Yaşar Kemal Research Papers - Academia.edu (original) (raw)
Carl Gustav Jung tarafından kuramsallaştırılan ve ‘ilk örnek’, ‘kök örnek’, ‘ilk model’ gibi isimlerle anılan arketip kavramı, kolektif bilinçdışının çekirdek yapılarını ifade eder. Arketipler, mitik anlatıların kökeninde bulunan... more
Carl Gustav Jung tarafından kuramsallaştırılan ve ‘ilk örnek’, ‘kök örnek’, ‘ilk model’ gibi isimlerle anılan arketip kavramı,
kolektif bilinçdışının çekirdek yapılarını ifade eder. Arketipler, mitik anlatıların kökeninde bulunan unsurlardır. Mitler ise, yaban
toplumların kâinat, dünya, canlı-cansız varlıklar, afetler kısacası ilk(s)elin şahit olduğu durumları açıklayabilmek için yarattığı hayal
gücü ürünleridir. Bunlar vasıtasıyla insanoğlu evrene, doğaya daha özelde kendisine ve yaratıcıya anlam atfedebilmiş, doğada
meydana gelen olaylar ve kendi mevcudiyeti arasında bir anlam bağı oluşturarak dünyayı açıklama yoluna gitmiştir. Kozmogoni,
teogoni, antropogoni ve eskatoloji başlıklarıyla genelde dört ana başlıkta sınıflandırılan mitolojik anlatılar günümüz insanı tarafından
yalan/kurmaca hikâyeler olarak görülse de bu metinler ilkel insanın gerçeğidirler. Büyü ve ritüellerin bünyesinden doğan bu anlatılar
kendisini inşa eden bilinç tarafından mukaddes kabul edilirler.
Mitler, insan yaşamında bir inanç olarak yer almakla beraber edebiyat aracılığıyla da kendine ayrı bir yer edinmektedir.
Günümüzde metinlerarasılık, yapısalcılık, postmodernizm gibi yeni düşünme pratikleriyle birçok şair ve yazar eserlerinde mitolojik
unsurları kullanmaktadır. Türk Edebiyatı’nın önde gelen isimlerinden Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi isimli eserinde mitolojik pek
çok arketipe başvurur. Bu çalışmada; adı geçen eser Jung’un ‘ortak bilinçdışı’ kavramı rehberliğinde arketipsel eleştiri yöntemiyle ele
alınacaktır.
- by and +1
- •
- Mitoloji, Yaşar Kemal, Arketip, Binboğalar Efsanesi
Portakal Öldürür. Bir meyve ya da küçük bir şeker... Yiyeceklerin zihnimizde yarattığı lezzet imgeleri başlı başına bir tarihtir. Hatta romanların tüm meselesi dönüp dolaşıp bir yiyecekte düğümlenebilir. Mesela, "Baba"da her kim ölecekse... more
Portakal Öldürür. Bir meyve ya da küçük bir şeker... Yiyeceklerin zihnimizde yarattığı lezzet imgeleri başlı başına bir tarihtir. Hatta romanların tüm meselesi dönüp dolaşıp bir yiyecekte düğümlenebilir. Mesela, "Baba"da her kim ölecekse birden portakalların ortaya çıkması gibi. Ya da "Otomatik Portakal"ın tüm derdinin aslında bir bardak süt olması gibi.
Giriş İnce Memed, Türk Edebiyatı'nın büyük hikâye ve romancısı Yaşar Kemal'in ilk eseridir. Yazar daha sonra kitabın devamı niteliğinde üç roman daha yazmıştır. Roman, ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde bölümler halinde yayınlanmış ve... more
Giriş İnce Memed, Türk Edebiyatı'nın büyük hikâye ve romancısı Yaşar Kemal'in ilk eseridir. Yazar daha sonra kitabın devamı niteliğinde üç roman daha yazmıştır. Roman, ilk olarak Cumhuriyet gazetesinde bölümler halinde yayınlanmış ve Kemal, bu romanıyla 'Varlık Roman Armağanı'nı kazanmıştır. İnce Memed, otuz iki yıllık bir zaman dilimi içinde yazılmış dört ciltlik bir eserdir. Bu çalışma; İnce Memed romanının yazımı, tahlili, konusu, özeti, romanın karakterleri, dil ve üslubu, etkileri; Yaşar Kemal'in hayatı, etkilendiği ve etkilediği kişiler/ akımlar hakkında bilgiler vermeyi amaçlamaktadır. Yaşar Kemal, İnce Memed romanında Anadolu'nun Çukurova bölgesinde yaşanan toplumsal olayları epik ve destansı anlatımı ile ele almıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Çukurova'nın bu köyü kendi kaderine terk edilmiş, eşraf ve ağalar tarafından sömürülmektedir. Romanın öyküsü Anadolu ve Çukurova halkının geri kalmışlığı, cehaleti, sefaleti ve ağaların yöreye hâkim olması üzerinde oluşturulmuştur. Çukurova köylüsü baskıya maruz kalan, mecbur bırakılan bir halde bir kurtarıcı beklemektedir. Hükümetin duyarsızlığı yüzünden haksızlıkları önlemek ve zalimleri cezalandırmak için birine ihtiyaç vardır. Bu görev ağalık sistemine başkaldıran kurtarıcıya, İnce Memed'e düşmüştür. Roman Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumsal bir yara olan köylü-ağa ve köylü-yöneticiler çatışması üzerine kurulmuştur. Yaşar Kemal 1
Bu çalışmada Yaşar Kemal’in 1951-1960 tarihleri arasında yaptığı edebi röportajlarda yer alan kolektif hafıza izleri “göç” olgusu üzerinden analiz edilecektir. Röportajlar için Kemal’in Bu Diyar Baştanbaşa 1 Nuhun Gemisi (2002a), Bu Diyar... more
