İnsan Hakları Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Yeni bir yıla başlarken siz seslerini duyun, hayatlarını görün, çığlıklarını hissedin, yapabileceklerinizi öğrenin, bilin, isteyin diye iştah açan turuncu bir dergi hazırladık. Yıllarca rüzgârların eğemediği, dökülen yaprakların hep geri... more

Yeni bir yıla başlarken siz seslerini duyun, hayatlarını görün, çığlıklarını hissedin, yapabileceklerinizi öğrenin, bilin, isteyin diye iştah açan turuncu bir dergi hazırladık. Yıllarca rüzgârların eğemediği, dökülen yaprakların hep geri geldiği bir güzel ormanın “değerlendirilmesinin” bedelini kadim dostlarımız Yücel Çağlar’ın kaleminden ve Yıldıray Lise’nin merceğinden yansıttık. Hala orada bir köy varı hatırlattık. Kentleşme nelere kadir haritalandırdık, üstümüzde emeği bol olan ustamız Ayşe Kudat’ın elektrik ve yoksulluk ilişkisini anlatan bilimsel analizini kullandık. 12 yıllık bohçamızdan çıkan hikâyelerimizi yani gördüğümüz, duyduğumuz, tanıdığımız ve öğrendiğimiz mevsimlik gezici tarım işçilerini, göç sürecine katılan, çalışan ve yaşayan çocukları tanıştıralım dedik sizlerle.
Mustafa Ergün ve Orhan Kemal’in sanatını konuk ettik yorgunluğunuzu gidersin diye.

25 Mayıs 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı'na ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı'nın kapanış oturumuna katılan Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip... more

25 Mayıs 2012 tarihinde Birleşmiş Milletler Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı'na ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı'nın kapanış oturumuna katılan Türkiye Cumhuriyeti başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Sezaryenle doğuma karşıyım, kürtajı cinayet olarak görüyorum. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra. Hiçbir farkı yok." beyanı ile Türkiye'de konuyla ilgili yoğun bir tartışma başladı. Kürtaj, sağlık hukuku kapsamında en tartışmalı konulardan bir tanesidir. Bu konuda birbirinin tam anlamıyla zıttı olarak nitelendirebilecek iki farklı görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki, kadının gebeliğine son verme hakkını / özgürlüğünü savunurken, diğeri bunun ana rahminde başlamış olan hayata müdahale etmek olduğunu ve bunun da cinayete eş değer bir davranış olduğunu kabul eder. Bir diğer ifadeyle, temelde tartışılan iki nokta mevcuttur: biri rahim içindeki hayatın bir insan bireyinin hayatı olup olmadığı meselesidir; diğeri de, bu canlının yaşama hakkının, hamile kadının hakları karşısındaki durumudur. Meseleye ilişkin kutuplaşma dile de yansımaktadır; ABD'de gebeliğin isteğe bağlı olarak sonlandırılmasına karşıt gruplar kendilerine "yaşam taraftarı" (pro-life) adını verirken karşıt grubu "yaşam karşıtı" (anti-life) olarak adlandırmaktadır. Diğer taraftan kadınların isteğe bağlı gebeliğe son verdirme seçeneklerinin olması gerektiğini savunanlar kendilerini "seçenek taraftarları" (pro-choice) olarak adlandırmaktadır. Günlük dilde ve tıbbi bir deyim olarak kürtaj, genel anlamda rahim içinde istenmeyen gebeliğin tahliyesi anlamına gelir. Gebelik, dişi yumurtanın erkek spermi ile birleşmesinden sonra ana rahminde döllenmesi sürecini ifade etmekte, doğumla birlikte bu süreç de sona ermektedir. "Döllenmeden doğuma kadar geçen sürede ana rahminde bulunan varlık" 1 olarak tanımlanabilecek cenin sıfatının kazanılması, tıbben döllenmeden itibaren yaklaşık yedi gün sonra gerçekleşir. Hemen her hukuk düzeninde ceninin haklarının korunması amacıyla bir takım önlemler alınarak düzenlemeler yapılmıştır. Türk Medeni Kanunu m.28/2'ye göre "çocuk hak ehliyetini sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder"; MK. m.582/1'de de durum miras hukuku düzenlemeleri bakımından tekrarlanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. maddesi yaşama hakkını koruma altına almıştır. Paton v. UK 2 kararında mahkeme, ceninin yaşama hakkının annenin haklarından ayrı değerlendirilmeyeceğini ve annenin tercihleri doğrultusunda sınırlandırılabileceğini belirtmiştir. Yine Bruggeman ve Scheuten v. FRG 3 başvurusunda annenin tercih hakkını sınırlayan düzenlemeyi komisyon, sözleşmenin 8. maddesine aykırı bulmuş, özel hayata müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir. İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarında, ceninin yaşama hakkının sözleşmenin 2. Maddesi kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda bir karar vermekten çekinik davrandığı görülmektedir. Mahkeme, her ülkenin kendi kültür ve milli görüşü doğrultusunda konuya yaklaşım açısını üstün bulmayı tercih ederek, politik bir tavır sergilemektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden farklı olarak Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi (m.4), yaşama hakkını gebelikten itibaren koruma altına almıştır. Ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde 1973 yılında Yüksek Mahkeme'nin Roe -Wade'e karşı ve Doe -Bolton'a karşı davalarında verdiği kararlar ile gebeliği sonlandırmanın ceza hukuku kapsamından çıkarılması, bu ülkede yeni bir yasal dönemin başlangıcını oluşturdu. Yüksek

Bu makalenin yazım sürecinde gerçekleştirdiğimiz tartışmalardaki katkıları ve metnin bütününü okuduktan sonra paylaştığı ufuk açıcı eleştirileri için Çiğdem Vardar'a, toplanma özgürlüğüne dair mevzuatın yorumlanmasına dair çalışmaya... more

