Avrupa Birliği Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

Bu makale, Avrupa Birliği’ndeki popülist ‘zeitgeistin’ sosyal, politik ve ekonomik kaynaklarını ortaya koymaktadır. Çalışma, Avrupa’daki popülist sağın mevcut durumuna ilişkin bir analizle başlamaktadır. Hemen ardından ise; küreselleşme,... more

Bu makale, Avrupa Birliği’ndeki popülist ‘zeitgeistin’ sosyal, politik ve ekonomik kaynaklarını ortaya koymaktadır. Çalışma, Avrupa’daki popülist sağın mevcut durumuna ilişkin bir analizle başlamaktadır. Hemen ardından ise; küreselleşme, çokkültürlülük, finansal kriz, mülteci krizi, İslamofobizm, terör, Avrupa şüpheciliği ve nativizm ile karakterize edilen bir zamanda, popülist politik retoriğin güçlü bir şekilde yerleşmeye başladığı mevcut politik çerçevenin farklı yönlerini ele alacaktır.

Öz: Avrupa Birliği ve Çin arasında temelleri 2003 yılında atılan Stratejik Ortaklık, ikili ilişkilerin birçok alanda hızla gelişmesini sağlamıştır. Buna karşın, tarafların bölgesel ve küresel politikalara, temel değerlere ve normlara... more

Öz: Avrupa Birliği ve Çin arasında temelleri 2003 yılında atılan Stratejik Ortaklık, ikili ilişkilerin birçok alanda hızla gelişmesini sağlamıştır. Buna karşın, tarafların bölgesel ve küresel politikalara, temel değerlere ve normlara yönelik yaklaşım farklılıkları, Avrupa Birliği'nin Çin'i zaman içerisinde 'stratejik ortak' yerine 'sistemik rakip' olarak tanımlamasına yol açmıştır. Bu makale, Çin'in Bir Kuşak Bir Yol projesi kapsamında Akdeniz'e yönelik politikalarına ve Avrupa Birliği'nin bu politikaları nasıl değerlendirdiğine odaklanmaktadır. Makalenin temel iddiası, Çin'in Avrupa Birliği'nin bütünleşememiş yapısından faydalanarak Birliğin Akdenizli üyeleriyle bireysel ortaklıklar geliştirdiği ve Avrupa Birliği'ni Akdeniz politikaları kapsamında bölgesel etkin bir aktör olarak değerlendirmediğidir. Bu bağlamda makalede Avrupa Birliği-Çin ilişkileri ortaklıktan rekabete dönüşen seyirde incelenmekte, Akdeniz, Birlik açısından bir mücadele alanı olarak ele alınmaktadır. Ayrıca, Çin'in Akdeniz'e yönelik politikaları ve Akdenizli üyeler ile kurduğu bireysel ikili ilişkilere odaklanılmakta; Çin'in Akdeniz'de artan etkinliğinin yarattığı endişeler ele alınarak, Avrupa Birliği açısından yansımaları değerlendirilmektedir.

Avrupa Birliği’ne üyelik meselesi uzun zamandan beri Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu önemli meselede ve aynı çerçevede AB’ye kıyasla, ülkenin diğer dış politika alternatifleri hususunda ülke... more

Avrupa Birliği’ne üyelik meselesi uzun zamandan beri Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden birini oluşturmaktadır. Bu önemli meselede ve aynı çerçevede AB’ye kıyasla, ülkenin diğer dış politika alternatifleri hususunda ülke toplumunun genelinin ya da belirli kesimlerinin ne düşündükleri; politikaların oluşturulması ve sürdürülmesi açısından kritik bir parametredir. Bu bildiride; yoğun olarak yaşadıkları dokuz ilde ve 650 katılımcıya uygulanan kapsamlı bir anket çalışmasının sonuçlarından hareketle, Kürtlerin, ülkenin AB üyeliği ve diğer dış politika alternatifleri üzerindeki görüşleri paylaşılacaktır.

The Center for Turkish Studies at Kadir Has University announced the 2018 results of its annual “Public Perceptions on Turkish Foreign Policy” survey. The survey, which was conducted using face-to-face interviews with a sample of a... more

The Center for Turkish Studies at Kadir Has University announced the 2018 results of its annual “Public Perceptions on Turkish Foreign Policy” survey. The survey, which was conducted using face-to-face interviews with a sample of a thousand adult participants representing Turkey’s population structure in 26 provinces, included questions about Turkey’s bilateral relations with Syria, Israel, Russia, the United States and the European Union, and developments that shaped Turkish foreign policy.

Ne Yunanistan’ı Schengen bölgesinden ihraç etmek ne de Schengen’i belirli sürelerle askıya almak tek başına yeterli çözümü sunmuyor. Üstelik AB, Schengen’in dış sınır kontrollerinden ve serbest dolaşımdan çok daha fazlası anlamına geldiği... more

Ne Yunanistan’ı Schengen bölgesinden ihraç etmek ne de Schengen’i belirli sürelerle askıya almak tek başına yeterli çözümü sunmuyor. Üstelik AB, Schengen’in dış sınır kontrollerinden ve serbest dolaşımdan çok daha fazlası anlamına geldiği gerçeğini hafife alıyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel arenadaki varlığını bir bütün halinde sürdürmek isteyen Avrupa devletlerinin iktisadi yapılanmalarını yeniden tanzim etmek için meydana getirdiği Avrupa Birliği, yükselen güçler tarafından... more

İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel arenadaki varlığını bir bütün halinde sürdürmek isteyen Avrupa devletlerinin iktisadi yapılanmalarını yeniden tanzim etmek için meydana getirdiği Avrupa Birliği, yükselen güçler tarafından kaynaklanan çağdaş meydan okumalara karşı durabilmek için kurumsal yapısına ve diğer aktörlerle yürütmekte olduğu ilişkilerine birtakım yenilikler getirmektedir. Stratejik ortaklık konseptinin ve zirve diplomasilerinin bu (yeni) mekanizmalar arasında yer aldığı düşünülmektedir. Avrupa Birliği özellikle ticaret gibi işbirliği çerçevelerinden başlayan bu mekanizmalar sayesinde meydan okumaların şiddetini azaltacağını ve taraflar arasındaki münasebetleri çok daha ileriye taşıyacağını ümit etmektedir. Bu mucip üzere çalışmada yükselen güçlerin AB’ye yönelik ne tür meydan okumalar gerçekleştirdiği, AB’nin bunlara karşı kullandığı dış politika araçlarının neler olduğu ve bu araçların nasıl optimize edildiği tartışılacaktır.

AB Adalet Divanı hakkında kısa bir bilgilendirme metni.

Avrupa özelinde insan ticareti yasağı, özellikle 2000’li yıllar ile birlikte bir “temel hak” olarak kabul görmeye başlamıştır. Kronolojik açıdan, öncelikle, Avrupa Birliği bünyesindeki Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (“ABTHŞ”), “kölelik... more

Avrupa özelinde insan ticareti yasağı, özellikle 2000’li yıllar ile birlikte bir “temel hak” olarak kabul görmeye başlamıştır. Kronolojik açıdan, öncelikle, Avrupa Birliği bünyesindeki Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (“ABTHŞ”), “kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” ile ilgili maddesinde açıkça “insan ticareti yasaktır” şeklinde düzenleme getirmiştir. Bunu takiben, Avrupa Konseyi bünyesindeki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı aracılığıyla “kölelik ve zorla çalıştırma yasağı” ile ilgili maddesinin insan ticareti yasağını içerdiği şeklinde yorumlanmıştır. Böylelikle insan ticareti yasağı, bir temel hak olarak Avrupa özelinde kendisine bir yer edinmiştir. Bu çalışma, AİHS ve ABTHŞ’nin yanı sıra 1982 Anayasası üzerinden özellikle Anayasa Mahkemesi nezdindeki “bireysel başvuru” aracılığıyla bir temel hak olarak insan ticareti yasağının Türkiye’deki olası yansımalarına işaret ederek, bu yasağın kapsamını her bir düzlemde aydınlatmayı amaçlamaktadır.

Avrupa Birliği, 2011 yılında geniş komşuluk sahasındaki siyasi ve toplumsal hareketleri takiben, dış göç yaklaşımını ‘göçmen-odaklı’ bir felsefeye dayandırarak yenilemiştir. Ancak bütüncül ve kapsamlı bir göç politikasının merkezinde yer... more

Türk Mektupları Kanuni Döneminde Avrupalı Bir Elçinin Gözlemleri (1555-1560). Busbecq, Ogier Ghiselin de. çeviren: Derin Türkömer, Türkiye İş Bankası Yayınları 5. Basım, Eylül 2017, 260s.

Türkiye'nin başlangıçtan günümüze kadar Avrupa Birliği ile yaşadığı süreçler ve gerilimler ustaca kaleme alınmıştır. Yazar ve tecrübeli akademisyen Anıl Çeçen, Türkiye için AB yolunda bir beklentiye artık girilmemesi gerektiği tezini... more

Türkiye'nin başlangıçtan günümüze kadar Avrupa Birliği ile yaşadığı süreçler ve gerilimler ustaca kaleme alınmıştır. Yazar ve tecrübeli akademisyen Anıl Çeçen, Türkiye için AB yolunda bir beklentiye artık girilmemesi gerektiği tezini savunmaktadır. Buna göre Türkiye daha gerçekçi politikalara yönelmeli ve yeni ittifklar hakkında düşünmelidir. Hem de hiç gecikmeksizin.

Özet Amacı: Bu çalışma Avrupa Birliği çevre politikalarıyla Türkiye'deki çevre politikalarını kıyaslamak ve çevre politikalarının turizm sektörü kapsamında değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırma Yöntemi: Bu çalışma kavramsal... more

Özet Amacı: Bu çalışma Avrupa Birliği çevre politikalarıyla Türkiye'deki çevre politikalarını kıyaslamak ve çevre politikalarının turizm sektörü kapsamında değerlendirilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Araştırma Yöntemi: Bu çalışma kavramsal araştırma niteliğinde olup literatüre katkı sağlaması beklenmektedir. Bulgular ve Sonuç: Çalışmadan elde edilen bulgu ve sonuçlara göre Türkiye'deki çevre politikalarıyla Avrupa Birliği çevre politikaları uyumlu bir şekilde ilerlemektedir. Hatta Uçes raporu ulusal çevre mevzuatının uyumlaştırılması amacıyla hazırlanmıştır. Politikaların ve planların doğru uygulanması birçok sektörde etkili olduğu gibi turizm sektörünü de etkilemektedir. Çünkü turizm sektörü hem çevresel sorunların yaşanmasında etkili olan (kitle turizmi gibi etkenlerle) hem de çevresel sorunların ve sürdürülebilirliğin gelişimine katkı sağlayan (mavi bayrak, yeşil yıldız gibi uygulamalarla) bir sektör olarak çevre ve çevre politikalarıyla yakından ilişkilidir. Orijinalliği/değeri: Çalışmanın değeri, literatüre katkı sağlaması ve daha sonra yapılacak araştırmalara taslak oluşturması açısından önemlidir. Abstract