Bu çalışmada Yaşar Kemal’in 1951-1960 tarihleri arasında yaptığı edebi röportajlarda yer alan kolektif hafıza izleri “göç” olgusu üzerinden analiz edilecektir. Röportajlar için Kemal’in Bu Diyar Baştanbaşa 1 Nuhun Gemisi (2002a), Bu Diyar Baştan Başa 2 Yanan Ormanlarda Elli Gün (2002b), Bu Diyar Baştan Başa 3 Peri Bacaları (2002c), Bu Diyar Baştan Başa 4 Bir Bulut Kaynıyor (1994), ve Röportaj Yazarlığında 60 Yıl (2011) adlı eserlerinden yararlanılmıştır. Özellikle canlı belleğe yönelik aktarımları ön plana çıkarması ve göç olgusunun getirdiği değişim ve dönüşümlere maruz kalan kesimi ele alması nedeniyle kolektif hafıza çalışmaları içerisinde göç teması önemli bir yere sahiptir. 1950-1960 döneminde Türkiye’de göç bağlamında önemli bir dönüşüm olmuştur. Zira ekonomik yapının ve koşulların dönüşümü beraberinde kırdan kente göçe de ivme kazandırmıştır. Öyle ki bu dönemde başlayan göç dalgası ve etkileri katlanarak günümüze kadar gelmiştir. Bu çalışmada, bu dönemde yaşanan göçün etkilerini, sebeplerini ve sonuçlarını Yaşar Kemal’in görüştüğü kişilerin belleği üzerinden değerlendirmek ve dönemsel olarak sayılara indirgenmiş olan bu olgunun “insani” boyutunu ön plana çıkarmak amaçlanmıştır. Bu doğrultuda öncelikle, Yaşar Kemal’in edebiyatçı kimliği ve röportaj yazarlığı üzerinde durulacak, sonrasında Türkiye’de 1950-1960 döneminde yaşanan göç olgusu ve neticesinde oluşan taşralı-kentli ayrımı incelenecek, bu bilgiler bağlamında Yaşar Kemal’in göç ile ilgili röportajları nitel araştırma desenlerinden tematik analiz ile incelenecektir.
- by özge cengiz
- •
- Göç, Kolektif Bellek, Yaşar Kemal, Hafıza
Yaşar Kemal has produced vast number of literatures on different genres. One of these genres is the Novel. In this study, the reflection of epic story in Yaşar Kemal’s İnce Memed (1.c:1955), Üç Anadolu Efsanesi (1967), Ağrı Dağı Efsanesi... more
Yaşar Kemal has produced vast number of literatures on different genres. One of these genres is the Novel. In this study, the reflection of epic story in Yaşar Kemal’s İnce Memed (1.c:1955), Üç Anadolu Efsanesi (1967), Ağrı Dağı Efsanesi (1970), Binboğalar Efsanesi (1970) Çakırcalı Efe (1972) have been scrutinized on the basis of plot, theme and description. Therefore, the reasearch showed if the text had feautures contributing to literary value of the text.
Eşkıyalık kavramının Türk romanları üzerinden incelenmesi
- by Aslı Selcen and +1
- •
- Orhan Pamuk, Literary translation, Çeviribilim, Translation Norms
Esme yaşadığı için «hortlayan» ve yılan kılığına girdiği iddia edilen Halil olduğu halde öldürülmesi gereken yılanın Esme olması kadının binlerce yıllık yazgısının ürünü değil de nedir? Peki, başta Zöhre nine ve Halil’in kardeşleri olmak... more
Esme yaşadığı için «hortlayan» ve yılan kılığına girdiği iddia edilen Halil olduğu halde öldürülmesi gereken yılanın Esme olması kadının binlerce yıllık yazgısının ürünü değil de nedir? Peki, başta Zöhre nine ve Halil’in kardeşleri olmak üzere tüm köyün diline dolanan “Yılanı Öldürseler” temennisi kimin için söylenmiştir?
Socialist Realism is an important literary movement. After World War I, Bolshevist Revolution in Russia play an essential role in developing this movement. Socialist Realistic Literary Movement started waxing in Russia in 1930s. Between... more
Socialist Realism is an important literary movement. After World War I, Bolshevist Revolution in Russia play an essential role in developing this movement. Socialist Realistic Literary Movement started waxing in Russia in 1930s. Between the years of 1930 and 1940 this movement mustered up support in Turkey. When the subject is Socialist Realism in the Turkish Literature, the first two names which are coming to mind is definitely Orhan Kemal (b.1914 – d.1970) and Yaşar Kemal (b.1923 – d.2015). These two writers focused on problems of worker and peasant and their societies. They portrayed their customs, traditions and religions in a socio-realistic way. Premchand (b.1880 – d.1936) who is the most popular socialist realistic writer of Modern Indian Literature, portrayed the problems of urban middle class in his works. It is thought that he has approximately three hundred short stories and it is also accepted that he is the best short story writer of all times. At the beginning, he used realistic elements as well as fictional elements in his works. By the time of progress, he came to a state of a fairly realistic man of letters. And then, he went through the changes to the socialist realism. When we look more closely to the mentioned characters and the theme of his works, it could be thought that his idea is close to Marxist frame of mind. He sometimes uses local villagism when he draw the characters like peasant, worker etc. One of the common trait of the social realist writers are those local villagism precisely used in their own works. In this paper those are the stories known as ‘January Night’ of Premchand, ‘Sleep’ of Orhan Kemal and ‘Dry Heat’ of Yaşar Kemal are comparatively studied. When the three stories analyzed, the theme of ‘being Overwhelmed by Sleep’ is demonstrably draw the attention. Our study is based on a review of this common theme and it’s social background.
