Bitlis Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Öz Bu araştırmanın temel amacı, yerel halkın Bitlis ilinin turizm potansiyeline bakış açısını belirlemektir. Bununla birlikte yerel halkın Bitlis'in turizm potansiyeline yönelik bakış açısı ile çeşitli bağımsız değişkenler arasında... more

Öz Bu araştırmanın temel amacı, yerel halkın Bitlis ilinin turizm potansiyeline bakış açısını belirlemektir. Bununla birlikte yerel halkın Bitlis'in turizm potansiyeline yönelik bakış açısı ile çeşitli bağımsız değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olup olmadığını belirlemek bu araştırmanın alt amaçlarını oluşturmaktadır. Bu amaç doğrultusunda oluşturulan anket formu, Bitlis yerel halkından seçilen 984 kişi ile yüz yüze görüşülerek uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 22.0 for Windows istatistik paket programının kullanılmasıyla analiz edilmiştir. Bu amaca uygun olarak yapılan faktör analizi ile yerel halkın turizm potansiyeline bakış açısı belirlenmiştir. Bu araştırmanın sonucuna göre, Bitlis ilinde turizm potansiyeli oluşturan önemli turizm arz kaynakları olduğu fakat bu kaynakların turizme kazandırılamadığı ve bunlardan yeterli düzeyde yararlanılamadığı gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Bitlis, Yerel Halk, Turizm Potansiyeli, Turizm Olgusu. Abstract The aim of this study is to determine the local resident's perspective on tourism potential of Bitlis. However, it is the sub-objectives of this research to determine whether there is a statistically significant difference between the perspective of the local resident about the potential of Bitlis and the various independent variables. The questionnaire form prepared for this purpose was applied face to face with 984 people selected from Bitlis local resident. The data that was obtained from the survey, was analyzed using SPSS 22.0 for Windows statistical package software. Factor analysis conducted in accordance with this aim was determined the perspective of the local resident about the potential of Bitlis. According to the result of this study, there are important tourism resources that constitute tourism potential in Bitlis but it has been observed that these resources can not be provided with tourism and that they are not utilized to a sufficient extent. 1.GİRİŞ Dünyada en hızlı gelişen sektörlerden biri durumuna gelen turizm, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler açısından bir kalkınma aracı olarak görülmektedir (Çil Yavuz, 2006:162). Turizm milli gelire olan katkısının yanında, döviz girdisini artırıcı ve istihdam sağlayıcı özellikleri ile ülke ekonomilerine katkıda bulunan uluslararası kültürel ve toplumsal iletişimi sağlayan bir sektördür (Çımat ve Bahar, 2003:2). Bu nedenle turizm potansiyeli bulunan ülkeler özellikle uluslararası turizm faaliyetlerine ağırlık vererek, hem ekonomik gelişmelerini hızlandırmak hem de geliri tabana yayarak ülkedeki refah düzeyini yükseltmeyi amaçlamaktadırlar (Çetintaş ve Bektaş, 2008:37). Ayrıca bölgelerarası dengesizlikler bazı gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de sorun olarak kendini göstermektedir. Bu sorunu turizm sayesinde gidermek mümkündür. Turizm sektörü, kaynakların etkin bir şekilde kullanılarak bölgeler arasındaki dengesizliklerin giderilmesi ve bölgesel kalkınmanın sağlanması açısından önemli bir yere sahiptir (Çeken, 2008:294). Ekonomik açıdan gelişmiş birçok ülkenin milli gelirinde azımsanmayacak derecede bir yer tutan turizm sektörünün, potansiyeli yüksek bölgelere yönlendirilmesi ve bu bölgelerin turizm için cazip hale getirilmesi, az gelişmiş bölgelerin kalkınmaları ve bölgesel ölçekteki gelişmelerini ülke geneline yaymaları açısından önemli bir avantaja sahiptir (Sevinç ve Azgün, 2012:18). Yoğun rekabet ortamının şartlarında bazı bölgeler yerel kalkınmayı gerçekleştiremeyerek nüfus kaybeder ve kabuğunu kırmakta zorlanır. Bu bölgeler sahip oldukları yerel potansiyelleri kullanmaya çalışarak sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimlerini sağlayacak üretim, gelir ve refah düzeylerini yükselten örgütlenme ve stratejilere ihtiyaç duymaktadır (Dağdeviren vd., 2017:505). Turizm yönüyle kalkınmayı gerçekleştirmek isteyen bölgeler bundan çeşitli şekillerde etkilenirler. Bu etkiler turizmin paydaşları üzerinde gerek olumlu gerek olumsuz olarak kendini hissettirmektedir (Şahin, 2017:25). Bir bölgede turizmin gelişmesiyle orada yaşayanlar üç farklı şekilde etkilenmektedir. İlk olarak; vergi gelirleri, istihdam artışı, gelir artışı, vergi yükü, enflasyon ve yerel yönetimin borç yükünün artması

El sanatları bir toplumun yaşam tarzını ve kültürünü yansıtan ögelerdir. Bu ögelerden bir tanesi de geleneksel ayakkabıcılıktır. Ayakkabı dış çevreden ayağı koruyan aynı zamanda giyimi tamamlayan bir unsurdur. Geçmişten günümüze... more

El sanatları bir toplumun yaşam tarzını ve kültürünü yansıtan ögelerdir. Bu ögelerden bir tanesi de geleneksel ayakkabıcılıktır. Ayakkabı dış çevreden ayağı koruyan aynı zamanda giyimi tamamlayan bir unsurdur. Geçmişten günümüze Anadolu’da birçok ilde ayakkabıcılık önemli bir el sanatı dalı olmuş, bazı yörelerimiz geleneksel ayakkabısıyla ünlenmiştir. Geleneksel ayakkabıcılığın Bitlis’teki adı hariktir. Bu çalışmada, Bitlis’te unutulmaya yüz tutmuş bir gelenek olan harik yapımcılığını ve günümüzdeki durumunu incelemek amaçlanmıştır. Bitlis’in yöresel ayakkabısı olarak nitelendirilen hariğin yapım aşamaları, yapımında kullanılan araç-gereçler ve günümüzdeki durumu hakkında elde edilen bilgiler fotoğraflarla desteklenerek açıklanmıştır. Tabanı kendir ipinden, üstü ise keçi kılı ya da koyunyünü ipliklerden örülerek yapılan harik, yaz aylarında ayağı serin tutması, romatizmal hastalıklara ve ayak mantarına iyi gelmesiyle tanınmaktadır. Harik, tamamen elde yapılmakta olup, bir çifti 4-5 günde tamamlanmakta ve günümüzde 300 TL.’ye satılmaktadır. Üretim aşaması zahmetli ve zaman almasından dolayı fiyatı yüksek olduğundan günümüzde pek rağbet görmemektedir. Bitlis İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bünyesinde çalışmalarına devam eden Haydar Yılmaz Bitlis’te yaşayan son harik ustasıdır. Mesleği devam ettirecek başka bireyler bulunamaz ve yeterince destek verilmezse, harik yapımcılığı yakın bir gelecekte unutulan el sanatları arasına girmekten kurtulamayacaktır.

İngiltere’nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti’ne bağlı Yardımcı Konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk konsolosu olarak Charles Seymour Hampson atanmıştır. İngiltere’nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu... more

İngiltere’nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti’ne bağlı Yardımcı Konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk konsolosu olarak Charles Seymour Hampson atanmıştır. İngiltere’nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu 1915 yılında kapanmış, bu tarihten sonra İngiltere’nin Bitlis Vilayeti’nde konsolosluk düzeyinde herhangi bir temsilcisi bulunmamıştır.
Çalışmanın esas noktasını Bitlis Vilayeti Yardımcı Konsolosu Francis Edward Crow dönemi oluşturmaktadır. Crow, 12 Mayıs 1897’de Bitlis Yardımcı Konsolosluğu’na atanmış, yaklaşık 1 yıl görev yapmış ve en son gönderisini 22 Şubat 1898’de kaleme almıştır. Crow, yaklaşık bir yıl Bitlis Yardımcı Konsolosluğu yapmasına rağmen vilayet dâhilinde yaptığı geziler, yazdıkları külliyetli raporlar ve gönderiler bu dönemin incelenmesini zatımca zaruri kılmıştır.
Çalışmada ilk olarak Bitlis Vilayeti İngiliz Konsolosluğu’nun açılışı, konsolosluğa atanan kişilerin kimler olduğu, ne kadar süre bu görevleri yürüttükleri ve özelde ise Francis Edward Crow’un vilayet dâhilinde yaptığı geziler ve ardından yazdığı rapor ve gönderiler ele alınmıştır.