Bu makalenin yazım sürecinde gerçekleştirdiğimiz tartışmalardaki katkıları ve metnin bütününü okuduktan sonra paylaştığı ufuk açıcı eleştirileri için Çiğdem Vardar'a, toplanma özgürlüğüne dair mevzuatın yorumlanmasına dair çalışmaya derinlik katan görüşleri ve metnin bütününe yönelik saptamaları için Çiğdem Sever'e, İHAM içtihadına dair yönlendirici değerlendirmeleri için Gülay Arslan'a, İHAM'ın kamusal mekânları nitelendirme yöntemine dair yorumları için Prof. David Mead'e, metnin son halini okuyup, eleştirilerini benimle paylaşan Esra Yılmaz Eren'e ve Ömer Egeliği'ye ve son olarak, motive edici desteği ve Almanya'daki hukuki durumu kavrayabilmemi sağlayan yorumları için Prof. Dr. Philip Kunig'e çok teşekkür ederim. darın karar alma süreçlerine etki etmesi ve bu iradenin taleplerinin kamuoyunun ilgisini çekebilmesi açısından önem taşır.

Öz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 1. fıkrasında maddenin uygulama alanı, medeni hak ve yükümlülükler (civil rights and obligations) ve cezai alan (criminal charge) olmak üzere iki soyut kavram ile ifade edilmektedir. Bu... more

Öz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin 1. fıkrasında maddenin uygulama alanı, medeni hak ve yükümlülükler (civil rights and obligations) ve cezai alan (criminal charge) olmak üzere iki soyut kavram ile ifade edilmektedir. Bu soyut kavramlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla somutlaştırılmaktadır. Ancak Mahkeme kararlarında, söz konusu kavramları otonom bir şekilde ele alın-maktadır. Bu bakımdan söz konusu kavramların kapsamının doğru bir şekilde sap-tanması hem Mahkeme açısından hem de başvuranlar açısından önem arz etmek-tedir. Bu çalışmanın ilk bölümünde bir insan hakkı olarak adil yargılanma hakkının önemi üzerinde durulmuştur. İkinci bölümünde ise adil yargılanma hakkının uygu-lama alanını oluşturan medeni hak ve yükümlülük kavramı kapsamında görülen hak ve yükümlülükler ile cezai alan kapsamında görülen isnatlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları esas alınarak incelenmiştir.

Avrupa özelinde insan ticareti yasağı, özellikle 2000’li yıllar ile birlikte bir “temel hak” olarak kabul görmeye başlamıştır. Kronolojik açıdan, öncelikle, Avrupa Birliği bünyesindeki Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (“ABTHŞ”), “kölelik... more

Avrupa özelinde insan ticareti yasağı, özellikle 2000’li yıllar ile birlikte bir “temel hak” olarak kabul görmeye başlamıştır. Kronolojik açıdan, öncelikle, Avrupa Birliği bünyesindeki Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (“ABTHŞ”), “kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” ile ilgili maddesinde açıkça “insan ticareti yasaktır” şeklinde düzenleme getirmiştir. Bunu takiben, Avrupa Konseyi bünyesindeki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı aracılığıyla “kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” ile ilgili maddesinin insan ticareti yasağını içerdiği şeklinde yorumlanmıştır. Böylelikle insan ticareti yasağı, bir temel hak olarak Avrupa özelinde kendisine bir yer edinmiştir. Bu çalışma, AİHS ve ABTHŞ’nin yanı sıra 1982 Anayasası üzerinden özellikle Anayasa Mahkemesi nezdindeki “bireysel başvuru” aracılığıyla bir temel hak olarak insan ticareti yasağının Türkiye’deki olası yansımalarına işaret ederek, bu yasağın kapsamını her bir düzlemde aydınlatmayı amaçlamaktadır.

Suriye’de şiddetini hala koruyarak devam eden savaş sonucu ülkelerinden zorunlu olarak göç etmek mecburiyetinde kalmış milyonlarca insan bulunmaktadır. Yaklaşık olarak üç milyon Suriyeli ise bu göç akımında Türkiye’ye yerleşmiştir.... more

Suriye’de şiddetini hala koruyarak devam eden savaş sonucu ülkelerinden zorunlu olarak göç etmek mecburiyetinde kalmış milyonlarca insan bulunmaktadır. Yaklaşık olarak üç milyon Suriyeli ise bu göç akımında Türkiye’ye yerleşmiştir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin güncel verilerine göre 2,814,631 kayıtlı Suriyeli mülteci Türkiye’de bulunmaktadır. Suriye’den yayılıp özellikle Orta Doğu ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyayı etkisi altına almış olan bu göç akımından sayısal olarak en çok etkilenmiş olan ülke Türkiye olarak gözükmektedir. Kısa bir aralık içinde ülkeye gelmiş olan bu sayıdaki mülteci akımının ülkenin göçmen ve sosyal haklar politikalarını güncel ve gelecekte beklenen durumlara göre ivedi bir şekilde sürdürülebilir olmasını sağlayarak geliştirilmelidir. Bu bilgiler ışığında Türkiye’nin Suriyeli Mülteciler özelinde yürütmüş olduğu eğitim politikası üstüne düşülmesi ve incelikle işlenmesi gereken başlıca konulardan biridir.