Tarih boyunca birçok söylenti, insanların bilinç altlarına yerleşerek nereden geldiği bilinmeyen soyut bir kurgu, gündelik bir yaşam biçimi hâlini almıştır. Kulaktan kulağa yayılan ve sürekli bir değişim döngüsüne giren olaylar,... more
Tarih boyunca birçok söylenti, insanların bilinç altlarına yerleşerek nereden geldiği bilinmeyen soyut bir kurgu, gündelik bir yaşam biçimi hâlini almıştır. Kulaktan kulağa yayılan ve sürekli bir değişim döngüsüne giren olaylar, inandırıcılık bağlamında önemli bir sorun arz etmektedir. Anlatılanların geçerliliği var mı? Kaynağı nedir? Değişim göstermiş midir, göstermişse bu değişim nasıl yaşanmıştır? İncelemenin amacı bu sorulara cevap vermek ve Yaşar Kemal'in Yer Demir Gök Bakır kitabındaki halk hikâyelerinin çıkışı ve gelişimini inceleyerek, halk hikâyelerinin mitoslarla birlikte mitolojiye kadar uzanan sürecini Taşbaş karakteri üzerinden şekillendirmektir. Sırasıyla takip edilen olayların gelişimi nitel analizlerle saptanmıştır. Hikâyelerin, içerdikleri motiflerle mitolojilerin yaratılışına katkı sağladığı, toplumsal sıkıntıların da bu çerçevede rol oynadığı tespit edilmiştir.
YAŞAR KEMAL’İN ROMANLARINDA MAHALLİ SÖYLEYİŞLER VE TÜRKÇE BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Bu çalışma Yaşar Kemal’in romanlarında geçen mahalli söyleyişlerin belirlenmesi ve Türkçe bakımından değerlendirilmesi amacıyla... more
YAŞAR KEMAL’İN ROMANLARINDA MAHALLİ
SÖYLEYİŞLER VE TÜRKÇE BAKIMINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Bu çalışma Yaşar Kemal’in romanlarında geçen mahalli söyleyişlerin
belirlenmesi ve Türkçe bakımından değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Çalışmada Yaşar Kemal’in 22 romanı okunmuş ve romanlarda geçen mahalli söyleyiş unsurları doküman incelemesi yöntemiyle tespit edilmiştir. Belirlenen mahalli söyleyiş ifadeleri fişleme yöntemiyle kartlara aktarılmış, her ifade için bir fiş oluşturulmuştur. Fişlerde ifadenin anlamına, toplam kullanım sayısına ve kitap bazında ifadenin geçtiği sayfa numaralarına yer verilmiştir. Mahalli söyleyiş ifadeleri kelime türlerine göre ayrı ayrı ele alınmıştır. Kelime türleri ve her kelime türünden belirlenen mahalli söyleyiş ifadesi sayıları; ad (404), bitki adı (76), hayvan adı (52), sıfat (104), zamir (2), zarf (19), edat (3), bağlaç (4), ünlem (9), tekrar (36), ikileme (42), argo (66), alkış (13), kargış (34), fiil (180), deyim (293), atasözü (52), ses olayı (177) şeklindedir. Toplam 1567 mahalli söyleyiş listelenmiştir. Kelime ya da kelime gruplarının anlamları TDK Derleme Sözlüğü ve Ali Püsküllüoğlu’nun Yaşar Kemal Sözlüğünden alınmıştır. Ancak bu sözlüklerde anlamları yer almayan ifadeler için Yaşar Kemal’in doğup büyüdüğü Osmaniye’nin Kadirli ilçesinin Hemite köyündeki ve aynı coğrafyadaki diğer tanıklardan yararlanılmıştır. Sonuç olarak romanlarda geçen mahalli söyleyişlerin kelime türleri ve alt
türlerine göre çeşitlilikleri, toplam sayıları ve kullanım sıklıklarına göre Yaşar Kemal’in romanlarında bu ifadelere yoğun biçimde yer verdiği görülmüştür. Kendisinin halk edebiyatı ve âşık geleneğinin ürünlerinden yararlanarak sözlü kültürdeki bu kavramların yazılı edebiyata geçirilmesi, ilgili kavramlara işlerlik kazandırılması, mahalli söyleyişlerin kaybolmasının önlenmesine katkı sağladığı ve onun romanlarının Türkçenin gelişiminde önemli bir yeri olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yaşar Kemal, roman, mahalli söyleyiş, Adana ağzı.
Bu çalışmada, Yaşar Kemal’in İnce Memed Dörtlemesinde dikkati çeken üç bilge kadın tipinin Carl Gustav Jung’un “Bilge Kadın Arketipi” kavramı üzerinden değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Arketip kavramı, “metaforun dili” olarak ortak... more
Bu çalışmada, Yaşar Kemal’in İnce Memed Dörtlemesinde dikkati çeken üç bilge kadın tipinin Carl Gustav Jung’un “Bilge Kadın Arketipi” kavramı üzerinden değerlendirilmesi amaçlanmaktadır. Arketip kavramı, “metaforun dili” olarak ortak bilinçdışında yaşayan kodları işaret eder. Arketipi en kolay açıklama yolu, onu bir “ilksel düşünce” olarak tanımlamaktır. Bu arkaik ilksel düşünceler, değişmez semboller olarak hayatta ve doğal olarak da sanatta yaşamaya devam etmektedirler. Yaşar Kemal’in, mitolojik düşünceyle bağını güçlü tutan algı dünyası, özellikle arketipik kahramanlar yaratma becerisinin dikkat çekici bir boyuta ulaşmasını sağlamıştır. Genç bir erkeğin erginlenme hikâyesinin, ezilenler ve iktidar sahipleri arasındaki çatışma çerçevesinde anlatıldığı bir roman olarak İnce Memed, ana karakter olan Memed’in hayatının şekillenmesinde birinci derecede önem taşıyan, kalabalık bir kadın kadrosuna sahiptir. Bu kadınlar, bilge akıl hocaları olarak incelenmesi gereken karakterlerdir. Akıl hocası figürlerinin, anaerkil zihniyeti işaret ederek kurgulanması da İnce Memed’i ayrıcalıklı bir metin hâline getirmektedir. Bu çalışmanın amacı, Memed’in yolculuğunda ısrarla karşımıza çıkan bazı kadın karakterlere ve onların bir ruhsal sembol olarak ifadelerine dikkati çekmek olacaktır: Iraz Kadın, Hürü Ana ve Anacık Sultan.