Birleşik Krallık ve Türkiye, Avrupa bütünleşme tarihindeki en özgün ülkeler olarak gösterilebilir. Birleşik Krallık, üyeliği iki defa reddedilen ve nihayetinde Avrupa Birliği’nden ayrılan bir devlet olurken; Türkiye ise, yarım asrı aşan... more

Birleşik Krallık ve Türkiye, Avrupa bütünleşme tarihindeki en özgün ülkeler olarak gösterilebilir. Birleşik Krallık, üyeliği iki defa reddedilen ve nihayetinde Avrupa Birliği’nden ayrılan bir devlet olurken; Türkiye ise, yarım asrı aşan ilişki sonucunda hâlâ Birliğe üye olamamıştır. Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması (Brexit), Birlik düzeyinde bir kriz etkisi yarattığı gibi Türkiye üzerinde de etki yaratma potansiyeli taşımaktadır. Brexit öncelikle Türkiye için AB üyeliğini destekleyen önemli bir ülkenin kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Almanya ve Fransa gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine mesafeli duran önemli ülkelerin karşısında, yine Birlik içinde önemli bir ülke olan Birleşik Krallık artık Türkiye’yi destekleyemeyecek bir konumda kalmıştır. Ayrıca Brexit sonrası süreçte, Birleşik Krallık’ın gelecekte Avrupa Birliği ile kuracağı ilişkinin Türkiye için de uygulanabilir olup olmayacağı veya Avrupa Birliği’ne üye olmadan Gümrük Birliği’ni sürdüren Türkiye’ye benzer bir şekilde Birleşik Krallık ile ilişkilerin devam edip etmeyeceği yönünde önemli tartışmalar yapılmıştır. Bu nedenle, Brexit sonrası farklı bir bütünleşmeye evrilme ihtimali olan Avrupa Birliği içerisinde Türkiye de farklı bir konumda yer alabilecektir. Bu kapsamda çalışmada, “Avrupa Birliği’nde kriz yaratan Brexit’in Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerine etkileri nelerdir?” sorusuna yanıt aranacaktır. Bu çerçevede öncelikle Brexit konusu nedenleri, gelişimi ve sonuçları açısından ayrıntılı olarak ele alınacak, sonraki bölümde Brexit’in Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerine etkisinin hangi düzeylerde ve ne derece olabileceği incelenecektir. Literatürde konuyla ilgili çalışmaların olmaması nedeniyle bu çalışma önemli bir boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır.

Eski bir tarihi olan göç, toplumsal değişimlerin en güçlü unsuru olarak görülmektedir. Geçmişten günümüze farklı dil, din ve kültüre sahip toplumların bir araya gelerek etkileşim içinde olmalarını sağlamaktadır. Bu etkileşim, yeni... more

Eski bir tarihi olan göç, toplumsal değişimlerin en güçlü unsuru olarak görülmektedir. Geçmişten günümüze farklı dil, din ve kültüre sahip toplumların bir araya gelerek etkileşim içinde olmalarını sağlamaktadır. Bu etkileşim, yeni ırkları, kültürleri ve yaşam biçimlerini ortaya çıkarmaktadır. Sürekli değişim içinde ve çok boyutlu bir olgu olan uluslararası göç, ülkelerin inşasında önemli rol oynayabilmektedir.
Küreselleşen dünya ile uluslararası göçler artmakta ve ilişkiler daha da karmaşık hale gelmektedir. Karmaşıklaşan bu ilişkiler, devlet politikaları, sivil toplum kuruluşları ve uluslararası örgütlere kadar geniş bir yelpazeyi oluşturan paydaşlarca çözüm üretilmeye çalışılan bir mesele haline gelmektedir.
II. Dünya Savaşı’ndan beri dünyanın karşılaştığı çok boyutlu ve en büyük göç hareketi olan mülteci krizi Suriye iç savaşıyla yaşanan göç dalgasının eklenmesinden sonra kontrol edilemez bir hal almıştır. Önceleri komşu ülkelerin en çok etkilendiği ve sahip çıktığı bir olay iken süreç içerisinde bu dalga Avrupa’ya kadar uzanmıştır.
Entegrasyon, Fransızca “entegre etmek” fiilinden türemiş bir kelime olmakla birlikte Türk Dil Kurumu tarafından bu kelime “bütünleşme” olarak tanımlanmaktadır. Mülteci ve sığınmacıların entegrasyonu kavramı ise göç çalışmalarında çokça tartışılmaktadır. Entegrasyon söylem ve politikaları ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Kavram, siyasi açıdan olumlu çağrışımlar yapmakta ve politikacılara esnek bir alan yaratmaktadır. Çalışmada ilgili Avrupa ülkelerinin göçmenlere yönelik uyguladığı entegrasyon politika ve programlarına değinilerek bunların değerlendirilmesi yapılmaya çalışılacaktır. Ülkelerin uygulamalarındaki farklılıkların ortaya konularak bu durumun göçmenleri nasıl etkilediği üzerine düşünülmesi çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Genel bir ifadeyle, hissedilen tüm ihtiyaca rağmen Avrupa Birliği ülkelerinin uygulamalarında bütünlük elde edemediği ve mağduriyetlere sebep olduğu sonucuyla karşılaşılmıştır. Çalışmada genel olarak, betimleyici literatür taraması kullanılmıştır. Kaynak tarama yöntemiyle konuyla ilgili kitap, makale, rapor ve tez çalışmalarına ulaşılmıştır.

