Bilim-Sanat-Edebiyat-Felsefe-Psikoloji Research Papers - Academia.edu (original) (raw)

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.

Raymond Wacks'ın kaleminden yetki iki hukuk felsefecisinin Türkçeye kazandırdığı son derece kolay ve anlaşılır bir ders kitabı. Hukuka ve felsefeye meraklı herkesin zevkle okuyabileceği bir çalışma. Çoğu kez eserin tercüme olduğu fark... more

Raymond Wacks'ın kaleminden yetki iki hukuk felsefecisinin Türkçeye kazandırdığı son derece kolay ve anlaşılır bir ders kitabı. Hukuka ve felsefeye meraklı herkesin zevkle okuyabileceği bir çalışma. Çoğu kez eserin tercüme olduğu fark edilemiyor. Yetkin bir İngilizceye sahip çevirmenler aynı oranda güzel ve başarılı bir çeviriyle Türkçenin zenginleşmesine samimi bir katkı sunmuşlardır.

Mazmun, klâsik Türk şiiri ile yolu kesişen herkesin aşina olduğu bir kavramdır. Bununla birlikte, onun tam olarak neyi kastettiğine dair tartışmalar devam etmektedir. Bazı araştırmacılar onu, klâsik şiirin kalıplaşmış benzetme dünyasını... more

Mazmun, klâsik Türk şiiri ile yolu kesişen herkesin aşina olduğu bir kavramdır. Bununla birlikte, onun tam olarak neyi kastettiğine dair tartışmalar devam etmektedir. Bazı araştırmacılar onu, klâsik şiirin kalıplaşmış benzetme dünyasını kastetmek için kullanırken bazıları ise zaten bir adı bulunan çeşitli edebî sanatları mazmun olarak nitelemiştir. Sözcüğün herhangi bir sınır çizilmeksizin gelişigüzel kullanımı, klâsik şiire ait herhangi bir hususu ifade etmek için mazmun teriminin tercih edilmesi sonucunu doğurmuştur. Elinizdeki kitap, beyitlerin arka plânına kusursuzca yerleştirilmiş mazmunları mercek altına almaktadır. Bu anlamda eser, daha önce mazmun örneği olarak aktarılan beyitleri sorgulamakta, literatüre yeni numuneler eklemektedir. Böylece, klâsik Türk şiirinin gizemli hüner gösterilerini deşifre ederek eski edebiyatseverlere bu geleneğin farklı bir yönünü tanıtmaktadır. Çalışmanın, beyitlerde gizlenen kavramları ifade eden “mazmun” terimini kitap hacminde işleyen ilk kaynak olduğunu belirtmekte fayda vardır.

Freud, Cinsellik, Psikanaliz, Histeri, Rüyaların Yorumu, Sembolizm, Kadın, Erkek, Latent Rüyalar, Manifest Rüyalar, Serbest Çağrışım Metodu, Tedai-yi Efkâr, Te'vil, Rüya Çalışması, Kaydırma, Benzetme, Gerileme Rüyaları, İlerleme Rüyaları,... more

Freud, Cinsellik, Psikanaliz, Histeri, Rüyaların Yorumu, Sembolizm, Kadın, Erkek, Latent Rüyalar, Manifest Rüyalar, Serbest Çağrışım Metodu, Tedai-yi Efkâr, Te'vil, Rüya Çalışması, Kaydırma, Benzetme, Gerileme Rüyaları, İlerleme Rüyaları, İd, Ego, Süperego, Geçmiş, Gelecek, Dışa Dönük, İçe Dönük, İntrovert, Extrovert, Jung.

Neşatinin divanları ve aruz kalıpları

Deprem, Dağlar, Statik Denge, Jeoloji, Celal Şengör, Kur'an, Vahiy, Râsiye ve revâsiye, Volkanik Patlamalar, Yerkabuğu, Manto, Astenosfer, Kıtaların Hareketi, Yörünge, Pasifik Ateş Çemberi, Cehennem, Zemherir, Hararet ve Soğukluk

Fiyatlar, Ticaret, Ziraat, Üretim, Enflasyon, Ücret, Maaş, Ölçü Birimleri, Para Birim ve Çeşitleri, Mukayeseli Fiyatlar, İklim Şartları, İthalat, İpek Yolu.

Tycho Brahe (1546-1601), teorisyen olarak değil fakat gözlemci olarak önemli biriydi. Önce Danimarka kralının, sonra da Kutsal Roma İmparator II. Rudolf'un (1552-1612) himayesinde gözlemler yaparak bir yıldız katalogu hazırlamıştı ve... more

Tycho Brahe (1546-1601), teorisyen olarak değil fakat gözlemci olarak önemli biriydi. Önce Danimarka kralının, sonra da Kutsal Roma İmparator II. Rudolf'un (1552-1612) himayesinde gözlemler yaparak bir yıldız katalogu hazırlamıştı ve yıllarca gezegenlerin konumlarını not etti. Ömrünün sonlarına doğru genç Kepler onun asistanı olmuştu ve onun gözlemleri Kepler için paha biçilemez değerdeydi.