tarafından kuramsallaştırılan ve 'ilk örnek', 'kök örnek', 'ilk model' gibi isimlerle anılan arketip kavramı, kolektif bilinçdışının çekirdek yapılarını ifade eder. Arketipler, mitik anlatıların kökeninde bulunan unsurlardır. Mitler ise,... more
tarafından kuramsallaştırılan ve 'ilk örnek', 'kök örnek', 'ilk model' gibi isimlerle anılan arketip kavramı, kolektif bilinçdışının çekirdek yapılarını ifade eder. Arketipler, mitik anlatıların kökeninde bulunan unsurlardır. Mitler ise, yaban toplumların kâinat, dünya, canlı-cansız varlıklar, afetler kısacası ilk(s)elin şahit olduğu durumları açıklayabilmek için yarattığı hayal gücü ürünleridir. Bunlar vasıtasıyla insanoğlu evrene, doğaya daha özelde kendisine ve yaratıcıya anlam atfedebilmiş, doğada meydana gelen olaylar ve kendi mevcudiyeti arasında bir anlam bağı oluşturarak dünyayı açıklama yoluna gitmiştir. Kozmogoni, teogoni, antropogoni ve eskatoloji başlıklarıyla genelde dört ana başlıkta sınıflandırılan mitolojik anlatılar günümüz insanı tarafından yalan/kurmaca hikâyeler olarak görülse de bu metinler ilkel insanın gerçeğidirler. Büyü ve ritüellerin bünyesinden doğan bu anlatılar kendisini inşa eden bilinç tarafından mukaddes kabul edilirler. Mitler, insan yaşamında bir inanç olarak yer almakla beraber edebiyat aracılığıyla da kendine ayrı bir yer edinmektedir. Günümüzde metinlerarasılık, yapısalcılık, postmodernizm gibi yeni düşünme pratikleriyle birçok şair ve yazar eserlerinde mitolojik unsurları kullanmaktadır. Türk Edebiyatı'nın önde gelen isimlerinden Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi isimli eserinde mitolojik pek çok arketipe başvurur. Bu çalışmada; adı geçen eser Jung'un 'ortak bilinçdışı' kavramı rehberliğinde arketipsel eleştiri yöntemiyle ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Arketip, Mitoloji, Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi. Abstract The concept of archetype, theorized by Carl Gustav Jung and described by names such as 'first example', 'root example', 'first model', expresses the core structures of collective consciousness. Archetypes are the elements at the root of mythic narrative. Myths are imaginative products created by wild societies to explain the universe, the world, the living-inanimate existance and disasters. Through these, human beings have attributed meaning to the world, nature more specifically to himself and the creator, alsao they have created a connection between the events that occur in nature and himself. Although the mythological narratives of cosmogony, teogony, anthropogony and eschatology are generally regarded as lie/fictional stories by contemporary people, these are the facts of the first man. These narratives arising from the spirits of magic and rituals are accepted as sacred by consciousness building itself. Myths, as a belief in human life, has a place apart from himself through literature. Today, it uses mythological elements in many poet and writer works with new thinking practices such as intertextuality, structuralism and postmodernism. Yasar Kemal, one of the prominent figures of Turkish Literature, applies many mythological archetype in his work titled the Legend of Binbogalar. In this study; the mythological elements in the mentioned work will be identified and the identified elements will be handled by archetypal criticism under the guidance of Jung's concept of 'common unconscious'.
Erkan Irmak, Eski Köye Yeni Roman’da bir dönem boyunca Türkiye’de etkili olmuş “köy romanı” türünün tarihini, kökenini ve sonunu ele alıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e köy ve köylüye bakışın biçimlenişi ve dolayısıyla köyde geçen ya da köy... more
Erkan Irmak, Eski Köye Yeni Roman’da bir dönem boyunca Türkiye’de etkili olmuş “köy romanı” türünün tarihini, kökenini ve sonunu ele alıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e köy ve köylüye bakışın biçimlenişi ve dolayısıyla köyde geçen ya da köy temalı romanlarla köy romanlarının arasındaki türsel farka odaklanıyor. Bunu aynı zamanda kuramsal bir meseleye, romanın ne olduğu ve köy romanlarının nasıl tanımlanabileceği sorusuna ayırarak ayrıntılandırıyor. Roman türünün diğer edebi türlerden nasıl ayırt edilebileceğini, ontolojik ve epistemolojik kaynaklarının neler olduğunu, roman hakkında öne sürülen farklı teorik yaklaşımların nasıl yorumlanabileceğini ve nihai olarak da bu tartışmaların sonunda bir “köy romanı” fikrinin hangi özellikler etrafında çerçevelendirilebileceğini tartışıyor. Erkan Irmak, bir yandan 1950’den 1980’e uzanan bir süreçte “köy romanı tarihi” kılavuzu oluşturmaya çalışırken diğer taraftan köy romanı türünü etraflıca tartışan bir kaynak ortaya çıkarıyor.