Avrupa Birliği ile ilişkileri 1973'ten beri devam eden Birleşik Krallık, üyelik sürecinde genellikle sorunlu bir ilişki içerisinde olmuştur. Avrupa bütünleşmesinin başlangıcında sürece dâhil olmayan ülke, sonrada katıldığı bütünleşme... more

Avrupa Birliği ile ilişkileri 1973'ten beri devam eden Birleşik Krallık, üyelik sürecinde genellikle sorunlu bir ilişki içerisinde olmuştur. Avrupa bütünleşmesinin başlangıcında sürece dâhil olmayan ülke, sonrada katıldığı bütünleşme sürecine sürekli olarak mesafeli bir şekilde yaklaşmıştır. Söz konusu sorunlu ve mesafeli ilişki, çoğu zaman keskin tartışmalarla geçen üyelik sürecini önceden öngörülemeyen bir şekilde ayrılma noktasına kadar getirmiştir. Brexit ise, Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği ile ilişkilerinde en önemli dönüm noktası olmuştur. Bu nedenle, Brexit' e giden süreci, Brexit'in nedenlerini ve sonuçlarını incelemek konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Çalışma bu amaçla, Brexit sürecini ayrıntılı olarak ele almayı ve literatüre katkı sağlamayı amaçlamıştır. Muhafazakâr Parti tarafından Avrupa Birliği ile ilişkilerde reform talep edilmesiyle 2013'te başlayan süreç, 23 Haziran 2016' da düzenlenen referandumda %51.9 ayrılma kararıyla sonuçlanmıştır. Popülist ve gerçek dışı söylemler üzerinden ilerleyen Brexit referandumunda, Muhafazakâr Parti ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi bütün süreci yöneten aktörler olmuşlardır. Bu iki siyasi parti, bir iç politika malzemesi haline getirdiği Avrupa Birliği üyeliğini farklı kampanyalar yürüterek de olsa sona erdirmişlerdir. Böylece, Avrupa Birliği tarihinde ilk defa bir üye devlet Avrupa Birliği'nden ayrılma sürecine girmiştir. Bu çerçevede çalışmada öncelikle Birleşik Krallık-Avrupa Birliği ilişkilerinin tarihsel arka planı ve Brexit'in nedenleri ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde, Brexit'in Birleşik Krallık üzerindeki ekonomik etkilerine ve Muhafazakâr Parti ile Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin bu süreçteki rollerine değinilmiştir. Son olarak, ayrılma süreci kronolojik olarak incelenmiş, ayrılma sürecinin hangi aşamalardan geçtiği ve nasıl ilerlediği gösterilmiştir. Avrupa Birliği tarihinde ilk kez gerçekleşen bu süreci, Avrupa Birliği'nin ilgili kurumları ve Birleşik Krallık yetkilileri birlikte şekillendirmektedir. Bir aday ülkenin Avrupa Birliği üyelik sürecine benzer şekilde Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık arasında ayrılma müzakereleri devam etmektedir. Çalışmanın sonucunda, Brexit'in Birleşik Krallık ekonomisi ve siyaseti üzerinde olumsuz etkileri olduğu belirtilmiştir. Ekonomik açıdan, ülke ekonomisinin kısa dönemde olumsuz etkilendiği, orta ve uzun döneme ilişkin olumsuz beklentilerin olduğu dile getirilmiştir. Siyaset üzerindeki etkilerine bakıldığında ise, sürecin her aşamasında yer alan Muhafazakâr Parti ve Birleşik
Krallık Bağımsızlık Partisi’nin siyasette kötü sonuçlar aldığı ve referandum kampanyalarını yürüten iki liderinin de siyasetten çekilmesine neden olduğu gösterilmiştir. Sonuç olarak, kimin kazandığının tam olarak belli olmadığı bir referandumun ardından, Brexit’in sonucunda da ne olacağı tam olarak belli değildir

Milenyuma yaklaşırken dünyayı 20.yüzyıldan daha iyi bir gelecek bekliyordu. Demokratik rejimlere geçiş dünya çapında artıyor, uluslararası üretim, ticaret ve finans ağı genişliyor, Avrupa entegrasyonunda genişleme ve derinleşme süreci... more