Ülkemizde insan hakları her zaman güncelliğini korumuştur. Ne yazık ki hukuk fakültelerinde standartlaşmış bir insan hakları eğitimi verilememektedir. Bu eserde yirmi yılı aşkın bir süredir yürüttüğüm insan hakları dersleri ve... more

Ülkemizde insan hakları her zaman güncelliğini korumuştur. Ne yazık ki hukuk fakültelerinde standartlaşmış bir insan hakları eğitimi verilememektedir. Bu eserde yirmi yılı aşkın bir süredir yürüttüğüm insan hakları dersleri ve uygulamaya ilişkin deneyimlerimi özlü bir şekilde bir araya getirdim.
Eser AİHM'e yapılan müracaatlarda bir başvuru kitabı özelliğine sahiptir. Bu nedenle hem hukuk fakültesi öğrencileri hem de hâkim, savcı ve avukatlar için zihinlerinde beliren birçok sorunun açık cevabına buradan ulaşmak mümkündür. Bunun yanı sıra mezun öğrencilerimize yol gösterici dört ayrı testi de ekledik. Özellikle A sınıfı kadrolar için sınava girecek olanlar bu sorulardan yararlanabilir. Amacımız ciltler dolusu okumaya vakit bulamayan uygulamacılara katkıda bulunmak ve kuramsal alanda belirsiz soruların özlü cevaplarını vermektir.

Suriye’de 2011 yılından başlayan iç savaştan kaçan milyonlarca insan komşu ülke Türkiye’ye sığınmıştır. Sığınmacılar kentlerin daha çok çöküntü bölgelerinde yaşamakta olup, gündelik hayat içinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle haber konusu... more

Suriye’de 2011 yılından başlayan iç savaştan kaçan milyonlarca insan komşu ülke Türkiye’ye sığınmıştır. Sığınmacılar kentlerin daha çok çöküntü bölgelerinde yaşamakta olup, gündelik hayat içinde yaşadıkları sorunlar nedeniyle haber konusu olmaktadırlar. Gazetelerin polis-adliye haberlerinde sığınmacılar hem mağdur hem de fail olarak çerçevelenmektedir. Çerçeveleme çalışmaları medyanın güçlü etkileri olduğu tezinden hareket eder. Ayrıca sunulan haberlerde okuyucu/izleyici/dinleyici için belirli bir bakış açısının inşa edildiği ön kabulü üzerine oturur. Yapılmış olan bu çalışmada da önemli bir toplumsal sorun olan şiddetin Suriyeli sığınmacılara ilişkin haberlerde nasıl çerçevelendiği araştırılmıştır. 2017 yılında yayınlanan Hürriyet, Sabah ve Sözcü gazetelerinin üçüncü sayfalarında Suriyeli sığınmacılara ilişkin şiddet haberleri araştırma örneklemini oluşturmuştur. Haberlere uygulanan çerçeveleme analizi sonucunda haberlerin genellikle sorumluluk çerçeveleri ile okuyucuya sunulduğu bilgisine ulaşılmıştır. Söz konusu haberlerde insani ilgi ve ahlaki bakış açısı da şiddetin sunulmasında en çok kullanılan çerçeveleme stratejileri olmuştur.

In the context of protection of human rights by regional organizations, the works of the European Council, Organization of American States and African Union constitute salient examples. This study examines the Inter American System and... more

In the context of protection of human rights by regional organizations, the works of the European Council, Organization of American States and African Union constitute salient examples. This study examines the Inter American System and its mechanism. Primarily, it must be known that there are three level of protection under the framework of this system. First one is minimal protection provided by the Inter-American Commission on Human Rights related to the rights arising from The American Declaration of the Rights and Duties of Man and the Charter of the Organization of American States. On the second level there are states which have ratified The American Convention on Human Rights but haven’t recognized the jurisdiction of the Inter-American Court of Human Rights. Lastly, the states which have ratified The American Convention on Human Rights and recognized the jurisdiction of the Inter-American Court of Human Rights generate the third level.
This study begins with the general information about the Organization of American States and the human rights instruments accepted under the framework of this organization. Then, protection mechanisms of the system and operation of both of the Inter-AmericanCommission on Human Rights and the Inter-American Court of Human Rights are mentioned. In this context, knowledge about the Commission’s and the Court’s composition, application requirements, procedures before the Commission and the Court and the other activities of the Court are explained. Moreover, the differences between American and European systems are discussed in some matters. In the conclusion part, the deficiencies of the system and recommendations are provided by evaluating the system generally.
Keywords: Human Rights, Inter-American Court of Human Rights, Inter-American Commission on Human Rights, Organization of American States.

Öz Bu makale, iletişim teknolojilerinde ve özellikle de internette kullanılan kişisel bilgilere dair yapılan düzenlemelerin evrensel etik kuralları kapsamında olup olmadığı, insan haklarının dikkate alınmadığı düzenlemelerle kişinin özel... more

Öz Bu makale, iletişim teknolojilerinde ve özellikle de internette kullanılan kişisel bilgilere dair yapılan düzenlemelerin evrensel etik kuralları kapsamında olup olmadığı, insan haklarının dikkate alınmadığı düzenlemelerle kişinin özel hayatı ve kişisel verilerinin korunabilir olup olmayacağı üzerinedir. Bu kapsamda kişisel verilerin korunması konusunda "temel haklar" ve "temel kişi hakları" dikkate alınmadan yapılacak düzenlemelerin birçok sakınca ortaya çıkarabileceği tezi savunulmaktadır. Abstract This article is about whether the regulations regarding personal data used in communication technologies and especially on the internet are within the scope of universal ethical rules or not. And also about, whether personal data and privacy can be protected with regulations scope of human rights or not. In this context, it is argued that the personal data and privacy protection regulations, that made without consideration "fundamental rights" and "fundamental human rights" may cause many drawbacks.

Prevention of torture and ill-treatment of women deprived of their liberty (Çeviri: Merve SİSLİ) Çeviri No: 0013 Yayın No: 0015 *İngilizce'den Türkçe'ye yapılmış resmi olmayan çeviridir. Çeviri belgeyi hazırlayan kuruluşu bağlamaz. İnsan... more

Prevention of torture and ill-treatment of women deprived of their liberty (Çeviri: Merve SİSLİ) Çeviri No: 0013 Yayın No: 0015 *İngilizce'den Türkçe'ye yapılmış resmi olmayan çeviridir. Çeviri belgeyi hazırlayan kuruluşu bağlamaz. İnsan Hakları ve Eşitlik Uzmanları Derneği (İHUD) çevirilerin içeriği, doğruluğu veya geçerliliği konusunda herhangi bir sorumluluk üstlenmez. Bu çeviri, çeviri sahibinin adıyla beraber olması koşulu ile İHUD'a atıfta bulunmak suretiyle ticari olmayan amaçlarla alıntılanabilir. Çeviri hakkındaki görü ş ve önerileriniz için ihud@ihud.org adresine e-posta gönderebilirsiniz.