Önceki iki yazımızın ortaya koyduğu durum tespitinin üzerine bina ettiğimiz bu yazımız, uygulanabilir ve maksadı karşılayabilir kabiliyette bir çözüm önerisini ortaya koyacaktır inşallah. Bizim şimdi sizlere takdim edeceğimiz çözüm... more

Önceki iki yazımızın ortaya koyduğu durum tespitinin üzerine bina ettiğimiz bu yazımız, uygulanabilir ve maksadı karşılayabilir kabiliyette bir çözüm önerisini ortaya koyacaktır inşallah. Bizim şimdi sizlere takdim edeceğimiz çözüm önerimiz hayat kurtarıcı bir acil müdahale reçetesidir..

İhlas, Nefs-i Emmare, Şahsiyet (kişilik), Enaniyet (benlik), Heva ve Heves, Vehim, Îsar, Rabıta-yı Mevt, Tefânî, Tefekkür, Fena-yı Hakikat, Menfaat, Korku, Tembellik, Milliyetçilik, Tamah.

Bu araştırma, uyuşturucu madde kullanıcıları ile satıcılarının sosyodemografik özellikleri ve kullanmış oldukları savunma mekanizmalarının incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 1 Ekim-07 Aralık 2018 tarihler... more

Bu araştırma, uyuşturucu madde kullanıcıları ile satıcılarının sosyodemografik özellikleri ve kullanmış oldukları savunma mekanizmalarının incelenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın örneklemini 1 Ekim-07 Aralık 2018 tarihler arasında Ümraniye T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunan toplam 178 erkek hükümlü oluşturmaktadır. TCK 191. madde suçundan hüküm alan katılımcılar uyuşturucu kullanıcılarını, TCK 188. madde suçundan hüküm alan katılımcılar uyuşturucu satıcılarını temsil etmektedir. Araştırmada yer alan katılımcılardan veri elde etmek amacıyla araştırmacı tarafından geliştirilmiş Sosyodemografik Bilgi Formu ve Savunma Biçimleri Ölçeği (SBT-40) kullanılmıştır. İstatistiksel analizler IBM SPSS versiyon 17.0 paket programı aracılığıyla Spearmen korelasyon testi, t testi, Mann Whitnet U Testi ve Kruskal Wallis H Testi ile değerlendirilmiştir. İstatistiksel anlamlılık düzeyi için p<0,05 değeri kabul edilmiştir. Çalışmanın sonucunda uyuşturucu kullanıcıları ve satıcılarına ait sosyodemografik özellikleri incelendiğinde yaş grupları, eğitim düzeyleri, iş sahibi olma ve ekonomik durumlarının birbirinden farklı olduğu bulunmuş; aile yapıları, aile içi şiddet geçmişleri, alkol ve madde kullanımları, psikiyatrik geçmişleri, adli sicilleri ve duygusal/fiziksel/cinsel şiddet öyküleri ve yaşamboyu travma geçmişleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Uyuşturucu satıcılarının nevrotik savunma mekanizmalarını daha sık kullandığı bulunmuştur. Her iki suç grubunun kullanmış olduğu olgun ve immatür savunma mekanizmaları arasında herhangi bir fark bulunamamıştır. Uyuşturucu satıcılarının idealleştirme mekanizmasını daha yoğun kullandığı görülmüştür. Uyuşturucu kullanımı yoğun olan kişilerin immatür savunma mekanizmaları kategorisinde yer alan yansıtma mekanizmasını daha yoğun kullandığı görülmüştür.

Isaac Newton (1642-1727), tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olarak kabul edilen ve modern fiziğin kurucusu İngiliz bilim insanıdır. Hareketin doğası ve dünya sistemini araştırırken, üç hareket yasasıyla yerçekimi kanununu... more

Isaac Newton (1642-1727), tüm zamanların en büyük bilim insanlarından biri olarak kabul edilen ve modern fiziğin kurucusu İngiliz bilim insanıdır. Hareketin doğası ve dünya sistemini araştırırken, üç hareket yasasıyla yerçekimi kanununu keşfetmiştir. Onun hareket yasaları zaman ile mekânın mutlaklığını varsaymıştır. Pozitivist olarak bilinen Newton'un XX. yüzyılda ortaya çıkan el yazılarından sonra hiçte öyle olmadığı anlaşılmıştır. Yaşamı boyunca simyaya duyduğu ilgi, kökenlere ilişkin ilkel bilgilerin varlığına kesin bir biçimde inanması ve bilim ile dini, Tanrı kavramıyla fiziği birbirine harmanlaması ve doğa ile Kitabı Mukaddes'i inceleme yöntemleri, onun çalışmalarını bütünüyle pozitivistlikten başka bir çerçeveye oturtmaktaydı. Çalışmalarında Newton, hem yöntemsel hem de teorik olarak Copernicus, Kepler ve Galileo ile başlayan Bilimin Yükselişi'nin nihai ifadesini ve tutarlı düzenlenmesini temsil eder. Newton'un fiziği, klasik fiziğin krizi olarak anılan döneme kadar, iki yüz yıldan fazla bir süre fiziğin tümü, onun görüşlerinden oluşmuştur. O, Kartezyen fiziğe karşı bir tutum sergilemişti...