PİERRE LOTİ TEPESİ’NİN UNUTULAN İSMİ: İDRİS KÖŞKÜ MESİRE ALANI Dr. Öğr. Üyesi Hatice ÖZDİL Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, hozdil@beu.edu.tr, ozdilhatice85@gmail.com Giriş Bugün yerli ve... more

PİERRE LOTİ TEPESİ’NİN UNUTULAN İSMİ:
İDRİS KÖŞKÜ MESİRE ALANI
Dr. Öğr. Üyesi Hatice ÖZDİL
Bitlis Eren Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, hozdil@beu.edu.tr, ozdilhatice85@gmail.com
Giriş
Bugün yerli ve yabancı turistlerin İstanbul’da mutlaka uğradıkları bir mekan haline gelen Haliç’e
nâzır Eyüp’teki Pierre Loti tepesi ve çevresi, daha önceki ismiyle İdris Köşkü’dür. İdris-i Bitlisî’den
gelen bu isim birçok eski kaynak kitapta, belgede ve yaşayan hafızalarda İdris Köşkü şeklinde yer
almaktadır. 2012 yılında Bitlis Milletvekili Vahit Kiler, basına verdiği demeçte tepenin ismini Pierre
Loti’den İdris-i Bitlisî tepesine çevirmek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne teklif vereceklerini
söylemiştir.[1] Bu habere kamuoyundan gelen tepkiler incelendiğinde görülecektir ki günümüzde
Pierre Loti ismi çok yerleşmiştir ve İdris-i Bitlisî ile tepenin ilgisini kuramayanlar çoğunluktadır.
Yapılan tartışmalarda “İdris-i Bitlisî’nin burayla ne alakası var hâlbuki burada Pierre Loti’nin sık
sık uğradığı kahve var” gibi düşüncelerin halk tarafından dile getirildiği görülmüştür.[2] İstanbul’da
yaşayan insanların çoğunun bile haberinin olmadığı şey; o bölgeye eskiden İdris Köşkü dendiği ve
bunun sebebinin de İdris-i Bitlisî’nin uzun süre orada yaptırdığı köşkünde yaşadığı, kendi yaptırdığı
Sıbyan Mektebi’nin, çeşmesinin, hanımı Zeynep Hâtun’un yaptırdığı cami gibi hayır kurumlarının
hala ayakta olduğudur. Ayrıca İdris-i Bitlisî’nin ve eşinin mezarı da buradadır. Yani İdris-i Bitlisî, o
bölge ile yakından ilgili bir kişidir. Çalışmamızın amacı bahsi geçen yerin eskiden İdris Köşkü adıyla
anılırken ne zamandan beri Pierre Loti ile ismi ile anılmaya başlandığını göstermektir. İki isimle
de ilgili bulduğumuz arşiv belgeleri ve eski kaynak kitaplardan yola çıkarak isimlendirmenin nasıl
değiştiği ve tarihçesi ortaya konmaya çalışılacaktır.

Özet Bitlis ili farklı topografik konumu, bu topografyada konumlanan geleneksel konutların kentsel görüntüsü, anıtsal yapılar ile geleneksel mimari bir zenginliğe sahiptir. Yöreye ait taşlarla yapılan geleneksel evlerde, tasarım kurgusu... more

Özet Bitlis ili farklı topografik konumu, bu topografyada konumlanan geleneksel konutların kentsel görüntüsü, anıtsal yapılar ile geleneksel mimari bir zenginliğe sahiptir. Yöreye ait taşlarla yapılan geleneksel evlerde, tasarım kurgusu tamamen yapı arazisine göre organik oluşum göstermektedir. Bölgenin yaşam kültürüne özgü tandır evleri ve hamamlar evlerin en özgün yapı birimlerini oluşturmaktadır. Bu çalışmada, kentin geleneksel dokusunun en büyük kısmını oluşturan bu evlerin cephe özellikleri, yapım teknikleri ve malzemeleri ele alınmıştır. Örnek bazı evler üzerinden tipolojiler ortaya koyulmuştur. Geleneksel Bitlis evlerinin koruma sorunlarının başında gelen göç olgusuna ve değişen kullanıcı profilinin geleneksel doku üzerindeki etkilerine değinilmiştir. Kentin sosyal bir korumaya daha çok ihtiyacı olduğu sonucunda hem fiziksel hem de sosyal açıdan katkı sağlayacak önerilerde bulunulmuştur. Giriş Doğu Anadolu bölgesinde yer alan, Güneydoğu Torosların daraldığı bir vadide kurulmuş Bitlis, konumu itibari ile kendine tarihte önemli bir yer edinmiştir. Bitlis'e ilk olarak kimlerin yerleştiği ve adının nereden geldiği tam olarak bilinmemektedir. Ancak, şehrin kurulduğu ilk zamandan itibaren burada yerleşim gösteren Ermeniler, şehri Bağeş/Baghesh olarak adlandırmıştır. 1540 yılında yapılan nüfus sayımına göre Bitlis şehir merkezinde ikamet eden halkın %80'i Ermeniler olarak kayıtlara geçmiştir. 19. yüzyılda ise, incelenen kaynaklar sonucunda, nüfusun yarısının Ermenilere ait olduğunu söylemek mümkündür. 20.yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen Ermeni Tehciri ile Ermeni nüfusu kaybeden Bitlis sosyal yapısında büyük değişiklikler yaşamıştır. Değişen bu sosyal kimlik mevcut geleneksel dokuyu da etkilemiştir. Ermenilere ait nitelikli yapıların çoğu kaybolmuştur. Literatür taraması sonucunda Bitlis geleneksel evlerinin tamamını içeren kapsamlı bir çalışmanın yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu yazıda, günümüze ulaşmış nitelikli geleneksel Bitlis evleri ele alınmış; çizim ve görsellerle desteklenerek benzerlikler ve farklılıklar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bazı pencere tipolojileri ve saçak tipolojileri ortaya çıkmıştır. Taç kapı niteliğindeki cümle kapıları örneklendirilmiştir. Planlar üzerinden yapılan incelemeler yapılmış ve bir plan tipolojisi ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Tarihçe Bitlis, bulunduğu konum itibariyle tarihin ilk çağlarından beri geçit olma özelliğini koruyan, Doğu Toroslar'ın ucunda, dağlık ve sarp bir bölgede Bitlis çayı vadisine kurulmuştur. Bitlis, tarih boyunca Lidyalılar, Medler, Hurrililer, Mitanniler, Asurlular, Babilliler, Medler, Persler Makedonyalılar, Romalılar ve Bizanslılar gibi medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra ise Türk beyleri tarafından yönetildi ve son olarak 1514 senesinde Osmanlı topraklarına dahil oldu. Matrakçu Nasuh'un Bitlis minyatürü kentin 16. yüzyıla ait en eski görüntüsüdür (Şekil 1). Kentin kurulduğu günden bugüne rivayet edilene göre İskender'in komutanı Bidlis'e yaptırdığı bu kale 1894'te Abdülhamit'in fermanı üzerine askerler çekilene değin dolu ve yaşanan, bugün hala ayakta duran kentin omurgası olan yapı, minyatürde iç ve dış kale olmak üzere resmedilmiştir. Kent, kale etrafında dağ eteklerine doğru kurulmuştur (Resim 1).