In 1975, the world-famous novelist Yaşar Kemal (1923-2015) undertook a series of journalistic interviews with street children in Istanbul. The series, entitled "Children Are Human" (Çocuklar İnsandır), reflects the author's rebellious... more
In 1975, the world-famous novelist Yaşar Kemal (1923-2015) undertook a series of journalistic interviews with street children in Istanbul. The series, entitled "Children Are Human" (Çocuklar İnsandır), reflects the author's rebellious attitude as well as the revolutionary spirit of hope in the 1970s in Turkey. Kemal's ethnographic fieldwork with street children criticized the demotion of children to a less-than-human status when present among adults. He approached children's rights from a human rights angle, stressing the humanity of children and that children's rights are human rights. The methodological contribution of this research to the history of children and youth is its engagement with ethnography as historical source. His research provided children the opportunity to express their political subjectivities and their understanding of the major political questions of the time, specifically those of social justice, (in)equality, poverty, and ethnic violence encountered in their everyday interactions with politics in the country. Yaşar Kemal's fieldwork notes and transcribed interviews also bring to light immense injustices within an intersectional framework of age, class, ethnicity, and gender. The author emphasizes that children's political agency and their political protest is deeply rooted in their subordination and misery, but also in their dreams and hopes. Situating Yaşar Kemal's "Children Are Human" in the context of the 1970s in Turkey, I hope to contribute to childhood studies with regard to the political agency of children as well as to the history of public intellectuals and newspapers in Turkey and to progressive representations of urban marginalization.
Özet: Modern insanın unutma eylemine bir tepki olarak geliştirilen toplumsal bellek kavramı, özellikle 1990'lar sonrasında olmak üzere, dünya genelinde meydana gelen kültürel, sosyal, ekonomik birtakım olaylar sonrasında yükselişe... more
Özet: Modern insanın unutma eylemine bir tepki olarak geliştirilen toplumsal bellek kavramı, özellikle 1990'lar sonrasında olmak üzere, dünya genelinde meydana gelen kültürel, sosyal, ekonomik birtakım olaylar sonrasında yükselişe geçmiştir. Geçmiş ve gelecek arasında bir köprü görevi gören bellek, geçmişten gelen bilgilerin diğer kuşaklara aktarılmasıyla anlamlı hale gelebilmektedir. Bu noktada toplumların oluşmasını sağlayan, toplumu oluşturan insanlar arasındaki bağları kuran, koruyan ve ilerlemesini sağlayan en etkili rolü de kültür üstelenmektedir. İlk başlarda bireysel olarak düşünülen bellek kavramı daha sonra toplumsal bellek olarak algılanmasıyla birlikte, bu toplumsal bellek algılanışı etkileyen en önemli nokta da kültürel bellek olmuştur. Bellek kavramının disiplinlerarası bir hal almasıyla birlikte edebiyat disiplini de incelemeye tabi tutulabilmektedir. Modern destan anlatıcısı olarak görülen ve Türk edebiyatının önemli kalemlerinden biri olan Yaşar Kemal, Bir Ada Hikâyesi serisinde ve özellikle serinin ikinci kitabı Karıncanın Su İçtiği romanında aynı coğrafya içerisinde yaşayan farklı toplulukların benzer ya da farklı kültürlerine bireysel ve toplumsal bellek doğrultusunda göç olgusu etrafında yer verdiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında roman bellek kavramı doğrultusunda incelemeye tabi tutulabilmektedir. Giriş 1980'ler sonrasında modern insanın unutma eylemine bir tepki olarak geliştirilen toplumsal bellek kavramı, dünya genelinde meydana gelen çeşitli kültürel, sosyal, ekonomik vs. sonrasında yükselişe geçmiştir. Toplumsal bellek bireylerin başlarından geçen çeşitli olayların değil, anı olaylara tanık olan bireylerin, bir olay veya bir durum karşısında yaşadıkları anıların ortak bir payda etrafında toplanması/buluşması sonucunda oluşmaktadır. Bireylerin bellekleri zihinsel bir arşiv gibi düşünülürken, toplumların bellekleri de kültürel bir arşiv olarak düşünülebilmektedir. Toplum kültürden bağımsız düşünülemeyeceği gibi, kültürü de toplumdan bağımsız tanımlamak mümkün olamamaktadır. Bir toplumun devamlılığını, varlığını sağlayan oluşumların başında kültür ana öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Kısacası toplumsuz kültür, kültürsüz toplum düşünmek pek mümkün olamamaktadır. Toplumsal bellek kavramı, avcı toplayıcı ilk insanın tarih sahnesine çıkıp bugünkü gelişimine ulaşmasından itibaren geçmişi algılama, geçmişle hesaplaşma, geçmişle yüzleşme başlıkları çerçevesinde kuşatıcı bir kavram olmaya başlamıştır. Bunda hiç kuşkusuz gelişen teknoloji ve iletişimin etkisi oldukça fazladır. Tarih, sosyal psikoloji, sosyoloji ve iletişim gibi disiplinlerde farklı teorik ve ampirik tartışmalarla ele alınan bu kavram, sokağa tutulmuş bir ayna görevinde bulunan edebiyat alanında da inceleme konusu olabilmektedir. Bu bakış açısından yola çıkarak, ilk olarak
This article offers a reading of Yaşar Kemal’s Akçasazın Ağaları trilogy through an eco-critical and masculinity lens. By examining the masculine rivalry between the novels’ two main characters, Derviş and Mustafa alongside E. Sedgwick’s... more
This article offers a reading of Yaşar Kemal’s Akçasazın Ağaları trilogy through an eco-critical and masculinity lens. By examining the masculine rivalry between the novels’ two main characters, Derviş and Mustafa alongside E. Sedgwick’s (1985) concept of homosociality, and by underlining the parallels between the transformation of this homosocial rivalry and ecological transformation of the landscape of Çukurova, this article argues that Kemal’s trilogy exposes tensions between masculinities and ecology that are key to understanding the text’s engagement with gender and the environment.