Milenyuma yaklaşırken dünyayı 20.yüzyıldan daha iyi bir gelecek bekliyordu. Demokratik rejimlere geçiş dünya çapında artıyor, uluslararası üretim, ticaret ve finans ağı genişliyor, Avrupa entegrasyonunda genişleme ve derinleşme süreci başarıyla yürütülüyor, Batı ve Batı-dışı toplumların ekseriyetinde refah ve özgürlük düzeyi yükseliyordu. Umutsuz olmak için şüphesiz sebepler vardı; fakat bu sebepler Liberal Zeitgeist'ın gölgesinde kalıyordu. 2000'li yıllara gelindiğinde ise yaşanan gelişmeler iyimser beklentileri boşa çıkarmaya başlamıştı. Yakın zamanda demokratikleşen ve demokrasileri illiberal, rekabetçi, seçimsel gibi " sıfatlarla " (Collier & Levitsky, 1997) nitelenen hibrid rejimlerde otoriteryenizmin yükselişine ve demokrasinin gerileyişine şahit olmaya başladık. Larry Diamond'ın belirttiği gibi, 2000-2014 yılları arasında Rusya, Filipinler, Ukrayna, Venezuela ve Tayland dâhil 25 ülkenin demokrasisinde çöküntü yaşandı. Ayrıca, 2006 yılından itibaren yalnızca seçimsel demokrasilerin değil aynı zamanda liberal demokrasilerin de sayısı düştü. Bu, üçüncü demokrasi dalgasının başladığı 1974'ten itibaren ilk defa oluyordu (Diamond, 2015). Demokrasinin küresel düzeyde gerilemesi bu yıllarda daha çok demokrasiye geçişte başarısız olan bazı ikinci ve üçüncü dalga demokrasilerde vuku buluyordu. Oysa bugün liberal demokrasi ilk olarak ortaya çıktığı ve kurumsallaştığı birinci dalga demokrasilerde de tehdit altında. Başka bir ifadeyle, milenyumun ilk yıllarında Batı-dışı toplumlarda artan illiberal demokrasi pratiklerini, günümüzde, Batılı demokrasileri kasıp kavuran bir siyaset tarzı takip etmektedir. Dolayısıyla bugün Batılı liberal demokrasiler Fareed Zakaria'nın vurguladığı gibi yalnızca dışarıdan değil (Zakaria, 1997), aynı zamanda, kendi içinden de büyük bir meydan okumayla karşı karşıya. Bu meydan okuma ise kendisini " popülizm " / " popülist siyaset " ekseninde serimlemektedir. Popülist siyasetin illiberal temayülüne karşı Batılı ülkelerde bulunan yerleşik kurumlar herhangi bir Latin Amerika ülkesinden daha fazla direniyor olsa da i , Batıyı saran " Popülist Zeitgeist " (Muddle, 2004) nihai olarak liberal demokrasinin geleceğini orta ve uzun vadede tehdit etmektedir. Zira popülistler yüzyıllar içinde kökleşmiş tüm liberal değer ve kurumları açık bir biçimde hedef almakta ve Batı siyasetinde ve toplumunda paradigmatik bir değişimi zorlamaktadır. Peki liberal demokrasiyi tehdit eden ve yükselişinden sıklıkla bahsedilen bir fenomen olarak " popülizm " nedir ve temel karakteristik özellikleri nelerdir? Popülizm ile liberal demokrasi arasında nasıl bir gerilim vardır? Batı ülkelerinde ortaya çıkan ve nüfuzunu artıran popülist siyaset tarzı bir anomaliyi mi yoksa eş zamanlı ve istikrarlı bir trendi mi ima etmektedir? Eğer ikincisiyse bu trendin ulusal ve uluslararası kökenleri/nedenleri nedir? Farklı ülkelerdeki popülistler arasında oluşan enformel ve moral ittifakın temelleri ve ortak gündemi nedir? Bu ittifak bölgeselleşen ve hatta küreselleşen sorunlar açısından ve liberal demokrasilerin geleceği bakımından ne ifade ediyor? Liberal demokrasinin sonu yaklaşıyor mu? Bu popülist meydan okuma karşısında müesses nizamın kurum ve aktörleri ne yapmalı? Batıda yükselen popülizme dair bu soruların her biri hacimli bir çalışmayı gerektirmekle birlikte bu makale çerçevesinde daha kompakt yanıtlar verilmeye çalışılacaktır. Popülizmin Temel Unsurları Popülizm, temel olarak, halk kitlesini mobilize eden ve müesses nizamı (established order) kökünden sarsmayı vaat eden lider ya da organizasyonların başvurduğu yarı-ideolojik bir çerçevedir. Esasında bir ideoloji olmaktan çok diğer ideolojileri de kesen 'siyasi bir tarz' olarak popülizm şimdiye kadar hemen her ülkede ve bağlamda kendine özgü biçimleriyle ortaya çıkmıştır. Buna karşın ülkelerin 1 Yüksek Lisans öğrencisi, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi 2 Yüksek Lisans öğrencisi, Boğaziçi Üniversitesi

Bu yazı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı Balkanlar ve Doğu Avrupa Birimi Temmuz 2019 Yaz döneminde yapılan stajın çalışmasıdır. Soğuk Savaş sonrası Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Avrupa Birliğinde görülen... more

Bu yazı Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı Balkanlar ve Doğu Avrupa Birimi Temmuz 2019 Yaz döneminde yapılan stajın çalışmasıdır.
Soğuk Savaş sonrası Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte Avrupa Birliğinde görülen genişleme politikalarından yararlanarak “Visegrad Dörtlüsü” olarak anılan gruptaki ülkelerden Polonya ve Slovakya Avrupa Birliğine 2004 yılında üye olmayı başarmışlardır. Bahsi geçen gelişme ile ekonomilerinde gözle görülür bir değişim olan bu ülkeler üzerine ekonomik alanda bir araştırma çalışması yapılmaktadır. Çalışmanın ana amacı olarak hızla gelişmekte olan Polonya ve Slovakya’nın, siyasi ve ekonomik anlamda ilişkiler geliştirdikleri Türkiye özelinde ekonomik alanda işbirliği fırsatları üzerine odaklanılmıştır. Belirtilen amaç doğrultusunda bu ülkelerde ki eğitim, turizm, inşaat, tekstil ve otomotiv gibi alanlarda çeşitli kurumlardan alınan veriler incelenerek analiz yapılmaya çalışılacaktır.

Hukuk bir yönüyle tarihsel süreç içindeki değişimdir. Uygulamadaki hukuk ilmi ve adalet anlayışı temel anlamını arka plandaki hukukun büyük ölçüde Avrupalılaşmasından ve hukuk düzenlemelerinin küreselleşmesinden alır. Almanya ve Avrupa... more

Hukuk bir yönüyle tarihsel süreç içindeki değişimdir. Uygulamadaki hukuk ilmi ve adalet anlayışı temel anlamını arka plandaki hukukun büyük ölçüde Avrupalılaşmasından ve hukuk düzenlemelerinin küreselleşmesinden alır. Almanya ve Avrupa örneğinde hukuk devletinden yargıçlar devletine evrilme yönünde bir gelişim göze çarpmaktadır. Bu gelişmenin ardında Avrupa’da geçmişte yaşanan anayasa ihlallerinin önemi yadsınamaz. Bu kitapta Almanya ve Avrupa çapında aşağıdaki konular etraflıca ele alınmaktadır:
Hukuk Nedir?
Hukuk Niçin Bağlayıcıdır?
Hukukun içeriğini gerçekte kim belirler?
Yargıç hukuku nasıl doğru uygular?

