowball) örnekleme
tekniği yoluyla seçilmiştir.
Görüşme formu bir kaç bölümden oluşmustur. İlk
bölümde kişisel bilgiler, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel
değişkenlerin (deneklerin yetiştikleri sosyal çevre ve aile
yapıları, bitirdikleri okul türü ve eğitim düzeyleri, dinledikleri
müzik türü) soruşturulduğu 11 sorudan oluşmuştur. Diğer
bölümlerde evliliğe ilişkin özelliklerin (eşlerin tanıştıkları
mekanlar, ortalama olarak evlilik süresi, bu tür evliliğin
deneklerin ebeveyinleri tarafından nasıl kabul gördüğü,
çocuklara isim verilmesi ve çocukların yetişme tarzı, kültürdeki
farklılıkların evlilikteki sorunlarına etkisi, deneklerin dini
tercihlerine ilişkin sorular, eşler arası sosyal roller ve
sorumluluklarla ilgili konular) yer aldığı bölümdür ve 32 soru
bulunmaktadır. Çalışmada toplamda 43 soru yeralmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, yabancılarla evlilik yapmış
deneklerin büyük çoğunluğu lisans (% 46.1) ve yüksek lisans
(%23.7) mezunlarıdır. Orta okul mezunları arasında erkek
deneklerin oranı daha fazladır (%23.6).
Bulgulara göre erkek deneklerin %57.9’u «sevdikleri için
yabancı biriyle evlendiklerini» belirtirken, kadınların önemli
bir bölümü (%47.4) bu durumu «kısmet faktörüne»
bağlamaktadırlar.
Kadın deneklerin eşlerinin milliyeti bakımından Batı
kökenliler (Alman, İngiliz, Fransız, İskoç vs.) çoğunluktadır
(%34.2). İkinci sırada Türkiye Türkleri (%26.4), üçüncü sırada
ise (%15. 8) slav kökenliler (Rus, Belarus) bulunmaktadır.
Dini bakımdan ise Azerbaycanlı kadınların nikahlandıkları
kişiler arasında müslüman ve hristiyanların sayısı birbirine
eşittir (%44.7).
Erkek deneklerin eş seçiminde daha ziyade slav
kökenlileri ( genel olarak Rus ve Ukraynalı) tercih ettikleri
görülmektedir. Nitekim, erkek deneklerin %52.5’nin eşleri bu
milletlere mensup kişilerdir. Din bakımından ise erkek
deneklerin evlendikleri kişiler arasında hristiyanlar
137
çoğunluktadır (%55.2). Müslümanların oranı %44.7,
Yahudilerin oranı ise %7,8’e tekabül etmektedir.
Erkek deneklerin tamamı, kadınların %84.2’si
evlendikten sonra kendi dinlerinde (İslam) kalmaya devam
ettiklerini beyan etmişlerdir. Kadınların %5.3’ü yani 2 kişi
evlendikten sonra din değiştirdiklerini ve Hrıstiyanlığı kabul
ettiklerini dile getirmişlerdir.
Yabancılarla dünya evine girmiş erkek ve kadın
deneklerin tamamına yakının ebeveynlerinin milletleri
Azerbaycanlı, dinleri islamdır.
Kadın deneklerin %36.8 gibi büyük bir oranı «henüz
çocuk düşünmediklerini» belirtmişlerdir. Bunlar daha ziyade
Batılılarla evlenmiş Azerbaycanlılardır.
Erkek deneklerin %84.2’si çocuk sahibi olduklarını
dile getirmişlerdir. Yalnız erkek deneklerin %7.9’u, «Hayır,
daha düşünmüyoruz» ve %5.3’ünün «daha ilk günden
çocuk düşünmedik» cevap şıkkını işaretlemişlerdir.
Çocuğu bulunan deneklerin %42.1 gibi önemli bir oranı
çocuklarına yabancı isim, %31.6’sı karma bir isim, yani bir
kaç dilde kullanılan bir isim, yalnız %21’i Azerbaycana özgü
bir isim verdiklerini belirtmişlerdir. Erkek deneklerin %62.6’sı
çocuklarına Azərbaycanlı ismi, %15.6’sı yabancı isim, %9.4’ü
karma isim, %6.2’si ise çocukların birine Azerbaycan,
diğerine yabancı isim verdiklerini belirtmişlerdir.
Araştırmanın ortaya çıkardığı bir başka bulgu, bu tür
ailelerde başlıca iletişim aracının yabancı dil olması sebebiyle
çocukların önemli bir kısmının Azerbaycan dilini konuşa
bilmemesidir. Nitekim, araştırmanın sonuçlarına göre annenin
Azerbaycanlı olduğu ailelerde çocukların %31.5’i, babanın
Azerbaycanlı olduğu ailelerdeyse ise çocukların % 25.1’i
Azerbaycan dilini hiç bilmemekteler.
Eşler arası uyumda farklı kültürlerin önemli zorluklara
yol açmadığı görülmektedir.
138
Deneklerin büyük bir bölümü «Evliliğin hem mantık hem de
aşk üzerine» kurulması gerektiğini belirtmişlerdir. (kadınlar
%68.4 , erkekler %76)
Bir daha değerlendirme şansları olsa aynı evliliği yapıb
yapmayacakları yönündeki soruya «Yeniden evlensem mutlaka
kendi milletimle biriyle evlenirdim» diyenlerin arasında erkek
denekler çoğunluktadır. (kadınlar % 5.3, erkekler % 15.8)