- by ayse uzun and +2
- •
- Tarih, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Edebiyat, İlahiyat
Anadolu’daki modernleşme süreci içinde “ağalık” kurumu içindeki birbiriyle çelişik anlamları görebilen tek yazar, yazarlığının olgunluk dönemindeki Yaşar Kemal olmuştur. Yaşar Kemal, Akçasazın Ağaları’nda, “bey” kavramını, konar-göçer... more
Anadolu’daki modernleşme süreci içinde “ağalık” kurumu içindeki birbiriyle çelişik anlamları görebilen tek yazar, yazarlığının olgunluk dönemindeki Yaşar Kemal olmuştur. Yaşar Kemal, Akçasazın Ağaları’nda, “bey” kavramını, konar-göçer boyların geleneksel yapısı içinde, kan toplumuna ait arkaik öğeleri taşıyan, daha insancıl ve etik bir toplumsal işleyişi temsil eden ve ahlaki iradeye dayalı bir anlam boyutuyla kullanır. Bu yapıtlardaki “ağa” sözcüğüyse, “yeniyetme”, etik değerlerle ve adaletli davranışla ilgisi olmayan, rasyonel akıldan yana bir kişiliği tanımlar.
Yaşar Kemal, ilk yapıtı olan İnce Memed adlı romanında, İnce Memed’in eşkiyalık serüveni sırasında karşılaştığı, çadırının güzelliğine, zenginliğine, çevresindeki insanlarla ilişkisine vurulduğu Yörük ağası Kerimoğlu’nu “ağa” olarak adlandırmaktadır. Kendisi “fıkara düşmüş” bir ağanın oğlu olan, köylülerin topraklarına çeşitli hilelerle ve zorbalıkla el koyup zenginleşen Ali Safa içinse “bey” demektedir.
Yaşar Kemal, İnce Memed’den yirmi yıl sonra yazacağı Akçasazın Ağaları ikilemesinde (Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf), Kerimoğlu konumundaki kahramanları için “bey”, Ali Safa toplumsal konumundakiler içinse, “ağa” sözcüğünü kullanacaktır. Yirmi yıl içinde Yaşar Kemal yazınsallığında meydana gelmiş bu değişim, yazarın yazma eylemi boyunca derinleşen ve “tarihsel maddeci” bir yöntem arayışını içeren bakış açısının sahip olduğu bir “farkındalığın” işareti sayılmanın yanında, Köy Enstitülü yazarlar, Markopaşa gülmece kültürü ile üstkültürü sarsmaya başlamış “grotesk”in yol açtığı yazınsal değişimin göstergesi olarak da algılanabilir. Toplumsal değişim, edebiyat-dışı alanda oluşmuş trajik yozlaşma, kan toplumu-göçerlik geleneklerinin hızla yıkıma uğramaya başlaması, Yaşar Kemal’in dilini değiştirmiş, kullandığı kavramlarda farklılaşmaya yol açmıştır.
1 Kasım 2008: Siyasi İlimler Derneği VI. Lisansüstü Konferansı, İst. Bilgi Üniversitesi. (The 6th Graduate Conference of Political Sciences Association, Uni. of Istanbul Bilgi.)
1940 sonrası, Türk romanında farklı teknik ve anlayışların görüldüğü bir dönemdir. ‘Toplumsal gerçekçilik’ adı altında kendi ideolojilerinin etkisiyle yeni arayışlara giren yazarlar, özyaşamsal nitelikleri verebilmek için yapıtlarını... more
1940 sonrası, Türk romanında farklı teknik ve anlayışların görüldüğü bir dönemdir. ‘Toplumsal gerçekçilik’ adı altında kendi ideolojilerinin etkisiyle yeni arayışlara giren yazarlar, özyaşamsal nitelikleri verebilmek için yapıtlarını ağa-ırgat, yöneten-yönetilen, zenginlik-yoksulluk gibi zıtlıklar üzerinde şekillendirir. İnsanî ve evrensel değerleri ideolojik yanlılıkla sıralayan yazarlardan birisi de Yaşar Kemal’dir. Yaşadığı coğrafyanın bir
parçası olan Yaşar Kemal, insanın öz değerlerini gerçeklik olgusu ile verirken aynı zamanda insanı, toplumun
en önemli var oluş sebebi olarak kabul eder. Bu yüzden benimsediği ‘Anadoluculuk’ görüşünün temelini
‘insan’ kavramı oluşturur.
Yaşar Kemal, ‘Dağın Öte Yüzü’ genel başlığı altında topladığı ‘Ortadirek’, ‘Yer Demir Gök Bakır’ ve ‘Ölmez
Otu’ romanlarında Çukurova yöresini anlatırken hem folklorik hem de gerçek unsurlardan büyük ölçüde
yararlanır. Fiziksel ve algısal olarak betimlediği Çukurova yöresine estetik değer kazandıran yazar, söz
konusu mekânda, toplumsal bozulma yaratan çarpıklıkları yöre insanının yaşamda kalabilmek adına verdiği
mücadele ile birlikte işler. Yaşamlarını kendi algısıyla çevreleyen Yalak Köyü’nün sorunları, çaresizliği ve
yaşama tutunma çabasını gözlemlerine dayanarak sunan yazar, bu köyün/yörenin yerleşik düzenine karşı bir söylem geliştirir. Romanların dramatik örgüsünü destekleyen bu söylem, yazarın vermek istediği mesajın daha yoğun olarak verilmesini sağlar.