Ermenilerce “Bağeş Vilayeti” olarak bilinen Bitlis, XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu idari birimidir. Bölgedeki Ermenilerin varlığı antik dönemlere kadar uzanmasına rağmen IX. yüzyıldan itibaren Ermeniler ancak Bizans, Abbasî,... more

Ermenilerce “Bağeş Vilayeti” olarak bilinen Bitlis, XIX. yüzyılda Osmanlı
İmparatorluğu’nun doğu idari birimidir. Bölgedeki Ermenilerin varlığı antik dönemlere kadar uzanmasına rağmen IX. yüzyıldan itibaren Ermeniler ancak Bizans, Abbasî, Türk ve yerel Kürt beyliklerinin hakimiyeti altında varlıklarını sürdürmüşlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde beş yüz bini bulan bir nüfusa sahip olan Bitlis vilayetinde yaklaşık yetmiş bin Ermeni yaşıyordu. Bu kadar yoğun bir Ermeni nüfusun sebebi bu halkın bölgede asırlardır yaşamasının yanı sıra bölge siyaseti üzerinde etkili olan dış faktörlerdir. Bunların başında uzun süre Bitlis civarındaki Türk-Safevî çatışmalarında Türk nüfusun azalması ve XIX. yüzyıldan itibaren bölgenin etnik popülasyonunu değiştirmek için Kafkasya üzerinden bölgeye getirilen Ermeniler de bu dış faktörler arasında yer alır. I. Dünya Savaşı ile Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasında gün yüzüne çıkan uluslararası politika, bölgenin siyasi, etnik ve coğrafi topoğrafyasının
değiştirilmesi üzerine kurulmuştur. Bu politika Osmanlı’nın bütün doğu vilayetlerini etkilemekte ve Bitlis-Ahlat bu bölgelerin başında gelmektedir. Burada meydana gelen siyasi gelişme ve değişmeler, Birinci Dünya Savaşı esnasında Ermenilerle Türk ve Kürt halk arasında önce olumsuz faaliyetlerin ortaya çıkmasına, sonra bu etnik gruplar arasında ciddi çatışmalar ve kıyımlar yaşanmasına yol açmış, sonuç olarak da Ermeniler bu bölgeden ihraç edilmiştir. Meselenin siyasi-politik etkileri bir yana bütün bu olanlar bölgenin Türk ve Kürt halkını psikolojik ve sosyolojik açıdan etkilemiştir. Bu etkiler, her ne kadar olayın ilk şahitleri bugün hayatta olmasa da günümüzde hala halk arasında şifahi anlatımlarla aktarılmaktadır. Hatta bu aktarımlar, Müslüman Türk ve Kürt halkın ürettiği mitsel söylemlerle efsaneleştirilmiştir. Özellikle Ahlat bölgesinde yer alan Ermenilere ilişkin kalıntılar da bu anlatıları destekleyen tarihî eserler olarak varlığını sürdürmektedir. Biz bu tebliğde XX. yüzyılda Ermenilerin BitlisAhlat’taki siyasi ve etnik faaliyetlerini konu alacağız. Ahlat özelinde olmak üzere Bitliscivarındaki Ermeni faaliyetlerini tarihî belgeler ışığında ortaya koymaya çalışacağız. Bunu
yaparken ikinci ve üçüncü kuşak Türk ve Kürt Ahlat halkıyla yapılan röportajlardan da faydalanacak ve bu anlatımları Ahlat’taki tarihi görsellerle destekleyeceğiz. Böylece Türk yurdu “Kubbetu’l-İslâm” Ahlat’ın Ermeni meselesindeki önemine dikkat çekmeye çalışacağız.

Doğu Anadolu bölgesinde yer alan, Güneydoğu Torosların daraldığı bir vadide kurulmuĢ Bitlis, konumu itibari ile kendine tarihte önemli bir yer edinmiĢtir. Bitlis’e ilk olarak kimlerin yerleĢtiği ve adının nereden geldiği tam olarak... more

Doğu Anadolu bölgesinde yer alan, Güneydoğu Torosların daraldığı bir vadide kurulmuĢ Bitlis, konumu itibari ile kendine tarihte önemli bir yer edinmiĢtir. Bitlis’e ilk olarak kimlerin yerleĢtiği ve adının nereden geldiği tam olarak bilinmemektedir. Ancak, Ģehrin kurulduğu ilk zamandan itibaren burada yerleĢim gösteren Ermeniler, Ģehri BağeĢ/Baghesh olarak adlandırmıĢtır. 1540 yılında yapılan nüfus sayımına göre Bitlis Ģehir merkezinde ikamet eden halkın %80’i Ermeniler olarak kayıtlara geçmiĢtir. 19. yüzyılda ise, incelenen kaynaklar sonucunda, nüfusun yarısının Ermenilere ait olduğunu söylemek mümkündür. Bu dönemlerde, nüfus yoğunluğu ve dini inançlardan dolayı Ermeni ibadethaneleri ve eğitim yapılarının inĢasına ağırlık verilmiĢtir. Bu nedenle Ermeni tarihi için Bitlis önemli bir konum olmuĢtur.
19. yüzyılda Bitlis Ģehir merkezinde, Ortodoks Ermenilere ait 4 kilise ve 5 manastır yer almaktaydı. Bunlardan en önemlisi Ġsa Mesih’in kanına bulanmıĢ bir haçın kutsal emanet olarak muhafaza edildiğine rivayet edilen Garmrag Surp NĢan Kilisesidir. DıĢ cephesine Ermenice kazınmıĢ olan 1333 tarihinin yapım yılı, üzerinde yer alan kitabede geçen 1884-85 yıllarının ise, yapının onarım geçirdiği tarihler olduğu düĢünülmektedir.
Bitlis taĢından yapılmıĢ olan kilisenin, dikdörtgen ve üç nefli bir plan Ģeması vardır. Yapının bugünkü durumu incelendiğinde, üst örtüsünü tamamen kaybettiği, bazı pencere boĢluklarının taĢ ile doldurulduğu, naosta bulunan sütunların ve kemerlerin yıkıldığı görülmektedir. Yalnızca beden duvarlarının büyük bir oranı korunarak günümüze kadar gelmiĢtir. Yapı çeĢitli dönemlerde insan ve doğadan kaynaklı hasarlara maruz kalmıĢtır.
Bitlis’te yer alan Ermeni dini yapılarıyla ilgili neredeyse hiçbir akademik çalıĢma bulunmamaktadır. Yapılan çalıĢmaların geneli 1915’te gerçekleĢen Ermeni tehciri ve Türk-Ermeni siyasi iliĢkileri çerçevesinden öteye gitmemiĢtir. Bu çalıĢmada Bitlis kent dokusu ve tarihinde önemli bir yer tutan ve geçmiĢ dönemlerde Ermenilerin dini ibadetlerini gerçekleĢtirdikleri Garmrag Surp NĢan Kilisesi’nin rölöve-restitüsyon çalıĢmalarından yararlanılarak, mevcut durumu üzerinden hasar tespiti yapılması amaçlanmıĢtır. Aynı zamanda kilisenin, 1927 yılında kurulmuĢ olan Tekel Tütün Fabrikası arazisi içinde kalması ve 1915’te Ermenilerin göç etmesi gibi sosyal konuların koruma sorunlarına etkisi incelenmiĢtir.

15. ve 16. yy.’larda, yeni ticaret yolları ve sahaları bulmak için başlatılan coğrafi keşifler tümüyle tamamlanıp 19. yy.’a gelindiğinde, Avrupalıların dünya üzerinde ayak basmadığı toprak parçası hemen neredeyse kalmamıştır. Ancak... more

15. ve 16. yy.’larda, yeni ticaret yolları ve sahaları bulmak için başlatılan coğrafi keşifler tümüyle tamamlanıp 19. yy.’a gelindiğinde, Avrupalıların dünya üzerinde ayak basmadığı toprak parçası hemen neredeyse kalmamıştır. Ancak Avrupalı araştırmacılar ve seyyahların coğrafi bakımdan yanı başlarındaki Asya ve özellikle Orta Doğu’yu “yeniden keşfi”, ironik biçimde, 19. yy. sonu ve 20. yy. başına denk gelen nispeten geç bir döneme ertelenmiştir. Avrupa’da oryantalizm çalışmalarının da zirvesine işaret eden bu tarihler, Osmanlı Devleti’nin çöküş yıllarında arkeolog, subay, diplomat, seyyah, din adamı gibi unvanlarla Avrupa’dan kalabalık bir asker-aydın-okuryazar kadrosunun başta Orta Doğu olmak üzere, Osmanlı topraklarında yoğun bir siyasal-entelektüel faaliyet içine girdiği döneme tekabül etmektedir. Eserlerinde bu durumu dolaylı ifadelerle itiraf eden Batılı seyyahlar, özellikle Bitlis-Van hattında gerçekleştirdikleri gezilerde bölge ekonomisi, arazi özellikleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları, nüfusun sosyo-politik durumu, dağılımı ve yapısı, kültürel yaşantı, azınlıklar ve dinî inançlar gibi pek çok konuda ayrıntılı kayıtlar tutmuşlardır. Tutulan kayıtlar nüfus rakamları, haritalar, çizimler, istatistikler ve fotoğraflarla desteklenmiştir.
Bu çalışmada, bugün Türkiye’nin doğusunda ve özellikle de Bitlis ve Van Gölü çevresinde geziler düzenlemiş bazısı asker, diplomat veya yalnızca araştırmacı olan seyyahların kayıtları incelenmiştir. 1836’da Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da araştırmalar yapmış Yarbay J. Shiel, 1865’te aynı bölgeleri incelemiş J. G. Taylor, 1890’da Doğu Anadolu, Irak ve İran’a yolculuk etmiş Isabella L. Bird ve1896’da ağırlıklı olarak Bağdat ve çevresi hakkında kayıtlar tutmuş Henry Finnis Blosse Lynch adlı dört seyyahın yazıları ele alınmıştır.