"Affan Dede'ye para saydım, Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var, ne adım; Bilmiyorum kim olduğumu. Hiçbir şey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır. Uçurtmam bulutlardan... more

"Affan Dede'ye para saydım, Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var, ne adım; Bilmiyorum kim olduğumu. Hiçbir şey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır. Uçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim!" Cahit Sıtkı TARANCI Çocuk, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği ulusal hukuk tarafından daha erken bir yaş tespit edilmediği sürece 18 yaşın altındaki herkes olarak kabul edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kanunları bir standart getirmesi sebebiyle Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin işbu tanımını benimsemiştir. Çocuk, yaş küçüklüğü, fiziki güçsüzlüğü, gelişimini tamamlamamış ve olumsuz yönlendirmelere açık olması gibi birçok nedenle gerek devletlerin iç hukuklarında gerekse uluslararası hukukta korunmaya çalışılmıştır ve bu koruma düşüncesi çocuk hakları düşüncesine evrilmiştir.

Kılıçaslan’ın ölüm nedeni ile ilgili soruşturma başlatılırken, 11 Mart’ta kaybolan Kılıçarslan için kayıp başvurusu ise on gün sonra yapılmış. Öte yandan Kılıçaslan'ın kaybolduğu bilgisi Gülistan Doku'nun şüpheli şekilde kaybolması... more

Kılıçaslan’ın ölüm nedeni ile ilgili soruşturma başlatılırken, 11 Mart’ta kaybolan Kılıçarslan için kayıp başvurusu ise on gün sonra yapılmış. Öte yandan Kılıçaslan'ın kaybolduğu bilgisi Gülistan Doku'nun şüpheli şekilde kaybolması gündemdeyken, kentteki belediye, baro ve demokratik kitle örgütleri ve partilerin bilgisi dahilindeyken, 'ailenin istememesi' üzerine harekete geçilmemiş. Kurumlar aileye sadece emniyete kayıp başvurusu yapılmasını tavsiye etmiş.

insan hakları, en önemli ahlak kurallarını ve hukukun temelini oluşturur. onun anlaşılabilmesi için hak, özgürlük ve eşitlik kavramlarının iyi tahlil edilmesi gerekir. doğru, sabit, yerinde ve yetki gibi anlamlar içeren hak, aslında... more

Özet: HIV/AIDS bir sağlık sorunu olmanın ötesinde, kalkınma, toplumsal cinsiyet ve insan hakları alanlarının önemli bir kesişim noktası olarak kabul edilmekte; HIV/AIDS’e insan hakları temelli bir yaklaşım, epideminin yayılımını... more

ÖN SÖZ İnsan hakları ve demokrasi birbirinden bağımsız düşünülmeyecek kadar birbiri ile ilgili kavramlar olarak çağlar boyunca yavaş yavaş, özellikle son iki yüzyıl boyunca hızlı bir şekilde tüm insanlar için önemli hâle gelmiştir. İnsan... more

ÖN SÖZ
İnsan hakları ve demokrasi birbirinden bağımsız düşünülmeyecek kadar birbiri ile ilgili kavramlar olarak çağlar boyunca yavaş yavaş, özellikle son iki yüzyıl boyunca hızlı bir şekilde tüm insanlar için önemli hâle gelmiştir. İnsan hakları ve demokrasi eğitimi de buna paralel olarak değişmiş ve gelişmiştir. Bu kitap, insan hakları ve demokrasinin tarihsel süreçte gelişimini, insan haklarının felsefi temellerini, insan hakları ve demokrasiye karşı tehditleri, bu tehditlere karşı kurulmuş yerel ve uluslararası kuruluşlara dair bilgiler içermektedir. Ayrıca bu kitap, aynı adlı kitaplardan farklı olarak sadece insan hakları ve demokrasi hakkında değildir; aynı zamanda insan hakları ve demokrasi eğitiminin nasıl olması gerektiğine dair çeşitli etkinlik örneklerini de içermektedir.
Bu kitabın yazarları özveri ile çalışmışlardır. Yazarlar, Servet Üztemur, Erkan Dinç, Ömür Gündoğan Bayır, Yusuf İnel, İlker Dere, Hıdır Karaduman, Cennet Şanlı ve Zeynep Kılıç’a teşekkür ederim. Servet Üztemur ve Yusuf İnel’e bölüm yazarlığının yanında, kitabın diğer kısımlarına yaptıkları katkılardan dolayı ayrıca müteşekkirim. Yayıncı, Pegem Akademi ailesine de teşekkür ederim.
Tüm okuyuculara faydalı olması ümidiyle.
İsmail ACUN

Elinizdeki kitap bundan yaklaşık on yıl önce doktora tezim üzerinde çalışırken yaptığım okumalar sırasında karşılaştığım, daha doğrusu keşfettiğim bir konuya; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nasıl ortaya çıktığına ilişkindir.... more