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.

Kâinat, Âlem, Dünya, Kudret, İlim, Yakınlık, Kur'an, Tefekkür

2015 yılında 7. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi'den sunulan ve Bildiri kitabında yayınlanan bu tebliğ, hukuk sistemimizde izin verilmeyen taşıyıcı annelik kurumunun serbest kalma olasılığını, Anayasada yer alan... more

2015 yılında 7. Uluslararası Balkanlarda Sosyal Bilimler Kongresi'den sunulan ve Bildiri kitabında yayınlanan bu tebliğ, hukuk sistemimizde izin verilmeyen taşıyıcı annelik kurumunun serbest kalma olasılığını, Anayasada yer alan "dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez hak anlayışı", "bireysel özerklik ilkesi" ve "eşitlik ilkesi" çerçevesinde değerlendirmektedir.

Frankfurt Okulu temsilcisi Walter Benjamin'in Hayatı ve Kavramları üzerine Doktora Dersi Sunumu

İnsan kişiliği, geçmişten günümüze araştırmacıların merakını canlı tutan bir konu olmuştur. Kişilikle alakalı farklı görüş ve teoriler öne sürülmüş, her biri kişiliği kendi bakış açısıyla irdeleyip yorumlayan pek çok kuram ortaya... more

İnsan kişiliği, geçmişten günümüze araştırmacıların merakını canlı tutan bir konu olmuştur. Kişilikle alakalı farklı görüş ve teoriler öne sürülmüş, her biri kişiliği kendi bakış açısıyla irdeleyip yorumlayan pek çok kuram ortaya çıkmıştır. Söz konusu kuramlardan Hans Eysenck’in Biyoloji Temelli Faktör Analitik Ayırıcı Özellik Kuramı ile Andy Warhol’un kişiliğini tanımlamak bu çalışmanın amacıdır. Newyork’ta ünlü bir illüstratör olana dek Andrew Warhola ismiyle tanınan Andy Warhol, yaşadığı dönemin sosyal, ekonomik, kültürel yapılarından etkilenmiş ve bu yapıları etkilemiş; aynı zamanda film yapımcılığından yazarlığa, tasarımcılıktan ressamlığa birçok sahada verdiği eserler, eserlerde işlediği tema, kullandığı kendine özgü yöntem, teknik ve eserleri aracılığıyla endüstri ve beraberinde oluşan tüketim toplumuna getirdiği alaycı, ironik ve eleştirel yorumlarla adından sıkça söz ettirmiş bir sanat insanıdır. Warhol, öz olarak “Sanat herkes için aynıdır.” şeklinde bir düşünceye sahip olup bu düşünceyi eserlerine de yansıtmış, sanat ile halk arasındaki mesafeyi ortadan kaldırmak istemiştir. Bunların yanında kaza, suikast, intihar, ölüm gibi yıkıcı temaları önemsizleştirmek için eserlerine taşımış, kapitalist üretime tepki koymak adına pek çok insana göre sanat eseri olamayacak nesneleri, metalaştırmaya eleştiri adına dönemin popüler isimlerini, ünlü ressamların tablolarını teknik anlamda seri üretime sokmuş, hatta Leonardo Da Vinci, Sandro Botticelli, Raphael gibi ünlü isimlerin Mona Lisa, Son Akşam Yemeği, Venüs’ün Doğuşu, Sistine Madonna ve benzeri tablolarına yaptığı göndermeler ile sanat tarihinin yüceltilmiş mitlerini dahi alaycı bir tavırla sıradanlaştırmaya çalışmıştır. Böylesi bir sanat insanının kişiliğini oluşturan dinamiklerin araştırılması çabasıyla çalışma kapsamında, nitel araştırma yöntemlerinden faydalanılarak otobiyografi ve biyografisinden yapılan çıkarımlarla Warhol’un kişilik tanımı yapılmıştır.
Warhol’un kişilik özelliklerinden hareketle Hans Eysenck’in kuramındaki içe dönüklük – dışadönüklük, nevrotizm – duygusal kararlılık ve psikotizm – süperego gücü uçlarındaki konumu yönüyle irdelenmesi çalışmanın Bulgular ve Yorum bölümünü oluşturmuştur. Bulgular ışığında Warhol’un kişilik tanımının yapılmasıyla çalışma sonlandırılmıştır. Bu çalışma, sunduğu yöntemle gelecekte tek tek sanatçıların kişilik tanımının yapılmasıyla ait oldukları grupların karakteristik özelliklerine dönük tümevarımlar yapmaya imkan sağlama potansiyeli bakımından önem taşımaktadır.