Çalışmamızın projelendirme ve basım aşamasında destek olan Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erdal Necip Yardım’a, kıymetli yardımlarını gördüğüm Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş’a; projemize manevî desteğini... more

Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti kurulduktan kısa bir süre sonra, Ermenilerin en yoğun yaşadığı bu vilayette Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma ortamı oluşturmak için... more

Öz Bitlis, Osmanlı Devleti'nde planlı Ermeni olaylarının ilk başladığı yerdir. Hınçak Cemiyeti kurulduktan kısa bir süre sonra, Ermenilerin en yoğun yaşadığı bu vilayette Müslümanlarla Ermeniler arasında çatışma ortamı oluşturmak için harekete geçmiş ve bunda başarılı olmuştur. Bitlis vilayetindeki terörün amacı, Avrupalı devletlerin dikkatini Doğu Anadolu'daki Ermenilere çekmek ve Sultan II. Abdülhamid'e geciken ıslahat projelerini uygulatabilmekti. Osmanlı hükümeti bu ilk teşebbüslerden haberdar olunca Bitlis'e tecrübeli ve güçlü bir vali tayin etmek ihtiyacı hissetti. Hasan Tahsin Paşa, 1891-1895 yılları arasında bu vilayette valilik yaptı ve olayları planlayan Mihran Damadyan ve Hamparsum Boyacıyan gibi birçok Ermeni çete liderini yakalayarak, teşkilatın sırlarını çözdü. Vilayette sıkıyönetim uygulayan vali, kısa sürede bölgedeki ABD misyonerlerinin ve Avrupa Devletleri konsoloslarının da bu iş içinde olduğunu ortaya çıkardı. Onun bu faaliyetleri hem Ermeni komitelerinin ve hem de İngiltere başta olmak üzere Avrupa Devletlerinin Doğu Anadolu hakkındaki planlarını bozacak nitelikteydi. Bu yüzden valinin görevden alınması için Osmanlı hükümeti üzerinde büyük bir baskı oluşturuldu ve Batı kamuoyu vali Hasan Tahsin Paşa'nın şahsiyetinde bir Osmanlı imajı inşa ederek bütün kitlesel örgütleri "Osmanlı Devleti'nde Ermenilerin katledildiği" haberi üzerine çekti. Bu makalede, 1891-1895 yılları arasında Bitlis'te yaşananlar vali Hasan Tahsin Paşa ekseninde, Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi kayıtları ışığında, Avrupa'da propaganda basın merkezinde ele alınarak Ermeni Sorununun doğuşuna ve bunda Avrupa'nın etkisine dair bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Abstract Bitlis is the first place in the Ottoman Empire where the Armenian events began in a planned manner. Shortly after its establishment, the Hunchakian Society, in this province where the Armenians lived the most, took action to create an atmosphere of conflict between the Muslims and the Armenians. The aim of the terror in the province of Bitlis was to draw the attention of the European states to the Armenians in Eastern Anatolia and to implement the delayed reform projects Abdülhamid II. When the Ottoman Government became aware of these first attempts, the government felt the need to appoint an experienced and powerful governor to Bitlis. Hasan Tahsin Pasha served as governor in this province between 1891-1895 and captured many Armenian gang leaders such as Mihran Damadyan and Hamparsum Boyacıyan who planned the events and solved the secrets of the organization. The governor who practiced martial law in the province soon found out that the US missionaries and the consuls of the European States in the region were involved in this matter. His activities were in a way to disrupt the plans of both the Armenian committees and the European states, especially England, on Eastern Anatolia. Therefore, a great pressure was put on the Ottoman

Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi Academıc Journal of Hist

ÖZ Klasik edebiyatta, ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere yazılmış şiirlere mersiye adı verilmektedir. Mersiyeler, insan ölümleri... more

ÖZ
Klasik edebiyatta, ölen birinin ardından duyulan üzüntüyü dile getirmek, o kişinin iyi taraflarını anlatmak ve ölene karşı şairin ilgisini ifade etmek üzere yazılmış şiirlere mersiye adı verilmektedir. Mersiyeler, insan ölümleri çevresinde oluşmuş bir tür olmasına karşılık, savaşlarda kaybedilen yerleşim yerleri, şehirler, kedi ve at gibi çok sevilen hayvanlar için yazılmış mersiye örnekleri de mevcuttur. Mersiyeler, genellikle türün ilk örneklerine paralel olarak devlet büyüklerine yönelik yazılmıştır. Mersiye yazılan devlet büyüklerinden biri de Adnan Menderes’tir. İdamı günümüzde bile gündeme gelen ve bir dönem başbakanlık yapmış olan Adnan Menderes için mersiye yazan şairlerden birisi de Mele Nurullah Godîşkî olarak tanınan şair Nûrî’dir. Döneminde tanıklık etmiş olduğu bazı önemli siyasi, tarihi ve sosyal gelişmelerle ilgili şiirler yazmış olan şairin mersiye tarzında Adnan Menderes için yazdığı Menderes redifli üç kasidesi bulunmaktadır. Bu çalışmada, mersiye edebî türü ve özellikleri üzerinde durulduktan sonra, Muşlu şair Nûrî tarafından Adnan Menderes için yazılmış olan mersiye türündeki üç manzume çeşitli yönlerden incelenecektir.
Anahtar Kelimeler: Mersiye, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.
ABSTRACT
In classical literature, poems written to mention the sadness felt after someone who died, to explain those good sides, and to express the interest of the poet to the deceased are called mersiye. Although elegies are a species formed around human deaths, examples of elegies written for settlements, cities, and much-loved animals such as cats and horses lost in wars are also available. Parallel to the first examples of its kind, the elegies were written for the state elders. Adnan Menderes is one of the statesmen who elegiac poetry had been written about him. One of the poets who wrote elegies for Adnan Menderes, whose execution is on the agenda even today and who was the prime minister for a period, is the poet Nûrî, known as Mele Nurullah Godişkî. The poet, who wrote poems about some important political, historical and social developments that he witnessed in his period, has three eulogies with Menderes redif written for Adnan Menderes in the style of mersiye. After dwelling on this literary genre and features of Mersiye, three poetry in the type of mersiye written for Adnan Menderes by the poet Nûrî from Muş will be examined from various angles.
Keywords: Elegiac Poetry, Adnan Menderes, Nûrî, Mele Nurullah Godîşkî.