Günümüzde, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları, başlıca üç biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunlar; ulusal hukuk, uluslar/devletler üstü hukuk ve uluslararası hukuktur. Birincisi ve... more

Günümüzde, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren kişiler arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kuralları, başlıca üç biçimde ortaya çıkmaktadır. Bunlar; ulusal hukuk, uluslar/devletler üstü hukuk ve uluslararası hukuktur.
Birincisi ve en gelişmişi ulusal hukuk (national law, droit national, nationalen Recht), iç hukuk (municipial law, droit interne, innerstaatlichen Recht) ya da bir devletin hukuku (droit étatique, staatliches Recht) olarak anılan hukuk düzeni çerçevesinde belirli bir devletin anayasası, yasaları ve benzer hukuk kuralı koyma yöntemleri aracılığıyla oluşturulan kurallardır.
Uluslararası ilişkileri tanzim eden ikinci tür hukuk kuralları devletlerin üstünde ve/veya ulus-üstü (supranational) nitelikli bir hukuk düzeni çerçevesinde ya bu tür bir örgütün üye devletlerinin kurucu antlaşmalar aracılığıyla birlikte koyduğu ya da kurucu antlaşmalarla oluşturulan bir ulus-üstü otorite tarafından tek taraflı olarak konulan kurallardır. Bu nitelikli kuralların günümüzde en tanınmış ve gelişmiş örneği Avrupa Birliği (AB) ya da Avrupa Toplulukları hukuku (European Union Law, droit communautaire, Europaisches Gemeinschatsrecht) diye anılan AB, (European Union, Union européenne, Europaisches Union) çerçevesinde oluşturulan ve hem üye devletlerde hem de üye devletler yetkisi altında bulunan bireyler ya da iç hukuk tüzel kişileri üzerinde etki doğuran hukuk kuralları oluşturmaktadır.
Uluslararası ilişkileri düzenleyen üçüncü tür hukuk kuralları, devletler arası bir hukuk düzeni çerçevesinde devletlerin ve kimi zaman uluslararası örgütlerin eşitlik ilişkisi içinde birlikte oluşturdukları kurallardır. Bu hukuk kuralları uluslararası hukuku oluşturmaktadır.

Bu çalışmada, Türk Dış Politikasında (TDP) eksen kayması tartışmalarına, ulusal basında yazan bazı köşe yazarlarının nasıl yaklaştığı analiz edilmektedir. Çoğunluğu diplomasi alanından olan yazarlar, uzmanlıkları, haber kaynaklarına,... more

Bu çalışmada, Türk Dış Politikasında (TDP) eksen kayması tartışmalarına, ulusal basında yazan bazı köşe yazarlarının nasıl yaklaştığı analiz edilmektedir. Çoğunluğu diplomasi alanından olan yazarlar, uzmanlıkları, haber kaynaklarına, karar mercilerine, dış devletlerin temsilcilerine ulaşmalarının kolay olması ve farklı ideolojilere sahip olmaları gibi nedenlerle; eksen kayması var mıdır; Türkiye Batı’ya sırtını mı dönmektedir; Türkiye niçin Ortadoğu’ya açılmaktadır; Türkiye’nin İran politikası, Gazze ablukasına müdahalesi, İsrail’le ilişkilerin yürütülüş tarzı doğru mudur gibi temel sorulara çok ilginç ve geniş spektrumlu değerlendirmelerle yaklaşmaktadırlar.
Türk basınında eksen kayması ve Ortadoğu’ya açılım konusunda çok hararetli bir tartışma yaşanmıştır, yaşanmaktadır. Yazarlar, kendi dünya görüşleri ve bilgi kaynaklarına ulaşma yetenekleri çerçevesinde bu konulara değişik ve renkli yaklaşımlar sergilemektedirler. Genel olarak, yazarlara göre, TDP’da eksen kayması denebilecek köklü bir değişim söz konusu değildir; gerçek bir eksen kayması durumunda çok daha radikal değişiklikler gözlenecektir. Bununla beraber, gözlenen ve bahsi geçen değişiklikler Türkiye’nin bölgesel bir güç olmaya başlamasına, sistemin de Soğuk Savaş dönemine göre çok daha esnek bir dış politikaya izin vermesine bağlanabilir. Türkiye ekonomik olarak Ortadoğu ile ilgilenmek ve bu bölgedeki potansiyeli değerlendirmek zorundadır. Bölgesel güç olabilmesi için, İsrail başta olmak üzere, İran ve diğer bölge ülkelerine yönelik bir dizi politika geliştirmek zorundadır ve bu politikaları eskisine nazaran ABD veya Batı politikalarından ayrışabilmektedir.