ÖZET Film, bahçede bankta oturmakta olan genç bir adam Francis'in (Friedrich Feher), yanında oturana bir öykü anlatacağını söylemesi ile başlar. Genç adam küçük bir kasabada yaşamakta, yakın arkadaşı Alan'la (Hans Heinrich von Twardowski)... more

ÖZET Film, bahçede bankta oturmakta olan genç bir adam Francis'in (Friedrich Feher), yanında oturana bir öykü anlatacağını söylemesi ile başlar. Genç adam küçük bir kasabada yaşamakta, yakın arkadaşı Alan'la (Hans Heinrich von Twardowski) birlikte Jane'in (Lil Dagover) sevgisini kazanmaya çalışmaktadır. Bir gün kasabada bir panayır kurulur ve Caligari (Werner Krauss) adında bir adam gösteriler yapmaya başlar. Caligari, Cesare'yi (Conrad Veidt) uyutmakta ve onun seyircilerin sorularını yanıtlamasını sağlamaktadır. Caligari belediyeye gittiğinde bir memur ona kötü davranır ve aynı günde bu memur ölü olarak bulunur. Sonraki gün aynı gösteriyi izleyenler arasında yukarıda sözünü ettiğimiz iki arkadaş da yer alır. Alan Cesare'a daha ne kadar yaşayacağı sorusunu sorar, aldığı yanıt ise "şafağa kadar"dır. Ertesi gün Francis arkadaşının öldürüldüğü haberini alır. Cinayet sahnesi perdeye, duvara düşen gölgeler aracılığı ile yansıtılırken izleyici katilin kim olduğunu tanımlayamaz. Caligari'den kuşkulanan Francis, Jane'in babasını araştırma yapmaya ikna ederek Caligari'nin karavanına götürür. Bu sırada polis, katilin yakalandığı haberini verir ancak olayların faili yakalanan genç adam değildir. Francis yeniden Caligari'yi izlemeye başlar ve bir gece pencereden içeriye baktığında onu, yani bir sandığın içinde yatmakta olan Cesare'ı görür. Ancak o sırada gerçek Cesare elinde bıçağıyla Jane'in odasına girmiştir. Kızın güzelliğinden etkilenen Cesare, Jane'i öldüremez, kızın bayılmasından yararlanarak kızı kaçırır. Ev halkının da Cesare'ın peşine düşmesiyle birlikte bir kovalamaca başlar. Sonunda Cesare yorgunluktan bitkin bir şekilde yere yıkılıp ölür ve Jane kurtulur. Francis ve kovalamacaya katılanlar yeniden Caligari'nin karavanına gittiklerinde yerde yatanın bir kukla olduğunu anlarlar, bu arada Caligari kaçmayı başarır. Caligari'nin peşine yeniden düşen Francis bir akıl hastanesine ulaşır. Buradaki görevlilere Caligari hakkındaki düşüncelerini açıklar, gece de gizlice odasındaki belgeleri inceler. Hastane yöneticisinin notları, onun hastalarını hipnotize ettiğini de ortaya koyduğundan, Caligari yakalanarak üzerine bir deli gömleği giydirilir ve odaya kapatılır. Burada, filmin başındaki mekâna dönülür, kamera bahçedeki insanları teker teker gösterir. Jane ve Cesare akıl hastası, Caligari ise başhekimdir. Onu gören genç adam üzerine saldırır fakat yakalanır ve beyaz bir gömlek giydirilerek aynı odaya kapatılır. O da bir hastadır. Doktor gözlüğünü takarak kameraya doğru bakar, sanki Caligari olmuş gibi yüzünde aynı sinsi ifade vardır. Film içerik özellikleriyle incelendiğinde; dönemin ruh hali, kostüm, oyunculuk, ışık, renk, makyaj, kamera açısı, yüksek kontrastlı gölgeler ve aynalar ön plana çıkmaktadır. Sahneler genellikle stüdyoda çekilmiştir. Dış çekimler yok denecek kadar azdır. Dr. Caligari'nin Muayenehanesi, kara filmin de başlangıcı sayılmaktadır. Dışavurumcu Alman filmlerinin en temel özelliği-sinema araştırmacılarının dediği gibi-Alman halkının bastırılmış duygularıdır. Filmler, dünyaya yabancılaşan insanı, çirkinlikleri, kötülükleri, psikolojik yıkımları, otoriteyi ve baskıyı işlemiştir. Dışavurumcu Alman sineması, psikolojik yıkımın etkisi ile ne yapacaklarını bilmeyen halkın dışa vurduğu duygularının perdeye yansımasıdır. Filmlerde az sayıda karakterle kadercilik, içe kapalılık ve karamsarlık başarıyla anlatılmıştır. Büyük alanlara rağmen detayları minimize etmek, obje hatlarını keskin bir şekilde göstermek, gölgelerden yararlanmak, filmin Dışavurumculuğa yaklaştığı noktalardır. Öte yandan Caligari bir bakıma zalimliğin ve endişenin, düşün ve gerçeğin karışımı, akıma ait bir ruh halini temsil etmektedir.

ss.45-45, Sayı:31/5, Yıl:2018.