İnsanoğlu tarihin her döneminde afet olarak kabul edilen muhtelif hadiselerle karşılaşmıştır. Bunlar, belirli bir dönemde hayatın akışına zarar verebilen ve maddi-manevi olarak yaşantıyı etkileyebilen vakalardır. Söz konusu vakalardan... more

İnsanoğlu tarihin her döneminde afet olarak kabul edilen muhtelif hadiselerle karşılaşmıştır. Bunlar, belirli bir dönemde hayatın akışına zarar verebilen ve maddi-manevi olarak yaşantıyı etkileyebilen vakalardır. Söz konusu vakalardan biri olan kıtlık hadiselerine, her türlü mücadele ve örgütlenme çabasına rağmen, insanoğlu sıklıkla maruz kalmıştır. Osmanlı Devleti ise farklı iklimleri ve arazi şartlarını bünyesinde barındırmasına rağmen kıtlık hadiselerinden uzak kalamamıştır. Yapılan araştırma neticesinde 1887-1894 tarihleri arasında Bitlis Vilayeti’nde etkili kıtlıkların meydana geldiği tespit edilmiştir. Kıtlık dönemlerinde çok ciddi mağduriyetler yaşanmış, Osmanlı Hükümeti ve Bitlis Vilayeti’nin idarecileri zor durumda kalmıştır. Söz konusu dönemde Bitlis Vilayeti’nde görülen kıtlıkların ekonomik ve asayiş sorunlarını beraberinde getirdiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte Bitlis ahalisi kıtlık süresince sarsıntılarla yaşamak zorunda kalmıştır. Bütün olumsuzluklara rağmen devletin uygulamış olduğu yardım ve çözüm politikası takdire şayandır. Ayrıca Bitlis ahalisinin sosyal dayanışması kıtlık dönemlerinde üst noktalara çıkmıştır. Bu çalışmada; 1887-1894 tarihleri arasında Bitlis Vilayeti’nde yaşanan kıtlık hadiselerinin neden kaynaklandığı, hangi boyuta ulaştığı, devletin kıtlık hadiselerine karşı hangi tedbirleri aldığı ve kıtlığın hangi sonuçları meydana getirdiği sorularına cevap aranmıştır. Çalışmada; Osmanlı Devleti’nin o dönem içerisinde tutmuş olduğu ve bugün Osmanlı Arşivlerinde bulunan belgeler ile muhtelif gazetelerden yararlanılmıştır. Bunların yanı sıra söz konusu dönemde ve sonraki dönemlerde kaleme alınmış eserlere de başvurulmuştur.

Elinizdeki kitabın temelleri genel koordinatörlüğünü Sn. Mahmoud Zein El Abidin’in üstlendiği 2018 tarihli ‘Bitlis Çalıştayında atılmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin desteklediği ve BETAV sponsorluğunda gerçekleştirilen çalıştaya... more

Elinizdeki kitabın temelleri genel koordinatörlüğünü Sn. Mahmoud Zein El Abidin’in üstlendiği 2018 tarihli ‘Bitlis Çalıştayında atılmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin desteklediği ve BETAV sponsorluğunda gerçekleştirilen çalıştaya davet edilişimin akabinde, tamamı Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencilerinden oluşturulan ekip üyeleriyle bir araya gelinmiş ve bir yol haritası çıkartılmıştır. Hazırlanan taslak uyarınca alan faaliyetlerinde toplanan verilerin öncelikle sergi/seminer sunumuyla paylaşılması, ardından da sürecin bir kitap çalışmasıyla taçlandırılması kararlaştırılmıştır. Böylelikle 22-29 Temmuz 2018 tarihleri arasında saha çalışmasını yapan ekibimiz, sergi etkinliğini 19 Aralıkta Yıldız Kampüsünde düzenler. İlerleyen süreçte sergi, BETAV’ın İstanbul binasına alınarak etkinlik sürdürülmüştür. Ne var ki çeşitli öznel durumların (öğrencilerin çoğunun mezun olması, dönem içi okul projelerinin ağırlık kazanması, yeni idari görevlerin yarattığı zaman kısıtlılığı vb.) tesirleri neticesinde kitap aşamasına geçilemeden çalışma sonlandırılmıştır.
Bitlis’in geleneksel mimari kimliği hakkında kitap yazma fikrinin ikinci kez dile getirilişi 2019 yılı nisan ayında olmuştur. Burada esasen amaçlanan şey 8 Ağustos Kurtuluş Günü etkinliklerinde sunmak üzere bir mimari tespit rehberi hazırlamaktı. Çalıştay ekibinde de yer alan Cahit Üstündağ’la birlikte yeniden başlatılan süreçte araştırmalarımız derinleştikçe iki özel sorunu keşfettik. Öncelikle incelediğimiz yayınlarda ortaya koyulan kabullerden bazılarının eleştirel bir bakışla yeniden değerlendirilmesi gerekiyordu. Sonrasında ise tespitlerle yetinmenin yaratacağı boşluk kendisini belli etmeye başlamıştı. Doğaldır ki bu emareler çalışmanın uzun soluklu geçeceğinin sinyalleri olmuştur. Nitekim süreç de öyle gelişti.
Kuşkularla ilgili en somut örnek sofa meselesidir. Yöresel mimarinin plan tiplerini çıkarma safhasında, Türkiye genelindeki hâkim yaklaşımın, sınıflandırmanın merkezine yöre ayrımı yapmaksızın sofayı yerleştirmek olduğunu fark ettik. Oysa böylesi bir tavır İzmir’den Kars’a tüm Anadolu’da konutu tek bir yaşam formuna bağlamakla eşdeğerdir. Bir bakıma olgudan hareketle plan şeması çıkartmak yerine, var olan şemaya olgunun uydurulması söz konusu olmuştur. Her yörede geleneksel konutun ortak kullanım hacimleri barındırması, her ortak hacmin sofa hüviyeti taşıdığı anlamına gelmemektedir. En azından Bitlis ve Doğu Anadolu bölgesi müşterek mekânları bu konumdadır. Sonuçta kullanım niteliği farklı olduğu halde biçimsel benzerliğe dayanarak bir hacmi ‘sofa’ şeklinde adlandırmanın mimari kimliği hatalı okumaya yol açacağı gerçeği, yeni bir tipolojik sistem tanımlama gayretini doğurdu. Yapılan tanımlamanın geliştirilmeye ihtiyacı olduğu açıktır.
Tespitlerle yetinmeye gelince, denilebilir ki bilimsellik iddiasında bir eksikliğe denk düşeceği hissedilmiştir. Yetinmeci bir tavırda tez, yani mevcut durum ortaya konsa dahi, antitez (olması gereken) ve sentez (nasıl olacağı) haneleri boş kalacaktır. Dolayısıyla içeriğin genişletilmesinde karar kılınmıştır. Bu açıdan bakıldığında yazım işinin tamamlandığı söylenemez. Sentez aşamasını temsil eden bir tasarım rehberini hazırlama görevi önümüzde durmaktadır. Lakin rehbere dayanak sağlayacak başvuru referanslarının böylece hazır hale getirildiği söylenebilir. Eksikliklerimiz muhakkak kalmıştır; Mimarlık camiasının yanı sıra sosyal disiplinlerden gelecek eleştirel destek sayesinde eksiklerin giderileceğine inancımız da aynı ölçüde kesindir.
Tarihi geçmişi uzun, pek çok kültür ve etnik yapıyı barındıran bir coğrafyanın mimarlığı hakkında yazı yazmak, yazılan her cümleye bir müddet sonrasında dönme mecburiyetini doğuruyor. Edinilen bir bilgi, kısa süre zarfında yeni soru işaretlerini ve yeni arayışları peşinden getiriyor. Üstelik cevaplar etnografyadan arkeolojiye, geçim ekonomilerinden inanç dünyasına pek çok farklı disipline temas edilmeden bulunamıyor. Sunum yazısı esnasında bile ruhumuzun bir yanı hangi bölümde nereyi atlamış olabileceğimiz kaygısıyla çabalamaya devam ediyor. O nedenle bilimsel çalışmalarda hiçbir zaman için son sözün henüz kâğıda dökülmediği kanaatindeyiz. Bu çalışanın yeni sözlere esin vermesi temel umudumuzdur.

Öz Bitlis ilinin merkezinde kayalık bir alan üzerinde yer alan Bitlis Kalesi'nde 2018 yılı kazı çalışmalarında ele geçirilen lüle buluntuları çalışmamızda incelenecektir. 2018 yılında Bitlis Kalesi'nde yapılan çalışmalarda P ve R 14-15... more