Anahtar Kavramlar: Yaşar Kemal, birey, toplum, devlet, yozlaşma.
Bu çalışmanın konusu, Yaşar Kemal'in röportajlarında sosyal hak taleplerinin nasıl ele alındığı ve kavrandığıdır. Yaşar Kemal röportajları, toplumsal sorunların gazetecilik teknikleriyle araştırılıp edebiyat teknikleriyle aktarıldığı çok... more
Bu çalışmanın konusu, Yaşar Kemal'in röportajlarında sosyal hak taleplerinin nasıl ele alındığı ve kavrandığıdır. Yaşar Kemal röportajları, toplumsal sorunların gazetecilik teknikleriyle araştırılıp edebiyat teknikleriyle aktarıldığı çok önemli sosyal tarih arşivleri niteliği taşımaktadır. Roman ve öykülerine de kaynaklık eden bu çalışmalarında Kemal, sosyal sorunları konu edinmiş, sorunlarını ele aldığı toplumsal kesimlerin sosyal hak taleplerini de belirginleştirmiştir. Bu çalışmada, Kemal'in röportajlarındaki sosyal hak taleplerinin hangi başlıklarda yoğunlaştığı ve Kemal'in bu talepleri nasıl ele aldığı değerlendirilecektir. Gerçek sosyal sorunların yer aldığı röportajlarda hakların hangi temel özelliklerinin öne çıktığı, hangi türden sosyal hakların hangi araçlarla ele alındığı çalışmamızın içeriğini oluşturacaktır. Böylece sosyal haklar ve onların çerçevesini çizen toplumsal ilişkiler, röportajlar aracılığı ile incelenebilecektir.
Savaş, kayıplar verilip, anlaşmalar sağlandığında biten ve iyileşen bir sosyal- tarihî olgu değildir. Savaşın acıları, savaş bitse de farklı nedenlerle yaşamaya devam eder. Mübadele, savaş sonrası yaralarına verilebilecek en büyük ve en... more
Savaş, kayıplar verilip, anlaşmalar sağlandığında biten ve iyileşen bir sosyal- tarihî olgu değildir. Savaşın acıları, savaş bitse de farklı nedenlerle yaşamaya devam eder. Mübadele, savaş sonrası yaralarına verilebilecek en büyük ve en trajik örneklerden biridir. Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikâyesi Dörtlemesi, mübadelenin neden olduğu yaraları anlatırken -bir yandan da- bazı savaşların hiç bitmediğini gözler önüne sermektedir. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları ve Çıplak Deniz Çıplak Ada adlarını taşıyan dört ciltten oluşan eser, yeni bir hayatın, eski acıların, vazgeçilen isimlerin, epik hatıraların, beklemenin ve hayatın hiç durmadan yenilenerek devam edişinin bir ifadesidir. Eser hakkında genel bir bilgi verildikten sonra, Bir Ada Hikâyesi Dörtlemesi’nin ilk cildi olan Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’nın temel çatışmasını oluşturan Vasili-Poyraz Musa ilişkisi ve bu ilişkinin metin içerisindeki görevi, Carl G. Jung’un arketip kuramı çerçevesinde incelenecektir. Bu yöntemle, eserin temel olay örgüsünü oluşturan bu çatışmanın derin ve ayrıntılı bir bilimsel okumasını yapmak amaçlanmıştır.
‘Bir Ada Hikâyesi’ [Çîroka Giravekê] ya Yaşar Kemal, çarbareya romanekê ye ku di 14 salan de hatiye weşandin. Xelekên vê çarbareyê û rêza weşana wan wiha ye: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana 1998 [Ava Çemê Feratê Xwîn e], Karıncanın Su... more
‘Bir Ada Hikâyesi’ [Çîroka Giravekê] ya Yaşar Kemal, çarbareya romanekê ye ku di 14 salan de hatiye weşandin. Xelekên vê çarbareyê û rêza weşana wan wiha ye: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana 1998 [Ava Çemê Feratê Xwîn e], Karıncanın Su İçtiği 2002 [Henûniya Deryayê], Tanyeri Horozları 2002 [Dîkên Berbangê], Çıplak Deniz Çıplak Ada [Behra Tazî Girava Tazî] 2012. Di navbera romana sêyem û çarem de 10 sal heye. Gelo cilda çarem, rêzeroman ber bi dawiyê ve biriye an jî çi li cildên pêşî zêde kiriye, divê ev mesele cuda ji vê nirxandinê bên nîqaşkirin. Ji xeynî vê, em dikarin çarbareya Bir Ada Hikayesi, wek rêzeromana çîrokeke şernexwaz qebûl bikin. Lê bi vê çarbareyê armanca Yaşar Kemal, ji vê tevlihevtir e. Helwesta rexneyî ya li hember hemû şerên dîrokê li temamê çarbareyê belav bûye, tenê qonaxek e bo destpêka rêwîtiyê. Romanûsê ku ji vê qonaxê bi rê dikeve, zêdetir dixwaze tesîra deh salên herdu şerên di navbera 1915 û 1925an de, Şerê Cîhanê yê Yekem û Şerê Rizgariyê, li ser mirovan û hewldana wan a piştî şer, ya ji bo xwerizgarkirina ji travmayên şerî binivîse. Ji bo vê jî, li dijî hemû hikayetên ku van şeran wek mecbûriyet an jî wek qehremaniyekê bide zanîn, tevna romanên xwe li ser ‘çîrokeke dijber’ dihûne.