Cemil Süleyman (Alyanakoğlu); Fecr-i Ati Dönemi’nin Mehmet Rauf izinden giden bir romancısı olmasının yanı sıra, dönemin ruh doktorlarındandır. Türk Edebiyatı’nın ilk psikolojik romanı olan Eylül’de olduğu gibi Cemil Süleyman da Siyah... more

Cemil Süleyman (Alyanakoğlu); Fecr-i Ati Dönemi’nin Mehmet Rauf izinden giden bir romancısı olmasının yanı sıra, dönemin ruh doktorlarındandır. Türk Edebiyatı’nın ilk psikolojik romanı olan Eylül’de olduğu gibi Cemil Süleyman da Siyah Gözler ‘de yasak bir aşk hikayesini konu edinerek okuyuculara toplum tarafından lanetlenen saplantılı/yasak aşk olgusunun kötü sonla biteceğini vurgulamıştır. Tıpkı Mehmet Rauf gibi Cemil Süleyman da romanlarında realizm ve sürrealizm akımlarının birleşimi olan psikolojik realizmi kullanarak kişi sayısını azaltıp, ruhsal çözümlemelere önem vermiştir. Yazar, adını genç erkeğin siyah gözlerinden alan romanında; otuzlu yaşlarında bir genç kadınla yirmi iki yaşında genç ve tecrübesiz bir erkeğin yaşadığı yasak aşkı anlatmış ve ilişkilerde yaş farkının “kıskançlık” doğuracağına dikkat çekmiştir. Bunu yaparken sürrealizmin sadece hayalde var olan imgelerinin bireyin akıl sağlığına etkisi üzerinde de durmuştur. Bu bildiride Cemil Süleyman’ın Siyah Gözler adlı romanı psikolojik realizm açısından değerlendirilecek ve “kıskançlık olgusuna Freudyen bakış açısıyla” bakılarak, kişiler hastalık boyutuna gelen saplantılı aşk olgusu üzerinden tahlil edilecektir.

Metnin Amacı: ​ Romanın protagonisti ​ Alex karakterinin, içinde yaşadığı toplumla birlikte Freud'un "Eros ve Thanatos İlkel İçgüdüleri", "Savunma Mekanizmaları" ve "Kitle Psikolojisi" çalışmaları referans alınarak psikanalitik... more

Metnin Amacı: ​ Romanın protagonisti ​ Alex karakterinin, içinde yaşadığı toplumla birlikte Freud'un "Eros ve Thanatos İlkel İçgüdüleri", "Savunma Mekanizmaları" ve "Kitle Psikolojisi" çalışmaları referans alınarak psikanalitik çözümlenmesi ve romanda müziğin psikanaliz bağlamında geçiş nesnesi olarak incelenmesi amaçlanmıştır.

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.

The aim of this paper, is to examine the work of renowded artist-shows a critical attitude during period of Hitler, John Heartfield’s photomontage through semiotic methods. In our approach, the period will be discussed in the context of... more

The aim of this paper, is to examine the work of renowded artist-shows a critical attitude during period of Hitler, John Heartfield’s photomontage through semiotic methods. In our approach, the period will be discussed in the context of sociopolitical manner by using written and visual codes of John Heartfield, his process of semantic message to ironize the Nazi policy is intended to illuminate.

A posteriori: Deneyden sonra, onun ürünü olarak ortaya çıkan bilgi. A priori: Her türlü tecrübeden önce, yalnız akla dayanılarak kabul olunan bilgi. Agnostisizm: İnsan aklının eşya ve olayların ilk sebepleri ya da sonuçlarını... more

A posteriori: Deneyden sonra, onun ürünü olarak ortaya çıkan bilgi. A priori: Her türlü tecrübeden önce, yalnız akla dayanılarak kabul olunan bilgi. Agnostisizm: İnsan aklının eşya ve olayların ilk sebepleri ya da sonuçlarını bilemeyeceğini savunan felsefi görüş. Akt: Suje ve obje arasında gerçekleşen bilinç etkinliğidir. Bilgi aktları algılama, anlama ve açıklama şeklinde olabilir. Anarşizm : Toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin tüm biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan sosyal bir terimdir. Anarşizm, her koşulda her türlü otoriteyi reddetmektir. Aşkın: Görünüş ve olayların arkasında ve üstünde devamlı olan cevherlerin varlığını iddia eden görüş. Ateizm : Tanrı Tanımazlık. Bilgi : Özne ile nesnenin etkileşimi sonucu elde edilen üründür. Deizm : Yaratancılık. Determinizm : 1. Her olayın bir sebep-sonuç ilişkisi içinde olması. 2. Ahlak felsefesinde İnsanın ahlaki eylemlerinde Özgür olmaması düşüncesi. Dogmatizm : Aklın kesin ve doğru bilgiye ulaşabileceğini, varlığın mümkün olduğunu savunan düşünce.

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.

Özet İnsanların hayatına her yönüyle etki eden, onların hayatına derinlemesine nüfuz eden kapsamlı bir din olgusu vardır. Bununla birlikte sağlıklı olsun veya olmasın, bir dine inansın veya inanmasın hemen herkes bir kişiliğe sahiptir. O... more