Öz Bitlis ilinin merkezinde kayalık bir alan üzerinde yer alan Bitlis Kalesi'nde 2018 yılı kazı çalışmalarında ele geçirilen lüle buluntuları çalışmamızda incelenecektir. 2018 yılında Bitlis Kalesi'nde yapılan çalışmalarda P ve R 14-15 olarak isimlendirilen alanlarda ve sondajda çok sayıda farklı form ve bezeme özelliklerine sahip lüle buluntularına ulaşılmıştır. Bu lüle buluntuları içerisinde kaideli, süzgeçli çanaklı lüleler ayrıca ele alındığı için çalışma konumuzun dışında tutulmuştur. Osmanlı Devleti'nde genellikle sosyalleşme mekânı olan kahvehanelerde kahve ile birlikte tütün içmek için kullanılan lüleler, tütün üretimi yapıldığı bilinen Bitlis'te de yoğun şekilde görülmektedir. Bitlis Kalesi'nde yapılan kazı çalışmaları sırasında ele geçirilen lüle buluntularının çeşitliliği ve çokluğu da bölgede yoğun lüle kullanımını göstermektedir. Form, boyut, katkı ve bezeme özellikleri bakımından farklı dönem özellikleri gösteren lülelerin tütün dışında farklı bitkiler için kullanıldığı da bilinmektedir. Lüle form ve çeşitlerinin yerel beğenilerin yanı sıra işlevsel amaçlarına göre farklılıklar gösterdiği de düşünülmektedir. Konumuzu oluşturan lüle buluntuları, kazı çalışmalarında ele geçirilen diğer veriler ve Anadolu'daki benzer örnekleri ile karşılaştırıldığında 17-19. yüzyıl arasına tarihlendirilmektedir. Abstract This study's aim was to examine pipes, found in excavation works in 2018 in Bitlis Castle, which is located on a rocky region in the city centre of the Bitlis province. Pipe finds with a large number of different forms and decoration features were obtained in areas, called P and R 14-15 and a drilling in the excavation works in Bitlis Castle in 2018. As a base, out of these pipe finds sieve bowl pipes were examined in an earlier published study so they are excluded from the present one. Pipes, which were used to smoke along with coffee in coffeehouses, generally the socialization spaces in the Ottoman Empire, were also widely used in Bitlis, where tobacco was known to have been produced. The variety and abundance of pipe finds found during excavation works in Bitlis Castle indicate that pipes were used in the region to a high degree. Moreover, it is understood that different plants were used to smoke except for pipes, having distinct period characteristics in terms of form, size, additive, and decoration features. It is considered that pipe forms and types vary by local tastes and functional purpose. When pipe finds, composing the subject matter of the present study, are compared to other data collected in excavation works, and their similar samples, they may be dated to a period between the 17 th and 19 th centuries.

COVID-19 küresel bir afete dönüşerek toplumsal hayatın birçok alanını derinden sarsan bir süreç oldu. COVID19’un en büyük tehdidi insan sağlığına yönelik olsa da bu tehdit sağlık alanıyla sınırlı kalmadı. Şüphesiz COVID19’un olumsuz... more

COVID-19 küresel bir afete dönüşerek toplumsal hayatın birçok alanını derinden sarsan bir süreç oldu. COVID19’un en büyük tehdidi insan sağlığına yönelik olsa da bu tehdit sağlık alanıyla sınırlı kalmadı. Şüphesiz COVID19’un olumsuz etkilediği temel alanlardan biri ekonomi oldu. Yerel ve ulusal sınırları tanımayarak küresel bir afete neden olan COVID-19, yerel dinamiklere bağlı olarak ekonomi üzerinde farklı yansımaları ortaya çıktı. Bu yansımaların bir boyutu esnaflar üzerinden okunabilir. Bu çalışmanın temel amacı COVID-19’un yerel yansımalarından biri olarak Bitlis esnafı üzerinde ne tür etkiler oluşturduğunu sorgulamaktır. Bu kapsamda COVID19 sürecinde Bitlis esnafının deneyimlerini elen bu çalışmada özel olarak esnafların sorunlarına eğilmektedir. Bu amacı gerçekleştirmek üzere nitel yöntemin kullanıldığı çalışmada Bitlis’te esnaflık yapan 16 kişi ile yarı yapılandırılmış görüşme gerçekleştirildi. Görüşmelerden esnafların COVID-19 sürecinde daha çok kira ve çalışanların maaşlarını ödemede sorunlar yaşadığı tespit edildi.

Öz İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti'ne bağlı yardımcı konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk İngiliz Yardımcı Konsolosu olarak Charles Seymour Hampson görevlendirilmiştir. Hampson'dan... more

Öz
İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti'ne bağlı yardımcı konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk İngiliz Yardımcı Konsolosu olarak Charles Seymour Hampson görevlendirilmiştir. Hampson'dan sonra İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Yardımcı Konsolosluğu'na James Henry Monahan atanmıştır. 1896 yılında Bitlis Konsolosluğu'nun sorumluluğunu devralan Monahan, bu görevini 1898 yılına kadar sürdürmüştür. İngiliz Konsolos James Henry Monahan, görev süresince vilayet hakkında siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel açıdan zengin bilgiler ihtiva eden konsolosluk defterleri tutmuştur. İlgili defterler tetkik edildiğinde belli başlı hadiselerin ön plana çıktığı görülmüştür. Bunlar; Ermeni-Müslüman çatışması, yağma-saldırı olayları, din değiştirme hadiseleri, vergi meselesi, iktisadi durum, vilayet dâhilinde uygulamaya konulan ıslahatlardır. Konsolos Monahan, bu ayrıntılı bilgileri, Muş ve Siirt Sancağı gezileri neticesinde elde etmiştir. Bu bağlamda çalışmamız James Henry Monahan'ın vilayet dâhilinde yaptığı geziler ve ardından yazdığı rapor ve gönderiler doğrultusunda ele alınmıştır. Çalışmamız da vilayet dâhilinde yaşanan kıtlık ve ardından meydana gelen göç olayları, vergi meselesi, uygulanan çeşitli borç sistemleri, halkın geçim kaynakları, asayiş problemleri, Kürt bekçiler meselesi ve vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.
Abstract
The Consulate of the Bitlis Province of Britain was opened at the level of the Vice-Consul attached to the province of Erzurum in 1895. Charles Seymour Hampson was appointed as the first consul of the province. After Hampson, James Henry Monahan was appointed British Vice-Consul of the province of Bitlis. Monahan took over the responsibility of the Bitlis Consulate in 1896 and held this post until 1898. During his tenure, James Henry Monahan kept consular books containing important political, social, economic and cultural information about the province. When these books were examined, it was seen that some events were emphasized more. The Armenian-Muslim conflict, the looting-attack events, the conversion of religion events, the tax issue, the economic situation, and the regulations implemented in the province were the main topics. Consul Monahan obtained this detailed information as a result of his trips to the Sanjak of Moush and Sairt.

Sanayi devrimi sonrası beşerî etkilere bağlı olarak gelişen kuvvetlenmiş sera etkisi, yeryüzündeki enerji dengesini pozitif ışınım olarak etkileyip ortalama sıcakların artışına neden olmuştur. Bu çalışmada Bitlis ilindeki Ahlat, Bitlis ve... more

Sanayi devrimi sonrası beşerî etkilere bağlı olarak gelişen kuvvetlenmiş sera etkisi, yeryüzündeki enerji dengesini pozitif ışınım olarak etkileyip ortalama sıcakların artışına neden olmuştur. Bu çalışmada Bitlis ilindeki Ahlat, Bitlis ve Tatvan meteoroloji istasyonlarının ortalama sıcaklık verileri üzerinden Mann Kendall trend analizi yapılmıştır. Trend analizinde
1970-2020 yılları arasındaki ortalama sıcaklık verileri kullanılmıştır. Sıcaklıkların aylık, yıllık ve mevsimlik trend analizleri yapılmıştır. Mann Kendall’ın yanı sıra Sen’in trend analizi ise değişim miktarını belirlemek için kullanılmıştır. Yapılan analizler sonucunda sıcaklıklarda istatistiksel olarak anlamlı artma/azalma trendinin olup olmadığı değerlendirilmiştir. Z değeri +1,96’ya eşit ya da büyük ise artan; -1,96’ya eşit ya da küçük ise azalan trend olduğu kabul edilmiştir. Bu değer ±1,96 değerleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı herhangi bir trendin olmadığı kabul edilmiştir. Elde edilen bulgulara göre Bitlis istasyonundaki sıcaklıklarda (yıllık, mevsimlik, aylık) istatistiksel olarak anlamlı herhangi bir artma/azalma trendinin olmadığı; Ahlat ve Tatvan istasyonlarında ise yıllık, mevsimlik ve aylık sıcaklarda farklı anlamlılık düzeylerinde artış trendlerinin yaşandığı görülmüştür. Ahlat’ta ilkbahar ve yaz mevsimi
sıcaklık ortalamaları ile bu mevsimdeki ayların ortalama sıcaklıklarında istatistiksel olarak anlamlı artışların olduğu görülse de (artışlar ilkbahar mevsiminde 0.05; yaz mevsiminde 0.01 düzeyinde anlamlıdır) diğer dönemlerde (sonbahar ve kış mevsimi aylık sıcaklık ortalamaları ile bu mevsimdeki ayların ortalama sıcaklıklarında) istatistiksel olarak anlamlı herhangi bir trendin olmadığı görülmüştür. Tatvan istasyonunda ise yıllık, mevsimlik ve aylık (şubat, kasım ve aralık hariç) ortalama sıcaklıklarda istatistiksel olarak anlamlı (yaz mevsimi ile yıllık ortalama sıcaklıklardaki artış 0.001 düzeyinde anlamlı; İlkbahar ve sonbahar mevsimlerindeki sıcaklıklar ise 0.01 düzeyinde anlamlı) artışların yaşandığı tespit edilmiştir.