- by Erol Köroğlu (Koroglu) and +1
- •
- The Novel, History and Memory, Narratology, Storytelling
Yaşar Kemal, 1972 yılında yayımladığı Denizler Kurudu adlı eserinin moral coğrafyasında, ünlü doğa korumacı, ekolog ve doğa yazarı Aldo Leopold’un ekosistem sağlığını ön plana alan ve genişletilmiş bir toplum anlayışı içeren Toprak Etiği... more
Yaşar Kemal, 1972 yılında yayımladığı Denizler Kurudu adlı eserinin moral coğrafyasında, ünlü doğa korumacı, ekolog ve doğa yazarı Aldo Leopold’un ekosistem sağlığını ön plana alan ve genişletilmiş bir toplum anlayışı içeren Toprak Etiği (Land Ethic) düşüncesinde olduğu gibi, üst predatörleri dahil tüm deniz canlılarını ve denizel alanları etik sorumluluğun sınırlarına dahil etmiştir. Denizler Kurudu’da tasvir edildiği üzere Marmara Denizi’ndeki balık tükenişi, Leopold’un “Bir Dağ Gibi Düşünmek” adlı klasik anlatısında olduğu gibi avcı-av (predator/prey) dengesindeki bozulmayı hatırlatır. Bu yazıda Leopold, çağlar boyu geçerli olacak bütüncü bir doğa koruma felsefesi yaratarak, ekosistem sağlığı için, düşüncesizce yok edilen üst predatör kurtların da korunması gerekliliği üzerinde durmuştur. Bu durumda Kemal’in Denizler Kurudu’da anlattığı üst predatör yunusların aşırı avlanması ve bunun neticesinde deniz ekosisteminde meydana gelen tahribat, Toprak Etiği’nin temel ilkelerinin deniz ekosistemleri için de geçerli olabileceğini düşündürür. Bu bağlamda Denizler Kurudu, dünya denizlerinde ve okyanuslarında süregelen -yunuslar gibi- üst predatörlerin aşırı avlanmasını durdurmaya katkı sağlayacak bir eser olup Marmara Denizi örneğinde denizlerin sağlığı için avcı-av dengesinin korunması gerektiğine işaret eder. Kemal’in bu duruşu, sadece Marmara Denizi’nde değil, tüm dünya denizlerinde süregelen balık tükenişinin önüne geçilmesini sağlayacak bir “Deniz Etiği” olarak değerlendirilebilir.
Environmental literature has a crucial function to play in raising environmental awareness, for such literature inculcates ecocentric values to public consciousness through heartfelt narratives of lived tragedies in "particular places"... more
Environmental literature has a crucial function to play in raising environmental awareness, for such literature inculcates ecocentric values to public consciousness through heartfelt narratives of lived tragedies in "particular places" across the globe. One fine example belongs to Turkey's most influential living author, Yaşar Kemal; his novel The Sea-Crossed Fisherman (1978), with its setting of Istanbul and its environs, takes up the issue of large-scale dolphin hunts in Turkish coastal waters in the early 1950s, a tragedy that was banned in 1983 but is still continuing in many coastal waters around the world. The novel, in rich language inspired by the epic styles of the Anatolian oral tradition and Turkish folklore and legends, makes a forceful call for extending moral concern to the environment. The novel's ecocentric approach covers the rights of both the Marmara ecosystem devastated following the overexploitation of dolphins for their oil and the intrinsically valuable dolphins, with their capacity for cognition and humanlike emotions. Still, the greatness of the novel lies in Kemal's conviction that changes in the natural world are followed by changes in human nature-this is perhaps Kemal's unique contribution to environmental studies. Along with the devastation that befalls Istanbul and its environs, the novel presents pictures from the lives of alienated, unwholesome human characters who confer only economic value to nature and its species. In the Year of the Dolphin (2007extended into 2008), part of the UN Decade on Education for Sustainable Development (which aims, among other things, to make peoples of the world aware of the threats facing dolphins and to stop the exploitation of the seas of the world), it is crucial to read Kemal's The Sea-Crossed Fisherman, for it is both a plea and a strong voice to bring about transformation in our value systems that will lead to increased protection of the environment, including the world's oceans.
Bu makale, Yaşar Kemal ve Gabriel Garcia Marquez’in birer romanından yola çıkarak iki usta yazarı birlikte anmayı amaçlar. Araştırmacı, önce her yazardan bir kitabı ele almış; ardından yazarlara odaklanmıştır. Ortadirek ve Yüzyıllık... more
Bu makale, Yaşar Kemal ve Gabriel Garcia Marquez’in birer romanından yola çıkarak iki usta yazarı birlikte anmayı amaçlar. Araştırmacı, önce her yazardan bir kitabı ele almış; ardından yazarlara odaklanmıştır. Ortadirek ve Yüzyıllık Yalnızlık roman kişilerinin uzam ya da zamanda göçü, yazarların " sessiz " sömürü düzeni eleştirileri ve dillerinin zenginliği bakımından benzerlik gösterirler. Sanatçılar toplumsal gerçekleri fantastik öğelere başvurarak ele almıştırlar. Kemal'in romanı tek bir toplumsal olguya odaklanırken, Marquez'in eseri Kolombiya'nın tarihinde belirleyici olmuş birçok olayı kapsar.
Söylem; dil, dilbilim, dil felsefesi, edebiyat inceleme ve araştırmaları, edebiyat kuramı, karşılaştırmalı edebiyat, edebî eleştiri, göstergebilim, anlatıbilim, halkbilim, çeviribilim, edebiyat sosyolojisi ve edebiyat felsefesi... more
Söylem; dil, dilbilim, dil felsefesi, edebiyat inceleme ve araştırmaları, edebiyat kuramı, karşılaştırmalı edebiyat, edebî eleştiri, göstergebilim, anlatıbilim, halkbilim, çeviribilim, edebiyat sosyolojisi ve edebiyat felsefesi alanlarında yapılan özgün bilimsel çalışmalara, kitap tanıtımlarına ve çevirilere yer veren hakemli bir dergidir.