Özet İnsanların hayatına her yönüyle etki eden, onların hayatına derinlemesine nüfuz eden kapsamlı bir din olgusu vardır. Bununla birlikte sağlıklı olsun veya olmasın, bir dine inansın veya inanmasın hemen herkes bir kişiliğe sahiptir. O zaman dindar kişiler özel bir kişilik türüne mi sahiptirler? Dindarlık kişilerin dindar olmayan kişilerden farkı nedir? Dinin, bireyin duygu düşünce ve davranışlarında nasıl bir etkisi vardır? Özellikle bireyin ölümle burun buruna geldiği travmatik durumlarda dinin ve dindarlığın fonksiyonu nedir? Kişilik psikolojisi insan tabiatının köklü problemleriyle ilgilenir; teolojiler (ilahiyat) de aynı zamanda psikolojik teoriler gibidir. Dolayısıyla kişilik teorileri ve ilahiyat sahasının karşılıklı olarak bir etkileşimlilik içerisinde olduğu söylenebilir. Bununla birlikte dinin insan hayatına ve kişiliğine neler kattığı veya ondan neleri alıp götürdüğü konusunda ileri sürülen farklı görüşlerin varlığını da bu çalışmada zikrederek, kişiliği ne yönde etkilediği ve onun ne tür gelişmelere sebep olduğu da tartışılacaktır. Bu araştırmada hem Batı'da yapılan pek çok çalışmada hem de Türkiye'de yapılan sınırlı sayıdaki araştırmada, din ve kişilik ilişkisi incelenmiş ve bu iki değişken arasındaki hem olumlu hem de olumsuz korelasyonun varlığı ortaya konmuştur. Din ve kişilik, din ve ruh sağlığı alanında daha fazla araştırma yapmanın gerekliliğinden yola çıkarak, çalışmamız dindarlık ile kişilik arasındaki ilişkiyi farklı boyutlarda ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada bağımsız değişken olan dindarlık ile bağımlı değişken olan kişiliği ele alıp karşılıklı ilişki ve etkileşimleri incelemektedir.
The Effect of Religiosity on The Personality
There is a comprehensive religion that influences every aspect of people's lives and penetrates deeply into their lives. However, regardless healthy or not, believe or not believe, almost everybody has a personality. Then do religious people have a special personality? What is the difference between religious and non-religious people? What effect does religion have on an individual's emotional thoughts and behaviors? What is the function of religion and religiosity especially in traumatic situations where the individual is faced with major stress life events? Personality psychology deals with the rooted problems of human nature; at the same time theology is also like psychological theories. Therefore, it can be said that the theories of personality and the field of theology are mutually interactive. Also it will be discussed how the person affects personality and what kind

Bir sanat yapıtı hangi türden olursa olsun, algının nesnesidir. Sanatın olgusal yönlerine göre algı tarzları değişiklik gösterir. Tarihsel bir olgu olarak sanat tarihi; toplumsal bir olgu olarak toplumbilim, psikoloji, felsefe,... more

Nadirattan bir klasik eser.

Sanat, İkon, Resim, Hıristiyanlık, Peygamberler, Hz. Muhammed, Dinler Tarihi, Budizm, Konfüçyanizm, Mecusilik

Bu makalede Prof. Dr. Birol Emil’in 5 makalesi üzerinde durulmuştur: “Ya Hazret-i Mevlana”,”Yunus’un Ulu Nazarı”, “Devrinde Ve Sonrasında Vânî Mehmet Efendi”, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirine Dair”, “Yüksek Öğretmen Ruhu”. Bu makalelerin... more

Bu makalede Prof. Dr. Birol Emil’in 5 makalesi üzerinde durulmuştur:
“Ya Hazret-i Mevlana”,”Yunus’un Ulu Nazarı”, “Devrinde Ve Sonrasında Vânî Mehmet Efendi”, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Şiirine Dair”, “Yüksek Öğretmen Ruhu”. Bu makalelerin ortak özelliği “edebi ve tarihi” şahsiyetlerin ebediyet ufkunda değerlendirilmesi; milletin kültür, medeniyet, tarih, sosyal hayat ve edebiyatında oynadıkları rol bakımından ele alınmasıdır. Emil’in makalelerinden yola çıkarak, onları bu özellik bağlamında birleştirerek ve konunun dışına çıkmamaya özen göstererek makaleler incelenmiş ve eleştirilmiştir.

ÖZET Anton Hansen Tammsaare'nin adını taşıyan beş bölümlük edebiyat klasiğine dayanan, Tanel Toom'un ilk uzun metrajlı denemesi"Gerçek ve Adalet" filmi, saygılı, iyi yapılmış bir edebi uyarlamanın kendi ülkesi Estonya'da kabul görerek,... more