Öz İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti'ne bağlı yardımcı konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk İngiliz Yardımcı Konsolosu olarak Charles Seymour Hampson görev-lendirilmiştir. Hampson'dan... more

Öz İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Konsolosluğu, 1895 yılında Erzurum Vilayeti'ne bağlı yardımcı konsolosluk düzeyinde açılmıştır. Vilayetin ilk İngiliz Yardımcı Konsolosu olarak Charles Seymour Hampson görev-lendirilmiştir. Hampson'dan sonra İngiltere'nin Bitlis Vilayeti Yardımcı Konsolosluğu'na James Henry Monahan atanmıştır. 1896 yılında Bitlis Konsolosluğu'nun sorumluluğunu devralan Monahan, bu görevini 1898 yılına kadar sürdürmüştür. İngiliz Konsolos James Henry Monahan, görev süresince vilayet hakkında siyasi, sosyal, eko-nomik, kültürel açıdan zengin bilgiler ihtiva eden konsolosluk defterleri tutmuştur. İlgili defterler tetkik edildiğinde belli başlı hadiselerin ön plana çıktığı görülmüştür. Bunlar; Ermeni-Müslüman çatışması, yağma-saldırı olayları, din değiştirme hadiseleri, vergi meselesi, iktisadi durum, vilayet dâhilinde uy-gulamaya konulan ıslahatlardır. Konsolos Monahan, bu ayrıntılı bilgileri, Muş ve Siirt Sancağı gezileri neticesinde elde etmiş-tir. Bu bağlamda çalışmamız James Henry Monahan'ın vilayet dâhilinde yaptığı geziler ve ardından yazdığı rapor ve gönderiler doğrultusunda ele alınmıştır. Çalışmamız da vilayet dâhilinde yaşanan kıtlık ve ardından meydana gelen göç olayları, vergi meselesi, uygulanan çeşitli borç sistemleri, halkın geçim kaynakları, asayiş problemleri, Kürt bekçiler meselesi ve vilayetin sosyo-iktisadi yapısı ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Abstract The Consulate of the Bitlis Province of Britain was opened at the level of the Vice-Consul attached to the province of Erzurum in 1895. Charles Seymour Hampson was appointed as the first consul of the province. After Hampson, James Henry Monahan was appointed British Vice-Consul of the province of Bit-lis. Monahan took over the responsibility of the Bitlis Consulate in 1896 and held this post until 1898. During his tenure, James Henry Monahan kept consular books containing important political, social, economic and cultural information about the province. When these books were examined, it was seen that some events were emphasized more. The Armenian-Muslim conflict, the looting-attack events, the conversion of religion events, the tax issue, the economic situation, and the regulations implemented in the province were the main topics. Consul Monahan obtained this detailed information as a result of his trips to the Sanjak of Moush and Sairt.

Tarihi ve kültürel alanların muhafaza edilmesinde somut ve somut olmayan kültürel miras önem arz etmektedir. Fiziki yapıya uygulanan koruma çalışmalarında, kültürel değerler göz ardı edildiğinde nitelikli çözümler sağlanmamaktadır. Bu... more

Tarihi ve kültürel alanların muhafaza edilmesinde somut ve somut olmayan kültürel miras önem arz etmektedir. Fiziki yapıya uygulanan koruma çalışmalarında, kültürel değerler göz ardı edildiğinde nitelikli çözümler sağlanmamaktadır. Bu çalışmalar, yapılı çevre ile bu çevrenin bünyesinde barındırdığı geleneklerin birlikte ele alınmasıyla verimli olmaktadır. Somut ile somut olmayan varlıkların beraber değerlendirilmesi söz konusu varlıkların geçmiş ile gelecek arasında köprü kurmasına imkân tanımaktadır. Bu bağlamda Anadolu coğrafyası; iklimi, zengin kaynakları ve stratejik konumunun elverişliliği sayesinde antik dönemden beri çeşitli toplumların ilgisini çekmiş ve birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Nitekim köklü bir kültürü ve tarihi bir geçmişi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu coğrafya, hem somut hem de somut olmayan kültürel mirasıyla önemlidir. Ancak günümüzde el sanatları, ritüeller, destanlar, dil, müzik, hikâye gibi somut olmayan değerler unutulmaya doğru gitmektedir. Anadolu coğrafyasında konumlanan ve kuruluşu yaklaşık MÖ 9000’lere dayanan Bitlis kenti, İpek ve Hac yollarının güzergahında yer aldığından her dönem değerli bir kent olarak varlığını korumuştur. Yerleşimin; günümüze ulaşan türkülerinin, yemeklerinin, yöresel kıyafetlerinin, halk oyunlarının, el sanatlarının, keransaraylarının, müzelerinin, hanlarının, tarihi evlerinin ve türbelerinin meydana getirdiği somut ve somut olmayan kültürel miras öğeleri sayesinde geniş bir kültürel yapısı ve kentsel dokusu bulunmaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın amacı Bitlis kentinin geleneksel mimarisinin biçimlenişinde somut olmayan kültürel miras değerlerinin rolünü ortaya koymak ve kentsel dokusunun korunmasında bu değerlerin önemini vurgulamaktır. Çalışma kapsamında mevcut tezlerden, dergilerden, kitaplardan yararlanılmış ve araştırma değerlendirilmiştir. Nitekim, söz konusu kent; birçok değerli varlığı bünyesinde barındırdığından bütüncül bir yaklaşımla korunup gelecek kuşaklara aktarılması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Bitlis, Koruma, Somut Olmayan Kültürel Miras, Tarihi Yerleşimler

Bu çalışmada iki seyyahın gözlemleri çerçevesinde Muş’un 19. yüzyıl tarihi değerlendirilecektir. İlki Amerikan Misyoner Horatio Southgate’tir. İkincisi ise Keldani kökenli İngiltere vatandaşı Hormuzd Rassamdır. Çalışmanın örneklemini... more

Bu çalışmada iki seyyahın gözlemleri çerçevesinde Muş’un 19. yüzyıl tarihi değerlendirilecektir. İlki Amerikan Misyoner Horatio Southgate’tir. İkincisi ise Keldani kökenli İngiltere vatandaşı Hormuzd Rassamdır. Çalışmanın örneklemini oluşturan eserlerin önemi sırasıyla Tanzimat’ın Muş’ta uygulanmasından öncesi ve sonrasına denk gelmeleridir. Zira Southgate 1837’de, Rassam ise 1877’de Muş’a gitmiştir. Böylece iki farklı dönem üzerinden Muş’un geçirmiş olduğu değişim ve dönüşümler tespit edilerek bunların karşılaştırması yapılabilecektir. Tanzimat’ın kent kalkınmasına dair planlamasının 19. yüzyılın son çeyreğine gelindiğinde Muş’a ne ölçüde yansıdığı, toplumsal ve ekonomik şartların hangi yönde evrildiği çalışmanın cevap arayacağı sorulardandır.//In this study, the history of Muş during the 19th century will be evaluated through the observations of two travelers. The first is American Missionary Horatio Southgate and the second is Hormuzd Rassam, a British citizen of Chaldean origin. The importance of these works for this study is that they coincide respectively before and after the implementation of the Tanzimat in Muş. Because Southgate went to Muş in 1837 and Rassam in 1877. Thus, the changes and transformations Muş has undergone over two different periods will be determined and compared. To what extent the planning of the Tanzimat on urban development was reflected on Muş in the last quarter of the 19th century and in which direction the social and economic conditions evolved are among the questions that the study will seek answers.