Elinizdeki kitap bundan yaklaşık on yıl önce doktora tezim üzerinde çalışırken yaptığım okumalar sırasında karşılaştığım, daha doğrusu keşfettiğim bir konuya; BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nasıl ortaya çıktığına ilişkindir. Yıllar sonra yeniden dönüp araştırmaya başladığım bu konu, başlangıçta kitabın iki bölümüne karşılık gelen iki ayrı makale olarak tasarlandı ve ilk bölümü 2017 yılında akademik bir dergide yayınlandı. Ancak araştırmalarımı sürdürdükçe konunun iki makaleye sığamayacak kadar geniş kapsamlı ve önemli olduğunun ayırdına daha fazla vardım. Dolayısıyla, yayınladığım ilk makaleyi genişletme ve planlanan ikinci makaleyi, makale formatının kısıtlarına tabi olmaksızın yazabilme düşüncesi kitap fikrinin doğmasının başlıca nedeni oldu.
İnsan haklarının bu en önemli belgesinin, en fazla dile çevrilen belge kategorisinde Guinness Rekorlar Kitabı’na girmesine rağmen en az okunan metinlerden biri olması bana hep ironik gelmiştir. Dahası insanlık tarihinin bu çok önemli belgesinin nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilgimizin yakın geçmişte yazılmış olmasına rağmen çok sınırlı olması da oldukça düşündürücüdür. Öte yandan özellikle son yirmi yılda dünya genelinde Evrensel Bildirge’nin neden ve nasıl yazıldığına yönelik giderek artan bir ilgi söz konusudur ve bu alandaki literatür hızla genişlemektedir. Oysa Türkçe’de bu konuda yapılmış (Rona Aybay’ın 2018 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Türkiye adlı çalışması dışında) hiçbir araştırma mevcut değildir. Dolayısıyla bu kitabın yazılmasının diğer bir nedeni, Türkiye’de Evrensel Bildirge’ye yönelik ilginin artmasına katkı sağlamak ve daha ileri araştırmaları teşvik etmektir.
Kitabın ön kapağına Hitler’in olduğu bir fotoğrafı koyma konusunda tereddüt yaşadım. Ancak en nihayetinde ön ve arka kapaktaki her iki görselin birlikte, ele alınan süreci en iyi özetleyebilecek ve birbirini tamamlayan iki görsel olduğu kanaatine vardım. Ön kapakta yer alan fotoğraf Fransa’yı işgalinden hemen sonra muzaffer Hitler’in 1940 yılındaki kısa Paris ziyaretinde Palais de Chaillot’de çekilmiştir. Bu fotoğraftan yaklaşık sekiz yıl sonra çekilen ve Eleanor Roosevelt’in 9 Aralık 1948 tarihinde, ertesi gün Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilecek olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin nihai taslağını elinde tuttuğu yer de gene Palais de Chaillot’dur. Bu iki görselin bir arada yer alması önemlidir. Çünkü Palais de Chaillot, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden beri aslında büyük oranda unutulan insan hakları fikrinin 20. yüzyılın ortasında dünya kamuoyunun gündemine hızla ve geri dönüşü olmayacak bir tarzda girişinin sembolüdür. Nitekim özellikle ABD savaşın amacını, insanın değerini hiçe sayan Hitler tiranlığına karşı insan haklarının ve özgürlüklerin egemen kılınmasıyla ilişkilendirmiş ve bu söylem dünya kamuoyunda büyük yankı ve destek bulmuştur. Bugün Palais de Chaillot’nun önündeki geniş meydan esplanade des droits de l’homme (İnsan Hakları Meydanı) olarak adlandırılmaktadır.

Aydınlanma çağdaş medeniyetin dönüşümüne son üç asırdır katkı sağlayan en önemli kavramların başında gelmektedir. İnsanlık tarihinin en eski kavramlarından biri olan din ile modernleşmenin ana kaynağı olan Aydınlanma arasındaki ilişki bu... more

Aydınlanma çağdaş medeniyetin dönüşümüne son üç asırdır katkı sağlayan en önemli kavramların başında gelmektedir. İnsanlık tarihinin en eski kavramlarından biri olan din ile modernleşmenin ana kaynağı olan Aydınlanma arasındaki ilişki bu çalışmanın çerçevesini teşkil etmektedir. Temel amacımız, yeknesak bir felsefe sisteminden çok, felsefi, ahlaki, sosyal ve siyasi bir dönüşüm ve toplumsal bir düşünce hareketi olan Aydınlanmanın temel dinamiğinin din ekseninde teşekkül ettiği iddiasını temellendirmektir. Bu çalışmada, Aydınlanma ve dinin birbiri ile karşıt değil, tamamlayıcı bir ilişki içinde olduğu, İngiliz Aydınlanmacı düşünürlerin görüşleri bağlamında gösterilmeye çalışılmıştır.

Ulusal insan hakları kurumlarının uluslararası düzeyde oy ve söz sahibi olması için Ulusal İnsan Hakları Kurumları Küresel Ağı'na akredite olması gerekmektedir. Akredite olmanın şartı ise; "İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması... more

İnsanın Hakkı Tanımlanırken Hak ve Özgürlük Kavramı Sekiz yüz yıl önce, 1215 yılında kaleme alınan Magna Charta"nın ilk maddesinin son kısmında şöyle deniyor: "Ayrıca biz krallığımızın tüm özgür adamlarına bizim ve bizim mirasçılarımız... more