Avrupa Birliği, küresel ölçekte yaşanan ve ciddi çevresel sorunlarla karşı karşıya kalınmasına neden olan iklim değişikliğine çözüm sunabilmeyi ve ayrıca sürdürülebilir yeşil dönüşüm hususunda küresel anlamda öncülük etmeyi... more

Avrupa Birliği, küresel ölçekte yaşanan ve ciddi çevresel sorunlarla karşı karşıya kalınmasına neden olan iklim değişikliğine çözüm sunabilmeyi ve ayrıca sürdürülebilir yeşil dönüşüm hususunda küresel anlamda öncülük etmeyi hedeflemektedir. Bu hedef doğrultusunda, Avrupa Komisyonu tarafından küresel çaptaki iklim ve çevre sorunlarına çözüm getirilmesi amacıyla “Avrupa Yeşil Mutabakatı” gerçekleştirilmiştir. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile birlikte 2050 yılına kadar sıfır sera gazı emisyonunun söz konusu olduğu adil ve rekabetçi bir ortamda Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin dönüşümü hedeflenmektedir. Söz konusu bu dönüşümün, AB üyelik sürecinde olan Türkiye için de bazı etkileri olacağı ve buna bağlı olarak çeşitli fırsatlar ortaya çıkartacağı aşikârdır. Çalışmada; Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında atık yönetimi, sera gazı emisyonu ve Türkiye’ye yönelik muhtemel etkiler değerlendirilmiş ve öneriler sunulmuştur. Ayrıca, bir eylem araştırması ile Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamındaki atık emisyonlarının Avrupa Birliği ve Türkiye'deki etkileri analitik bir bakış açısıyla karşılaştırmalı biçimde analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen analiz sonucunda Türkiye’nin, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında atık yönetimi hakkında detaylı ve objektif çalışmalar gerçekleştirerek olası fırsatları değerlendirmesi ve bunun yanı sıra olumsuz etkilere karşı tesirli önlemler alması gerekliliği ortaya konulmuştur. Yeni bir olgu olan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili olarak literatürde özellikle Türkiye’deki atık yönetimi sektörü açısından sera gazı emisyonu etkilerinin incelendiği bir çalışmaya rastlanmamıştır ve bu alanda ulusal ve uluslararası literatüre katkı yapılması amaçlanmıştır.

Özet 20.yy’ın ikinci yarısından itibaren insanoğlu çevreye vermiş olduğu zararların bilincine varmıştır. Hızlı nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşmenin çevresel kaynaklar üzerine olumsuz etkileri, tabiatın taşıma kapasitesinin üzerinde... more

Özet 20.yy’ın ikinci yarısından itibaren insanoğlu çevreye vermiş olduğu zararların bilincine varmıştır. Hızlı nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşmenin çevresel kaynaklar üzerine olumsuz etkileri, tabiatın taşıma kapasitesinin üzerinde gerçekleşmiştir. Yalnız Türkiye’nin değil, günümüz toplumlarının tümünün çözüm bekleyen sorunları arasında ilk sırada “çevre sorunları” gelmektedir. Son yıllarda daha belirgin bir şekilde yaşanan iklim değişikliği, etkilerini gözle görülür bir biçimde özellikle “su kaynakları” üzerinde göstermektedir. Su, değerli bir varlıktır. Tüm canlıların yaşamlarını sürdürmesi, temiz suya erişimi ile mümkündür. Ülkelerin çevresel güvenliğini tehdit eden, aralarında çatışma çıkarabilecek en muhtemel kaynak “su” dur. Türkiye’nin dış politikada en önemli hedeflerinden biri Avrupa Birliği (AB)’ne üye olmaktır. Bu hedefe ulaşmak için, çeşitli kriterlerin yerine getirilmesi ve Avrupa Birliği’ne ait mevzuatın ülkemiz mevzuatıyla uyumlulaştırılması gerekmektedir. Su konusu AB ile 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan katılım müzakereleri kapsamında “çevre faslı altında ele alınmaktadır. Ulusal mevzuatımızla uyumlaştımaya çalışılan, AB su mevzuatının ana belgesi sayılan ve 22 Aralık 2000 tarihinde yürürlüğe giren Su Çerçeve Direktifi; AB topraklarındaki tüm su kütlelerinin kirlenmesinin önlenmesi amacını taşımaktadır. SÇD, her AB üyesi devletin, ulusal sınırları içinde Nehir Havzası Yönetim Planları’nı (NHYP) hazırlamalarını, AB topraklarının dışına uzanan “uluslararası” nehir havzalarında ise ilgili devletlerle tek bir NHYP oluşturmak için çaba harcamalarını, bunun mümkün olmaması durumunda havza planlarını, nehirlerin kendi topraklarındaki bölümü için hazırlamalarını ve AB Komisyonuna iletmelerini öngörmektedir. Bu bağlamda SÇD, nehir havzası yönetiminde AB ülkeleri arasında işbirliği zorunluluğu getirirken, AB üyesi olmayan ülkelerle uygun eşgüdümün kurulması için çaba harcanmasına yer vermektedir. SÇD’nin kapsamının tam olarak anlaşılması, AB’ye üyelik doğrultusunda çalışmaların sürdürüldüğü ülkemiz açısından müzakere yeteneğimizin geliştirilmesi ve tam üyelik durumunda ise direktifin özellikle sınıraşan sular bazında kıyıdaş ülkeler ve diğer ülkelerle olan ilişkilerimize ve politikalarımıza etkisinin tespit edilmesi bakımından önemlidir. Bu doğrultuda, hazırlanan bu çalışmada, SÇD’nin sınıraşan sular bazında ele alınması ve bu sayede önümüzdeki dönemde ortaya çıkabilecek sorunların ve olanakların önceden değerlendirilerek tespit edilmesi hedeflenmiştir. Çalışmanın, müzakereler sırasında kullanılabilecek bilgilerin bir doküman içerisinde bir araya getirilerek kurumsal kapasitenin ve müzakere yeteneğinin geliştirilmesi ve böylelikle uluslararası toplantılarda daha hazırlıklı olunması, AB’de SÇD kapsamındaki gelişmelerin incelenmesi ve sınıraşan sularla ilgili olarak ülkemiz politikalarının güncellenmesi hususlarında faydalı olacağı düşünülmektedir.