Giriş İnsan Kaynakları yönetiminin temel konularından olan Örgütsel Adalet ve İşgören Performansının birbirleriyle olan muhtemel yakın ilişkisi araştırılması gereken bir konudur. Örgütsel adalet dediğimiz o örgütte çalışanların,... more

Giriş
İnsan Kaynakları yönetiminin temel konularından olan Örgütsel Adalet ve İşgören Performansının birbirleriyle olan muhtemel yakın ilişkisi araştırılması gereken bir konudur. Örgütsel adalet dediğimiz o örgütte çalışanların, örgütteki prosedürleri, etkileşimleri ve çıktıları ne kadar adil olarak algıladıkları ve yönetimdekilerin gösterdiği davranışların işgörenlerce etik ve ahlaki değerler açısından kişisel değerlendirmesidir. Örgütsel Adaletin katılım, prosedür ve iletişim olmak üzere başlıca üç boyutu bulunmaktadır.
Çalışanlar kurumdaki ortamı analiz edip kendi durumlarına dair karara varırken, örgütte çıktıların eşitlik ilkesine uygun dağıtılıp dağıtılmadığına bakmaktadır. Bu örgütsel adaletin katılım adaleti boyutudur. Dağıtım derken çalışanın kurumdaki çalışmaları karşılığında aldığı ücret, pirim, terfi, sosyal haklar gibi konularda kendisinin eline geçenle öteki çalışanların elde ettiklerini kıyaslayarak örgütünün adaletli ya da adaletsiz olduğuna dair vardığı algıdır.
Örgütsel adaletin prosedür adaleti boyutuna gelince, karar verme amacına dönük olarak kullanılan prosedürlerin adilliği algısı ve bireylerin kararlara katılabilmeleri, karar alma sürecinin adilliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu adaleti uyguladıklarında yöneticiler alınan kararlardan etkilenen çalışanların bu kararların alınma süreçlerine katıldıklarından, kararı kabul ettiklerinden ve süreçlerin nesnel olarak gerçekleştirildiğinden emin olmaktadırlar. Burada çalışanlar karar süreçlerini onaylamışlarsa bu onların her açıdan bilgi edinebildikleri ve mevcut kararı seçme haklarının varlığını gösterir.
Etkileşim Adaleti çalışanlarla yöneticiler ya da dağıtım kararından etkileneceklerle dağıtım kaynağı arasındaki etkileşimi göstermektedir. Aynı zamanda bu adalet örgütsel işlemlerin uygulanmasında, çalışanların maruz kaldıkları tutum ve davranışların niteliği şeklinde de görülebilmektedir. Böylece adaleti dağıtacak olanla onu alacak olan arasındaki iletişimde nezaket, dürüstlük ve saygı gibi yönler temel alınmaktadır.
Performans dediğimizde bir işyerinde çalışanın bilgisi, motivasyonu ve üretilen mal ya da hizmet arasındaki etkileşim sonucundaki çıktı, belli bir zamandaki üretilen mal ya da hizmetin hedefe ulaşma derecesi, çalışanların çalıştıkları kurumun amacına olan katkılarının toplam ölçüsüdür. Kurumlar İnsan Kaynakları Yönetimi bağlamında başarı yakalayabilmeleri için performans değerlendirme sisteminin başarılı olmasına gereksinim duyulmaktadır.
Çalışmanın devamında bu örgütsel adalet boyutları ile İşgören performansı
etkileşimi Bitlis Eren Üniversitesinde görevli akademisyenlerin anketlere verdikleri cevapların değerlendirmesiyle ulaşılmaya çalışılacaktır.

Ülkemizin en büyük gölü olan ve yöre halkı tarafından “Van Denizi” adıyla da anılan “Van Gölü”, sadece bölge için değil ülkemiz içinde özel bir anlam ve öneme sahiptir. Van Gölü’nün bu özelliği tarih boyunca suyun sağladığı sayısız... more

Ülkemizin en büyük gölü olan ve yöre halkı tarafından “Van Denizi” adıyla da anılan “Van Gölü”, sadece
bölge için değil ülkemiz içinde özel bir anlam ve öneme sahiptir. Van Gölü’nün bu özelliği tarih boyunca
suyun sağladığı sayısız nimetten faydalanmak isteyen birçok kültüre, medeniyete ve inanca da ev
sahipliliği yapmasına vesile olmuştur. Bitlis ve Van illerinin sınırları için yer alan Van Gölü’nün kuzey
kıyıları, doğu ile batıyı birbirine bağlayan ana geçiş güzergahında bulunmaları sebebiyle jeopolitik açıdan
da ayrı bir öneme sahiptirler. Bitlis ilinin Ahlat ve Adilcevaz ilçeleri ile Van ilinin Erciş ilçelerini kapsayan
Van Gölü’nün kuzey kıyıları; Hurrilerden Asurlara, Urartulardan Medlere, Perslerden Makedonyalılara,
Romalılardan Sasanilere, Hazarlardan Abbasilere, Türk Beyliklerinden Selçuklulara, Osmanlıdan Türkiye
Cumhuriyeti’ne kadar, burada isminizi zikredemediğimiz birçok millette dahil olmak üzere, çok sayıda
medeniyete ev sahipliği yapmışlardır. Bu denli zengin bir kültür mozaiğine şahitlik yapınca bunların
kültür ve inançlarından izler taşımaları da kaçınılmaz olmuştur.
Ölüm, Kur’an-ı Kerim’de Al-i İmran Suresi 185. ayet, Enbiya Suresi 35. ayet ve Ankebut Suresi 57.
ayetlerde yüce Allah’ın “Her canlı ölümü tadacaktır.” hükmü gereğince iman ettiğimiz bir hakikattir.
İnanan bir birey için geçici olan bu dünya hayatından, asıl ve sonsuz olan ahiret hayatına geçişin ilk
aşamasıdır. Ölüm, yaratıcının insanın hayatına dair takdirinin yansıması olarak algılanmakla birlikte,
farklı birçok sebebe bağlı olarak neden sonuç ilişkisinin doğal neticesi olarak kabul edilen bir olgudur.
Bazen bir hastalık, afet, savaş, kavga gibi belirgin sebeplerle bağlanan ölüm, bazen de makul bir sebep
olmaksızın anlık ve tesadüfi gelişen bir musibetin beklenmedik sonucu olarak gerçekleşmektedir.
İnsanoğlu bu kaçınılmaz sonun farkında olmasına ve doğumla başlayan hayatın ölümle son bulacağı
gerek çevresinden edindiği tecrübeyle gerek doğrudan gözlemle gerekse de mantığıyla net bir şekilde
bilmesine rağmen ölüm olayını kendisini için kaçınılmaz, yakınları için ise hüzünlü bir son olarak
görmüştür.
“Van Gölü’nün Kuzey Kıyılarında Ölümle İrtibatlandırılan İnanışlar ve Bunlara Dair Uygulamalar” başlıklı
bu çalışmamız ile öncelikle Ahlat, Adilcevaz ve Erciş’i içine alan Van Gölü’nün kuzey kıyılarında ölümün
alameti olarak kabul edilen bir takım olay ve olguları ele alacağız. Ardından bu istenmedik ve üzüntülü
olayın habercisi olduğu düşünülen şeylerden kurtulmak ya da onların sahip olduğu uğursuzluğu
defetmek için ne gibi çarelere başvurulduğunu ifade etmeye çalışacağız. Sonuçta da kadim bir kültürün
mirasçısı olan bu topraklarda ölümle nelerin ilişkilendirildiği ve bundan kurtulmak için ne gibi çözümler
üretildiğini tespit ederek gözlemleyerek bu konuda ülkemiz genelindeki inanış ve uygulamalarla olan
benzerlikleri ortaya koymaya çalışacağız.

Social structure and culture mainly shape the understanding of the identity and social roles in the community. Social roles can be considered as part of the individual's behaviours and responsibilities. Individuals learn the social codes,... more

Social structure and culture mainly shape the understanding of the identity and social roles in the community. Social roles can be considered as part of the individual's behaviours and responsibilities. Individuals learn the social codes, roles, and other things which are the main issue to be part of the community in the family. Changing the notion of the family has impacts on the changing the understanding of the social roles because family is the primary social institution which affects other social institutions. Child brides are the social problem for the many countries around the world. According to the United Nations, individuals who are not 18 years old are children. Concluded from this statement that individuals who get married before the age of 18 are considered as early marriage. All data has been collected from the interviews which have done in the Bitlis city centre. The total number of the interviewee is 13, and all interviews have been done with researcher himself.