İnsanın Hakkı Tanımlanırken Hak ve Özgürlük Kavramı Sekiz yüz yıl önce, 1215 yılında kaleme alınan Magna Charta"nın ilk maddesinin son kısmında şöyle deniyor: "Ayrıca biz krallığımızın tüm özgür adamlarına bizim ve bizim mirasçılarımız için ebediyete kadar aşağıda belirtilen tüm özgürlükleri verdik; onlar bunları bizden ve bizden sonra gelenlerden ebediyete kadar sahiplenmelidirler ve elde tutmalıdırlar." Bu paragrafta kullanılan dilin ve kavramların erkeklerin hâkim kesimi tarafından belirlendiği görülmektedir. Burada dilin, kendisini, yalnızca kendisini özgür ve insan ("adam") olarak tanımlayan erkeklerin hâkim kesimi tarafından kurulduğu açıktır. Kadın hakları bakımında bu eleştiri neredeyse tüm yazılı tarihin kapsadığı yüzyıllar için yapılabilir ve bu hemen her zaman doğru olacaktır. Fakat bu haklı ilkesel eleştiri bu paragrafta saklı daha ilkesel bir ifadenin olduğunu görmemizi engellememelidir. Burada hemen ilk bakışta dikkat çeken, "krallığın özgür adamlarına" bazı "özgürlükler" veriliyor ve bu özgürlükler kendisi de özgür olan "adamlar" tarafından veriliyor. Demek ki özgürlükler ancak özgür olanlar tarafından verilebilir ve verilen ancak özgür olanlar tarafından alınabiliyor. Aktardığım bu pasajda diğer kilit kavram "sahiplenme" ve "elde tutma" kavramlarıdır. Bu kavramlar bize özgürlük kavramından ne anlaşıldığına işaret ediyor. Sahiplenme ve elde tutma kavramları yapma, etme, tutma, malik olma, sahiplenme anlamında özgürlükleri içermektedir. Bu kavramların hepsi pozitif özgürlük kavramını çağrıştıran, dolayısıyla hak kavramına işaret eden kavramlardır. Öyleyse, Magna Charta"nın ilk paragrafında açıkça adı konmasa da özgürlük kavramı ile hak kavramı arasında bir eşanlamlılık ilişkisi kuruluyor. Burada bir 17. yüzyıl filozofu olan Thomas Hobbes"un hak kavramına bakmak, her iki kavramın anlam bakımından karşılıklı koşutluğunu ve eş anlamlılığını gösterecektir. Hobbes, Leviathan"ın 14. bölümünde hak (right) ile yasa (law) arasında ayrım yapar. Bu iki kavram arasında olan fark, özgürlük ile yükümlülük kavramları arasında olan fark gibidir. Hak özgürlüğe ve yasa yükümlülüğe işaret etmektedir. Dolayısıyla hak kavramının diğer adı özgürlüktür. Jean-Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi"nde "güçlü olanın hakkı" kavramının çelişkili bir kavram olduğuna işaret ediyor. Rousseau"ya göre güç kavramı "fiziksel bir şeydir", fakat hak kavramı irade ve gönüllülük talep eden bir kavramdır. Bu nedenle "hak sözü güç sözüne" içerik bakımından "hiçbir şey eklemez" diyor Rousseau. Dolayısıyla en güçlünün hakkı kavramı Rousseau açısından

Dünyada bilimsel ve teknolojik alanda sağlanan başdöndürücü gelişmelere rağmen demokratik değerlere bağlılık ve insan haklarına saygı ne yazık ki henüz arzulanan düzeyde yaygınlaştırılabilmiş değildir. Dahası özellikle yerel ve küresel... more

Dünyada bilimsel ve teknolojik alanda sağlanan başdöndürücü gelişmelere rağmen demokratik değerlere bağlılık ve insan haklarına saygı ne yazık ki henüz arzulanan düzeyde yaygınlaştırılabilmiş değildir. Dahası özellikle yerel ve küresel düzeyde kendini gösteren ve huzursuzluklara yol açan etnik ve inanç temelli önyargı, tahammülsüzlük, nefret ve ayrımcılık sağduyu sahibi her insanın dünyanın geleceği ile ilgili endişelerini artırmaktadır. Bu durum aynı zamanda İnsan hakları ve demokrasi eğitiminin önemini ve aciliyetini de ortaya koymaktadır.
Türkiye’deki insan hakları ve demokrasi eğitimi alanındaki çabalara bir nebze de olsa katkı sunabilmek adına öğretmen ve öğretmen adayları için genel bir başvuru eseri olarak tasarlanan bu kitapta insan hakları ve demokrasiyle ilgili temel kavramsal bilgilerin yanısıra okul öncesinden ortaöğretime kadar uzanan geniş yelpazede insan hakları ve demokrasi eğitiminin durumu ve potansiyelleri ele alınmıştır. Kitapta ayrıca insan haklarıyla ilgili temel belgeler ve sözleşmelerin Türkçe tam metinlerine de ek halinde yer verilmiştir.

Hak, kişinin toplumdan isteyebileceği, talep edebeleceği ve kullanabileceği yetkilerdir. İnsan toplum içinde yaşamadan önce özgür bir varlıktı. Düşündüklerini ve istediklerini yapabiliyordu. Toplum kurduklarında bazı istek ve... more

Hak, kişinin toplumdan isteyebileceği, talep edebeleceği ve kullanabileceği yetkilerdir. İnsan toplum içinde yaşamadan önce özgür bir varlıktı. Düşündüklerini ve istediklerini yapabiliyordu. Toplum kurduklarında bazı istek ve düşüncelerinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Yine de toplumsal hayatla birlikte özgürlüklerini devam ettirebilmek için hak kavramını geliştirdiler. Özgürlüğü sağlamak için kişilere hukukça verilen yetkiye hak denir. İnsanık tarihi, hak ve özgürlüklerin kazanılma mücadelesiyle doludur. İnsana tanınan hak ve özgürlükler çoğaldıkça devletin ve yöneticilerin gücü azalmıştır. Vatandaşlar düşünce ve inanç özgürlüğü hakkını kullanarak yaşarlar. Devlet se bu hakkı güvence altına almak zorundadır. Hak ve özgürlükler sadece devletin hakarını sınırlandırmakla kalmaz. Her kişinin haklarının sınırı, diğer kişinin haklarının sınnırında biter. Bir kişi kendi hakkını kullanırken, diğerinin hakkını çiğnememelidir. Diğerinin hakkına saygı duymalıdır. Böylece kişi, elde ettiği haklarla aynı zamanda sorumluluğu da kabul eder. Hak, özgürlük ve sorumluluk birlikte birbirlerini anlamlı hale getirirler. Hiçbir hak, sonsuz ve sınırsız değildir. Bir hak, diğer bir hakla sınırlanmıştır.