ÖZET Anton Hansen Tammsaare'nin adını taşıyan beş bölümlük edebiyat klasiğine dayanan, Tanel Toom'un ilk uzun metrajlı denemesi"Gerçek ve Adalet" filmi, saygılı, iyi yapılmış bir edebi uyarlamanın kendi ülkesi Estonya'da kabul görerek, Oscar için de adaylığıyla sınırları aşmasıyla öne çıkan bir sanatsal yapım olarak öne çıkmaktadır. Film, 19. yüzyılın son çeyreğinde, sorunlu bir toprak parçasını verimli bir çiftliğe dönüştürme hırs ve kararlılığıyla adeta gözleri gerçeklere kör olacak idealist genç bir çiftçinin on yıllara yayılan öyküsüdür. Zor şartlarda döneminin mülkiyet, mücadele, metanet, feodalite ve toplum, toprağa bağlılık, inanç ve sorgulama, gerçekliğin döngüsü ve gerçek adalet ile ahlak duygusunun karışımında kendisi ve ailesi için mutlu ve güzel bir hayat kurmaya kararlı bir adamın, Andres Paas (Priit Loog) adlı bir Estonyalının öyküsüdür. Genç karısı Krõõt (Maiken Schmidt) ile borçlanarak satın aldığı bir tepe çiftliği olan Robber's Rise virane çiftlik evi, bataklık arazisi ve kayalıklarıyla olduğu kadar buraya gelenlere rahat vermeyen komşu çiftçi Pearu Murakas'ın (Priit Võigemast) düşmanca doğası nedeniyle zor bir mülk olacaktır. Andres, kararlı ve inatçı karakteriyle yılgınlık göstermeden zorluklarla baş etmek üzere canla-başla işe koyulacaktır. Tarlalara baskından korumak için komşusuyla anlaşarak, yardımcısıyla arazi drenajı için komşunun sınırlarında bir hendek kazdıracak ve ortaklaşa çalışmayla su baskınlarını önlemek üzere çalışacaklardır. Ancak komşu anlaşmaya uymayacak, tüm zorluğu çeken Andres güvendiği komşunun yalan söylediğini, ona ihanet ettiğini ve kendi topraklarını koruyup onun arazisini sular içinde bıraktığını görünce konu adalet mekanizmasına taşınır. Ancak komşu her şeyi kılıfına uydurmuş, gerçeği çarpıtmış, Tanrı önünde verdiği söze sadık kalmayarak kutsal kitaba aldırmadan haklı çıkmıştır. Buralarda, bu zorlu uzak ve vahşi topraklarda Tanrı da Andres'in elinden düşürmediği İncil'de yazanlara rağmen, gerçeğin açık olmasına rağmen, adaleti insan elinden dağıtılmasını sağlamıyorsa "gerçek nedir o zaman" kuşkusuna düşürür kahramanımızı. Pearu'nun kötü niyetli ve düşmanlığı, Andres'i tiranca, "Hıristiyan olmayan" davranışlara sürüklerken yerel mahkemelerde de defalarca tekrarlanacak aldatmacalar bu defa kuralına göre işlemeye başlayacak, Andres hep karşı çıktığı adaletsizlik ve gerçeğin saptırılmışlığını kendisi de hem de kutsal kitabın açık sözlerine dayandırarak uygulamaktan kaçınmayacaktır. Başarmak ve haklı olmak hırsıyla yanıltılmış gerçek ve adaletsizliği gidermek, haklı davasında galip gelmek ve böylece karısıyla çocuklarına mutlu bir gelecek vermek için doğru yolda yanlışları uygulamaktan kaçınmayacaktır. Andres'in çok önem verdiği ailesi, İncil'i, doğruluk ve dürüstlük yolunda adalete olan inancı tümüyle başka bir duruma gidecek, ataerkil damarlarından akan yoğun erkek egemen dürtüleriyle çok sevdiği karısının ölümünü, ona çok istediği erkek çocuğunu verdiğinde görecektir. Gerçekler ve adalet terazisinin onun hükümlerine uymayan dengesinde, ölen karısının ve çiftliğin kahyasının çok sevdiği Mari'nin(Ester Kuntu) duygularına aldırış etmeden onu "kendi kadını" yapması, kendi kadınını aynı zamanda "kölesi" olarak da algılaması tüm ailesinin, çocuklarının ve Mari'nin onu çok seven eşi Juss'un (Simeoni Sundja) intiharı da çiftliğin tüm işlerini eski çizgisinden çok uzaklara götürecektir. Yıllar geçip, ailesine ve çocuklara Robber's Rise çiftliğini "yuva" yapamayan Andres için ise ailesiyle mutlu güzel günlere ulaşmak isteğiyle "doğru" olarak çıktığı yolda "Gerçek ve Adalet" terazisinin kılıcı kınından çıkmış, çoktan yönünü kaybetmiş olacaktır: "İnsan ne ister? Bir yere ulaşmak. Başlangıçta bir tepede durur, nereye gitmek istediğini görür, yola koyulur. Yol boyunca ormanlardan geçer, nemli çayırlar ve dipsiz bataklıklar arasında debelenip durur. Sonra durur ve yönünü yitirdiğini fark eder. Yolunu kaybetmiş ve nasıl devam edeceğini bilmeyen bir kişi ne yapabilir?"… (Filmden)

İNEK, Gaav, The Cow, Dariush Mehrjui, 1969 ÖZET Gaav, İran sinemasının en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilir. Aynı zamanda film, 'İran yeni dalga' akımının başlangıcı olarak görülür. Film yayımlandıktan sonra 1971 yılında... more