Bu çalışma, Avrupa Birliği’ne aday ülke konumundaki Türkiye’nin son 10 yılda toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında yürüttüğü sosyal politikalar üzerinde bir değerlendirme yapmak, toplumsal cinsiyet eşitliği ile kalkınma arasındaki... more

Avrupa Birliği konusunda ders verilen pek çok üniversite de ders kitabı olarak kullanılmakta olan kitabın ilk iki baskısının kısa sürede tükenmesi üzerine, kitabın güncellenmiş üçüncü baskısı yapılmıştır. Altı üyeli olarak kurulan Avrupa... more

Uluslararası organizasyon ya da uluslararası kuruluş veya uluslararası örgüt, uluslararası üyelere veya üyelik sistemine, kapsama ya da varlığa sahip kuruluşlar için kullanılan bir isim olup, hükümetler arası örgüt ve hükümetler dışı... more

Uluslararası organizasyon ya da uluslararası kuruluş veya uluslararası örgüt, uluslararası üyelere veya üyelik sistemine, kapsama ya da varlığa sahip kuruluşlar için kullanılan bir isim olup, hükümetler arası örgüt ve hükümetler dışı örgüt(uluslararası sivil toplum kuruluşu) şeklinde iki ana türü bulunmaktadır.

Özet: Turizm, ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları itibariyle Avrupa Birliği (AB) açısından önemli bir sektördür. Avrupa bütünleşmesinin son antlaşması olan ve 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon antlaşması, Avrupa Birliği'nin turizm... more

Özet: Turizm, ekonomik, kültürel ve sosyal boyutları itibariyle Avrupa Birliği (AB) açısından önemli bir sektördür. Avrupa bütünleşmesinin son antlaşması olan ve 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon antlaşması, Avrupa Birliği'nin turizm alanındaki etkisini güçlendirmiştir. Lizbon Antlaşması'nda AB'ye, üye devletlerin turizm sektöründeki faaliyetlerini özellikle turizm sektörünün rekabet gücünü arttırarak tamamlama görevi ve yetkisi verilmiştir. AB'nin turizm destinasyonu olarak dünyadaki konumunu güçlendirme hedefi konulmuştur. Kırsal turizm, AB turizm politikalarında, AB'ye yeni üye ülkeler ve aday ülkeler açısından bir fırsat olarak görülmektedir. Bu kapsamda, Kırsal Kalkınma için Avrupa Tarım Fonu olarak adlandırılan AB'nin yeni mali destek aracı, kırsal turizmin gelişimini desteklemektedir. AB'nin özellikle aday ülkelerde teşvik edilmesini amaçladığı kırsal turizm politikası, Türkiye'nin de bir aday ülke olması dolayısıyla araştırılmaya ihtiyaç duyulan bir alandır. Bu çalışmada, AB'nin kırsal turizme bir kırsal kalkınma aracı olarak bütünleşik yaklaşımı ve bu politikaya ilişkin mali yardım araçları incelenecek ve söz konusu politikanın AB ve bir aday ülke olarak Türkiye açısından potansiyel etkileri tartışılacaktır.

hem İngiltere özelindeki hem de küreselleşmeyi inşa edip yararlanmış Batı dünyasının genelindeki çalkantıyı, basit bir ırkçı kabarışa indirgeme yanlışlığına düşmemek gerekiyor. Batı medeniyetini defalarca intiharın eşiğine getiren... more

hem İngiltere özelindeki hem de küreselleşmeyi inşa edip yararlanmış Batı dünyasının genelindeki çalkantıyı, basit bir ırkçı kabarışa indirgeme yanlışlığına düşmemek gerekiyor. Batı medeniyetini defalarca intiharın eşiğine getiren ırkçı dalganın yükselişinde, Avrupalı elitlerin demokrasi ve milliyetçiliğin buluştuğu çizgide biriken toplumsal taleplere sırtlarını dönüşleri pay sahibidir. AB üyesi ülkelerde yıllardır tartışma konusu olan milliyetçi talepleri; millî egemenlik, yönetici iradenin seçimler aracılığıyla millete dayanması ve millî kimliği var eden değerlerin korunması üçlüsüyle özetlemek mümkün. Bunların uzun süreli göz ardı edilmesinin doğurduğu tepkiler, değişik konuları merkezine alan protesto dalgalarıyla zaman zaman kendisini açığa vurmaktaydı. Yeni dünya konjonktüründe ise eşit vatandaşlığa ve dâhil edici millî kültür tasarımına dayanan milliyetçilikten boşaltılan alanın, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla anılan aşırı akımlarca doldurulma gayretleri görülüyor. Ancak, yukarıda özetlediğimiz milliyetçi üçgenin içinde kalan talepler, açık tartışmalarda hâlâ geniş bir kitle tarafından benimsenerek savunuluyor. Gelecekte, iktidarını yitirmek istemeyen elitler, muhalif kesimlerin talepleriyle kendi konumları arasında bir sentez arayışına girdiklerinde; yine, aşırı sağda görülen gruplar, yalnızca yabancı düşmanlığıyla çoğunluğu sağlayamayacaklarını hissettiklerinde, bu üçgene doğru ilerleyebilirler. Yani, hızlanan jeopolitik rekabet iklimini ve tehdit lerle değişen güvenlik ortamını da dikkate alırsak, milliyetçi ilkelerin Batı’da yeni siyasi merkeze adres olabileceğini düşünebiliriz.