Yerel hakların gelişiminde ayrı bir yeri olan insanı, bırakınız sosyal bilimleri maddi ve manevi bilimlerinde merkezinde olan, ikamesi olmayan bir evren harikası olarak tanımlamak nasıl ki yersiz değilse; globalleşmekten çok glokalleşen... more

Yerel hakların gelişiminde ayrı bir yeri olan insanı, bırakınız sosyal bilimleri maddi ve manevi bilimlerinde merkezinde olan, ikamesi olmayan bir evren harikası olarak tanımlamak nasıl ki yersiz değilse; globalleşmekten çok glokalleşen 21. yüzyılın dünyasında da filizlenmeye başlayan insan haklarını, üçüncü sınıf haklar olmadan büyüteceğimizi de iddia etmek yersiz olmasa erek. Yeni bin yılla beraber üçüncü kuşak hakların tanımlanmasında, halen üzerine oluşmuş ortak bir konsensus olmasa da bireyden çok birey merkezli toplumu zenginleştirici vizyonu zaten birinci ve ikinci kuşak hakların da sürekli sancı çektiği sorununun kaynağı değil midir?

COVID-19 salgını sırasında kaleme alınan bu makale beş başlıktan oluşmaktadır. Birinci başlıkta, Anayasa’da yer alan “tehlikeli salgın hastalık” çözümlenmiştir. Bu bölümde, “tehlikeli” kavramının yaygın ölüm veya ölüm tehdidi bulunan... more

COVID-19 salgını sırasında kaleme alınan bu makale beş başlıktan
oluşmaktadır.
Birinci başlıkta, Anayasa’da yer alan “tehlikeli salgın hastalık” çözümlenmiştir. Bu bölümde, “tehlikeli” kavramının yaygın ölüm veya
ölüm tehdidi bulunan durumlara işaret ettiği; salgın kavramının “epidemi” anlamına geldiği; hastalık kavramının ise hayvan hastalıklarını kapsamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İkinci başlıkta, sağlık hukukunun anayasal tarihi genel hatlarıyla
ortaya konmuştur. Bu bölümde Cumhuriyetin ilk yıllarındaki atılım
olumlu bulunmuş fakat gerekli hukuki güncellemelerin yapılmadığı sonucuna varılmıştır.
Üçüncü başlıkta tehlikeli salgın hastalıkların karşılaştırmalı anayasa hukukundaki yeri tespit edilmiştir. Başta seyahat özgürlüğü ile serbest
seçim hakkı olmak üzere Anayasa’da birçok hak ve özgürlük için genel
sağlığın korunması şeklinde sınırlama nedeninin bulunmamasının bir
sorun teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
Dördüncü başlıkta, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun hükümleri,
konuyla ilgili temel haklar yönünden incelenmiş ve boşluklar tespit
edilmiştir.
Beşinci başlıkta ise Türkiye’deki OHAL rejimi anlatışmış, bu rejimde-uygulamanın aksine- kanunilik ilkesinin geçerli olduğu iddia
edilmiştir. Temel savım, OHÂL’de dahi OHÂL Kanunu’nun çizdiği sınırların dışına çıkılamayacağıdır. Bu bölümde bu sav gerekçelendirilmiş,
ayrıca (sokağa çıkma yasağına dahi olanak tanımayan) OHAL Kanunu’nun tehlikeli salgın hastalıklara karşı yetersizliği ortaya konulmuştur.

2019 yılının Şubat ve 2020 yılının Nisan ayları arasında gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda hazırlanan; • Konya İli Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Tarihsel Süreci, • Konya İlinde Mevsimlik Tarımsal Üretimde Çocuk İşçiliği ile İlgili... more

2019 yılının Şubat ve 2020 yılının Nisan ayları arasında gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda hazırlanan;
• Konya İli Mevsimlik Gezici Tarım İşçiliği Tarihsel Süreci,
• Konya İlinde Mevsimlik Tarımsal Üretimde Çocuk İşçiliği ile İlgili Aktörler ve Aktörler Arası İlişki Ağı,
• Konya İli Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri Geçici Çadır Yerleşim Yerleri Mevcut Durum Haritası ve Raporu,
• Konya İli Mevsimlik Tarımsal Üretimde Çocuk İşçiliği ile Mücadele Uygulama Programı,
bölümlerinden oluşan Konya İli Mevsimlik Tarımsal Üretimde Çocuk İşçiliği Mevcut Durum Raporu ve Uygulama Programı’nın nihai hedefi, 2021-2024 yılları arasında belirli sürelerde Eskişehir ilinde konaklayacak olan mevsimlik gezici tarım işçisi haneler ve bu hanelerdeki çocukların iyi olma halini sağlamak için eğitim, sağlık, çocuk koruma hizmetlerinin sunumunu arttırma ve çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve
risklerin bertaraf edilmesine katkıda bulunmaktır.

İnsan hakları konusunda yazılan bu kitap değişik açılardan yaklaşımlarda bulunarak, konuya bir açıklık getirmek ve sorunu her türlü ayırımın ötesinde, bir bütünsellik içinde ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. İlk bölümde insan... more

İnsan hakları konusunda yazılan bu kitap değişik açılardan yaklaşımlarda bulunarak, konuya bir açıklık getirmek ve sorunu her türlü ayırımın ötesinde, bir bütünsellik içinde ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.
İlk bölümde insan haklarının boyutları genel anlamda ele alınmış ve işlenmiştir. Bu yapılırken, soruna bir genel çerçeve çizilmeye çalışılmıştır.
Kitapta, insan haklarının boyutları genel anlamda ele alınmış ve işlenmiş, bu yapılırken, soruna bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Ayrıca, demokrasi ve insan hakları ilişkisi, insan haklarının siyasal boyutu, devlet ve insan hakları ilişkisi, ekonomiyle insan haklarının bağlantısı, kültürün insan hakları üzerindeki etkisi ve daha bir çok diğer ilgili konular ele alınmıştır.
İnsan hakları konusunda temel bir kaynak teşkil edecek bu kitap, okuyucuya insan hakları konusuna çok boyutlu bakması adına bir ışık tutacaktır.
Bu eserde teknolojik, ekonomik ve siyasal gelişmeler sonucunda kazanılmış haklarını kaybetme aşamasına geldiği bugün, insan hakları üzerine kapsayıcı bir değerlendirme yapılmıştır. Böylece, daha bilinçli bir hukuk duruşunun sergilenmesine dayanak noktası oluşturarak katkı sağlanması hedeflenmiştir.