İNEK, Gaav, The Cow, Dariush Mehrjui, 1969 ÖZET Gaav, İran sinemasının en önemli filmlerinden biri olarak kabul edilir. Aynı zamanda film, 'İran yeni dalga' akımının başlangıcı olarak görülür. Film yayımlandıktan sonra 1971 yılında Venedik Film Festivali'nde, 1972 yılında Berlin Film Festivali'nde ödül alarak İran sinemasının uluslararası başarı kazanan ilk filmi oldu. Böylece kendisini ve başarısını İran sinemasının hanesine yazdırmayı başarmıştır. Filmde zamandan ve mekandan daha çok olaylar ve insanlar ön plana çıkar. Film köy halkının bakışlarıyla başlar ve izleyici bu bakışları üzerinde hisseder. Filmde ilk dakikalarda duyulan çıngırak sesi kulaklarda çınlar ve yaşanacak olayların habercisi gibi bir his uyandırır. Film boyunca köye dair verilen ayrıntılar abartıya kaçmadan özenle seçilmiştir. Köy meydanında bulunan havuz bütün yaşananların şahidi gibi filmde karşımıza sık sık çıkar. İzleyici, filmdeki görsellerin kuvvetli olmasından dolayı yaşananların dışında kalamaz ve olayların bir parçası haline gelir. Filmde olayların yaşandığı köy, fakir bir köydür. Ancak odağa alınan yoksulluk olmaz. Filmde sık sık Bolouriler'in (hırsızlar) adı geçer. Ama köy halkı, onlara karşı birlik olarak bu durumun üstesinden gelmeye çalışırlar. Buna rağmen filmi izlerken toplumsal bir sorun olarak bu yoksulluğu görür, hisseder hatta yaşarız… Film en kaba tabirle "Hassan" karakterinin dönüşümünün öyküsüdür. Filmde ineğine çok bağlı olan Hassan'ın ineğinin aniden ölümü üzerine "deliye" dönmesinin hikâyesi anlatılır… Hassan rolünde oynayan Ezzatolah Entezami, rolünü o kadar iyi oynar ki yaşanan olayların sıra dışılığı gerçeğe dönüşür. Hassan'ın dönüşümünün hakkını her sahnede verir. Hassan köyde ineği olan tek kişidir. İneği ile olan ilişkisindeki sıcaklık ve farklılık ilk sahnelerde dikkati çeker. İneğin her ihtiyacına, bakımına kendi koşar ve ilgilenir. Hassan işi için köyde olmadığı bir gün ineği aniden ölür. Hassan'ın ineğine olan bağlılığını bilen köylüler, kendine bir şey yapmasın diye ondan gerçeği gizlerler. Hassan'a ineğinin kaybolduğunu, içlerinden birinin onu bulup getirmeye gittiğini söylemeye karar verirler. İneği görmesin diye de eski bir kuyuya atıp üstünü kapatırlar… Hassan köye döndüğünde ineği ile ilgili söylenen sözlere inanmaz. "Yavaş yavaş" delirmeye ve kendini ölen ineği gibi görmeye başlar. İneği gibi böğürür başını samanlara gömüp beslenir. Ağzına doldurduğu samanları çiğnerken ve ağzındaki ezilmiş otları sarkarken görmek köylüler kadar izleyicileri de etkisi altına alır…Tüm ısrarlara, söylemlere rağmen köylü Hassan'ın durumunu iyileştiremez. Hassan'ın durumu gün geçtikçe daha da kötüye gider. Bunun üzerine şehirdeki hastaneye yürüyerek götürmeye karar verirler. Yolculuk sırasında yağmurun bastırması, Hassan'ın yürümeye direnç göstermesi üzerine; köyün en aklı başında olan, köyün başına gelen belalardan kurtarmaya çalışan İslam'ın "yürü, seni hayvan" deyip ona vurmaya başlaması filmdeki en etkili sahne olarak belirmektedir. Film, hikâyenin görsel dilini etkili bir şekilde kullanmayı başarıyor. Hassan'ın ahırda karanlıklar içinde yaşaması, eşinin, köylünün çaresizliğini, huzursuzluğunu iliklerimize kadar hissedebiliyoruz. Filmde, yerel renkler yoğun biçimde kendini hissettiriyor. Filmde kültürel ve dinsel kodları görmek mümkün. Köyün sosyal yapısındaki rollerini kör göze parmak ajitesine girmeden iyi tahlil eden bir film olmuştur. Alıntı: https://www.birdunyafilm.co/gaav/

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde... more

YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, FİLM YAZIMLARI. Bir sinema-senaryo-öykü inceleme grubu aktivitesi olarak yapılmış denemeler. Sinemayı kendinde bir yaşam metaforu olarak, yaşamsal anlam bilimleriyle kesiştirerek, dün/bugün/yarın üçgeninde yaşama dair bir fal açılabilir mi sorusuna aranan yanıtlar..
YAŞAM SİNEMA / SİNEMA YAŞAM : Yaşamın Metaforu Olarak Sinema; kendi tarihiyle dışsalın kurgusu/yaşamın ve var oluşun tanımında, mekanın kuruluşu/zamanın yıkılışında, toplumsalın kendisi/sosyolojinin mimarisinde , ekonomun "sine"si politiğin/"ması"nda, felsefenin derini/edebiyatın eriminde, şiirin perisi/sine-masal dünyanın büyülü evreninde... DİSİPLİNLERİN SONSUZ KESİŞİMİ/YAPI SÖKÜMCÜ OKUMALARIN GÖLGESİNDE, SİNEMASAL DÜNYADAN SİNEMESEL FİLM YAZIMLARI.