Sendikalar, Sanayi Devrimi sonrası sayısı hızla artan fabrikalarda insan onuruna aykırı çalışma şartları ile köleliğin sözleşmeli halini andıran koşullar içerisinde çalışmak zorunda bırakılan işçilerin, işverenlerine karşı ortak hak... more

Sendikalar, Sanayi Devrimi sonrası sayısı hızla artan fabrikalarda insan onuruna aykırı çalışma şartları ile köleliğin sözleşmeli halini andıran koşullar içerisinde çalışmak zorunda bırakılan işçilerin, işverenlerine karşı ortak hak taleplerini savunmak adına oluşturdukları oluşumlardır. Sendikalar, 19. yüzyıl boyunca Birleşik Krallık başta olmak üzere tüm Avrupa’da, işverenlere karşı grev ve toplu pazarlık silahları sayesinde bir mücadele aracı olarak kullanılmıştır. Hükümetler, sendikal faaliyetler sonucu durma noktasına gelen üretimlerin ülke ekonomisini olumsuz etkilemesi üzerine piyasayı korumak adına her ne kadar sendikacılık faaliyetlerini yasaklama yoluna gitmiş olsa da, güçlenen işçi sınıfının talepleri doğrultusunda sendikal özgürlükleri kamu hürriyetlerinin bir parçası olarak sonunda tanımak zorunda kalmıştır. Bu gelişme ile birlikte 20. yüzyıl boyunca, sendikalar artık sadece işçilerin değil, işverenlerin ve kamu çalışanlarının da haklarını savunmada güçlerini birleştirdikleri örgütler haline gelmişlerdir. Son yüzyılda ise sendikal haklar artık ekonomik bir talep olmanın yanı sıra toplu eylem hakkının önemli bir parçası olarak çalışma ilişkileri çerçevesinde yer alan ve herkes tarafından talep edilen temel bir insan hakkı haline gelmiştir.
Sendikalar, 200 yıllık tarihi boyunca karakteristik özelliklerini dünya çalışma hayatındaki gelişmelere paralel olarak şekillendire dursun, sendika hakkı -ki sendikanın bir hak olarak tanınması çok daha önceleri olsa bile- unsurları ve kapsamı açısından 2. Dünya Savaşından sonra BM, ILO, AK ve AB belgelerindeki ilkeler doğrultusunda ülkelerin mevzuatlarında yer almıştır. Bu süreç içerisindeki sözleşmeler farklı zamanlarda, döneminin ihtiyaçlarına göre ilan edilmiştir. Bu açıdan, ilgili uluslararası belgeleri ayrı ayrı incelemek ve her sözleşmenin ayırt edici özelliği olarak getirdiği yeniliklere vakıf olmak, modern sendika hakkının oluşumunda geçirdiği süreçlerle ilgili etkili olan dinamikleri anlayabilmek adına elzemdir. Biz de bu doğrultuda, öncelikle sendika hakkının evrensel insan hakları belgelerindeki sosyal hak ve yükümlülükleri içerisinde düzenleniş biçimlerini inceleyeceğiz. Sonrasında ise, sendika hakkının Türk hukukuna girişini ve iç hukuku taraf olunun uluslararası sözleşmelerle uyumlaştırma girişimleri doğrultusunda Türk hukukunda yaşanan gelişmeleri açıklamaya çalışacağız. Amacımız, sendikacılığın varlık nedenini, hukuki gelişimini, hukukumuza girişini ve yürürlükteki kanunda nasıl düzenlendiğini gözler önüne sermekten ibarettir.

Özet: İnsan hak ve özgürlüklerinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski ve insanın uygarlık tarihinin bir ürünüdür. Doğuşu milattan öncelere kadar uzanarak günümüze gelinene değin insan haklarının korunması ve bir hukuki dayanağa... more

Özet: İnsan hak ve özgürlüklerinin geçmişi insanlık tarihi kadar eski ve insanın uygarlık tarihinin bir ürünüdür. Doğuşu milattan öncelere kadar uzanarak günümüze gelinene değin insan haklarının korunması ve bir hukuki dayanağa oturtulması konusunda büyük mücadeleler verilmiştir. Ülkemizde de özellikle 1980'li yıllardan itibaren başlayarak popülerliği korumaya başlamış: insan haklarına, temel hak ve özgürlüklere ciddi ölçüde önem verilmeye başlanmıştır. İnsan haklarının ülkemiz koşullarında artan bu önemi, konunun evrensel düzeydeki gelişimiyle paralellik seyretmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmada, Türkiye'nin insan hakları bağlamında, özellikle Avrupa Birliği'ne uyum süreci içerisinde izlenen politikalarının gelişimi ele alınmaya çalışılmıştır.
Abstract: The history of human rights and freedoms is as old as the history of mankind and is a product of human civilization history. The struggle to reach the milestone to the birth of the present day has given great struggles for the protection of human rights and for the establishment of a legal foundation. In our country, especially since the 1980s, it started to maintain its popularity: human rights, fundamental rights and freedoms have started to be given serious importance. The increasing importance of human rights in our country conditions is parallel to the universal development of the subject. In this context, in this work, the development of Turkey's policies in the context of human rights, especially in the process of harmonization of the European Union, was examined.

Montesquieu kimidir ? Hayatı ve demokrasiye ait görüşleri